Ağlasam sesimi duyar mısınız,
Mısralarımda;
Dokunabilir misiniz,
Gözyaşlarıma, ellerinizle?
Bilmezdim şarkıların bu kadar güzel,
Kelimelerinse kifayetsiz olduğunu
Bu derde düşmeden önce.
Bir yer var, biliyorum;
Her şeyi söylemek mümkün;
Epeyce yaklaşmışım, duyuyorum;
Anlatamıyorum.Orhan Veli / Anlatamıyorum
Birinin ölüm haberini alıyorsanız, hala hayattasınız demektir. Ben o haberi duymamak için şu an yaşamıyor olmayı isterdim.
Ahmet Batman
Şarıl şarıl akan ırmağın sesi bile onda cennetteymiş hissi yaratırken, o an kendini evindeymiş gibi hissetti. Sonunda ait olduğu yeri bulmuş gibi tamamlanmıştı bir yanı. Her bunaldığında kaçtığı ormandan farklıydı ama yine de bir ormandı. Nerede olduğunu bilmenin ne önemi vardı? Kadın sonunda vatanını bulmuştu. Her zaman acı çekmesine sebep olan yalnızlığının kendisine güç verdiği de su götürmez bir gerçekti. Çıplak ayakları toprakla bütünleşirken fark etti ki bu sefer ona rahatlatıyordu. Yıllardır içinden gelmediği halde içinde tuttuğu kahkahasını bastırmadı ve özgürlüğe düşkün kadın, sonunda saçlarını ve kahkahalarını da azâd etti. Birinin boğazına kılıcını geçirmek için değil, birilerinden kaçmak veyahut birilerini kovalamak için değil; toprakla bütünleşen ayaklarının suyla tanışması için koştu. Tam ırmağın kenarına geldiğinde birden kara bulutlarla kaplanan gökyüzü acımasız kahkahasıyla, kadının kahkahasını bastırdı. Hüzünle kaplanan okyanuslar kaldırdığı başını eğip nehre baktığında çığlık atarak birkaç adım geri çekildi. Kanın hakim olduğu ırmak akmayı bırakmış, kadın son huzur kaynağını da kaybedivermişti. Ne olduğunu anlamak için tekrar ırmağa yaklaşıp, kanda aksine bakmaya çalışmanın saçmalığını içten içe bilse de yine de denedi ve kanlı suda boşluğu değil, kendisini değil babasını buldu. Yanağından düşen yaş, kanın üstünde ufak bir dalgalanma oluşturunca anlayabildi ağladığını. Omzunda hissettiği elle irkilip geri çekilip, arkasını döndüğünde bu kez de karşısındaydı babası. Irmağa baktığında, oradaki aksi kaybolmuştu.
"Seni bu noktaya aptallığının getireceğini söylemiştim Smyrna."
"Aptallığım değil!" O an neyin inadında olduğunu kendisi de bilmiyordu. Ne yani? Sonunda babasına emeline ulaşabilmiş miydi? Ölmüş müydü? Buna meydan bıraktığı için kendisine lanet okumaya başladı içinden. Anlaşılan sonunda babasıyla uzlaşabildiği bir konu doğmuştu, aptaldı.
Hiçbir zaman cenneti düşünmemişti Smyrna. Elleri kanla kaplıyken her zaman kendisini cehenneme layık bulmuş ve yanmayı göze almıştı. Oysa şu anda bulunduğu yer cennetten farksızdı. İçinden bir ürperti geçti. Sanki karanlık bir ruh, bedenini ziyaret etmişti. Soluna dönüp baktığında, sadece kendisinin değil, karanlık ruhun da korktuğuna emindi. Kendisini ateşte yanmaya hazırlamışken, onun cehennemi, cennetin ortasındaki bu ırmakta boğulmaktı belki de. Şimdiye kadar döktüğü kanlarla dolup taşan bir ırmakla karşı karşıyaydı belki de. Tüm kanının çekildiğini hissetti.
"Aşk, en büyük aptallıktır diyen sendin."
Babasının tek barındırdığı duygu alay olan soğuk sesiyle yüzüne vuran gerçeklerle titremeye başladı. Olanları yeni yeni hatırlıyordu, asla unutmamak üzere.
"Sence seni bu noktaya kim getirdi Smyrna? These mi yoksa sen mi?" Kızına biraz daha yaklaşıp etrafında devam ettirdi adımlarını. Tam arkasına geçince durdu ve kulağına üflercesine "Kendi ayaklarınla, ayağıma geldin sevgili kızım!" dedi iğneleyerek. Smyrna aniden kendisine doğru dönünce geri çekildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BUZ VE ATEŞİN DANSI
Historical Fiction"İktidar uğruna öz babasının ölüm emrini verdiği küçük bir kız çocuğuyum ben These. Doğuştan gelen bir sevgiyi bile hak etmediğim halde sana senin sevgin için yalvarmıyorum merak etme. Sana kendi sevgim için yalvarıyorum These, taht için çıktığım b...