12.Bölüm:Sessiz Gemi

493 48 75
                                    

Artık demir almak günü gelmişse zamandan,
Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan.

Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol;
Sallanmaz o kalkışta ne mendil ne de bir kol.

Rıhtımda kalanlar bu seyahatten elemli,
Günlerce siyah ufka bakar gözleri nemli.

Biçare gönüller. Ne giden son gemidir bu.
Hicranlı hayatın ne de son matemidir bu.

Dünyada sevilmiş ve seven nafile bekler;
Bilmez ki, giden sevgililer dönmeyecekler.

Bir çok gidenin her biri memnun ki yerinden.
Bir çok seneler geçti; dönen yok seferinden

Yahya Kemal Beyatlı / Sessiz Gemi





-Şunu öğrendim ki balıkların çoğu yaşlanınca ömürlerini boşuna geçirdiklerini söyleyip yakınırlar. Sürekli sızlanıp herkesten şikayet ederler. Ben bilmek istiyorum, hayat gerçekten bir avuç yerde durmadan dönüp durmak, sonra da yaşlanıp ölüp gitmek mi yoksa bu dünyada başka türlü yaşamak da mümkün mü?
(Samed Behrengi - Küçük Kara Balık)

+Tesadüf seni önüme çıkarmasaydı, gene aynı şekilde, fakat her şeyden habersiz yaşayıp gidecektim. Sen bana dünyada başka bir hayatın da mevcut olduğunu, benim de bir ruhum bulunduğunu öğrettin.
(Sabahattin Ali - Kürk Mantolu Madonna)

***

Karanlık tüm acıların üstüne yalnızlığıyla çökerken titriyorum. Gözyaşlarım, yüzümde kendi haritasını çizerken ben kayboluyorum. Fazla koşunca nasıl dalak şişiyorsa artık kalbimin şiştiğini hissediyorum yaşamaktan veyahut yaşayamamaktan. Boğazımdan geçip ağzıma kadar gelen kanın metalimsi tadını alıyorum. Üzerinde taşıyabileceğinden fazla yağmur damlaları biriktiği halde dalından kopmayan bir yaprak gibiyim. Acı çekiyorum. Ama direniyorum çünkü özgürlük de olsa oradan oraya savrulmaya hazır değilim. Gökyüzünün gözyaşlarına ev sahipliği yaptığım halde nankör fırtına işimi zorlaştırıyor. Kopmamam lazım yoksa herkes ezer geçer beni umursamazca. Niye ihanet etme peşindesin ey fırtına? Oysa benim yaprak olmaya değil, bu ağacın koca gövdesinin altına sığınmaya ihtiyacım var. Bir dalda olmama rağmen hala tutunacak bir dala ihtiyacım var zira bu dal beni sarmıyor.

Sonu bilinmeyen bu fırtınada kanatlarım da beni özgür kılmıyor, boynum bükük. Hava soğuk. Soğuktan titriyorum sanki ısınacakmışım gibi. Dünya acımasız. Korkudan titriyorum bu sefer de. Evet, korkuyorum. Çünkü hala babasının karşısında, ağabeyinin kanı her yerine bulaşmış bir şekilde diz çöken kız çocuğuyum. Ben Dasha Smyrna Themis... Herkes gibi ölmek için değil de yok olmak için var olmuşum gibi hissediyordum hep. Lakin şimdi hiç var olmamışım gibi hissediyorum. Aldığım her nefesi boş bir amaca bağlamışım meğer. İçim soğumadı, hala bir ateş gibi yanıyorum ama üşüyorum. Şimdi de kendimi sığınmak istediğim ağaçmışım gibi hissediyorum. Herkesin sığındığı, kudretine hayran olduğu gövdemin içi bambaşka. Tüm yükü sırtlandığım halde bana en çok zararı gövdeme yaslananlar vermiş gibiyim. Ne olursa olsun özgür değilmişim aslında. Yine de toprağın derinlerine işleyen kocaman köklerim var, yıkılmam sanıyordum. Bir yaprak gibi kopup gidemem. Kendimi bildim bileli benden kopanların ardından baktım hep. Şu an anlıyorum ki köklerim çürümüş benim. Yıkılıyorum.

Kabuslarıma konuk olan o ses yok bu sefer kulaklarımda. Bu sefer ben kendime soruyorum. Neden hala ölmedin Smyrna? Çünkü bir gayem vardı.

BUZ VE ATEŞİN DANSI Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin