Uzaktan seviyorum seni!
Kokunu alamadan,
Boynuna sarılamadan,
Yüzüne dokunamadan.
Sadece seviyorum!Öyle uzaktan seviyorum seni!
Elini tutmadan.
Yüreğine dokunmadan.
Gözlerinde dalıp dalıp gitmeden.
Şu üç günlük sevdalara inat,
Serserice değil adam gibi seviyorum.Öyle uzaktan seviyorum seni!
Yanaklarına sızan iki damla yaşını silmeden.
En çılgın kahkahalarına ortak olmadan.
En sevdiğin şarkıyı beraber mırıldanmadan.Öyle uzaktan seviyorum seni!
Kırmadan,
Dökmeden,
Parçalamadan,
Üzmeden,
Ağlatmadan uzakta seviyorum.Öyle uzaktan seviyorum seni;
Sana söylemek istediğim her kelimeyi,
Dilimde parçalayarak seviyorum.
Damla damla dökülürken kelimelerim,
Masum beyaz bir kağıtta seviyorum.Cemal Süreya / Uzaktan Seviyorum Seni
Yalnızlık, yeni bir konuşma biçimim oldu. Yalnızlığım, yan tarafımdı; yeri geldi, o da gelmez oldu. Ben bana kaldım.
Kahraman Tazeoğlu / Başka
Savaş her daim ölümle bağdaştırılır. İki ayrı devlet, iki ayrı kumandan bir emir verir ve adı dahi bilinmeyecek askerler öldürür, ölür. Bir şeyin başlaması mutlaka bir bitişten gelir, işte yeni bir devletin doğuşu başka bir devletin ölümünden gelir. Aslında ölümü de barındırdığı gibi doğmayı ve büyümeyi de içinde barındırır. Peki biz neden hep kayıpları, ölümleri ele alırız? Çünkü tarih sadece mutsuzları yazar.
Hayat da her alanında iyiyle kötünün birleşimidir. İnsanlar kötüyü konuşsa da hep iyiyi umut eder. Smyrna'nin arkasında nağralar ata ata ilerleyen askerler de, bir kıyı kenti olan Sagros'daki askerler de sadece iyiyi umut ediyor, kazanacaklarına emin bir şekilde gülümsüyorlardı. Elde edilen zaferdeki zayiat olma ihtimaline ise kör ve sağırlardı.
Smyrna en önde, korkutacak bir hızla ilerlerken atıyla elini sırtındaki çantaya götürdü ve bir ok aldı. Üzerindeki şaşkın bakışları umursamadan hafifçe sağa doğru eğildi ve okun ucunu ateşin içine soktuktan sonra, alev alan oku yayına yerleştirdi ve Sagros'a girişte bulunan tabelaya fırlattı. Okun hedefle buluşmasıyla, tahta tabelanın yanmaya başlaması bir oldu. Ardından atını şaha kaldırdı ve askerlerin ona yetişmesini beklemeye başladı. These, Smyrna'nin hemen arkasındaki sırada, Nestor ve diğer masa üyeleriyle birlikte ilerliyordu. Gözlerini asla kadının üstünden ayırmıyor, aldığı her nefesi takip ediyordu. Birkaç gün önce olanlar aklından bir türlü çıkmıyordu. Çünkü o gün These kadının sırtını duvara yaslayıp öpüşüne hırsla karşılık vermişti. O an her şeyi başlatan kadın çekmeseydi kendini, daha da ileri gidebileceğini biliyordu. İlk defa sadece bacak arasındaki sertliği değil, duygularını, aklını da hissediyordu bir kadını öperken. O hissettiği duyguların içinde kaybolurken, aklı da yolunu daha da karıştırırken şu an kendisini yakan dudakların sahibine ait gözleri hayal ediyor, o gözler yolunu bulmasını sağlıyordu.
Dudakları hoyratça hareket ederken hem kalbinin yeniden can bulduğunu hem de kalbinin sıkıştığını hissediyordu. Uzun zamandır insan olarak görmüyordu kendisini, hiçbiri masum kalamamıştı artık entrikaların arasında. Ama ilk defa hayvani yanı o kadar cazip geliyordu ki... Sonra öfkelendi. Kendisine o kadar öfkelendi ki, ne kadar saçma gelse de kulağa bu savaşçı kadına dokunmaya kıyamadığını ama dokunamazsa da öleceğini hissetti. Dokunmak ona ilk defa fiziksel bir eylem gibi gelmiyordu, ruhlarının birbirine dokunmasından bahsediyordu. İnatçı ruhlara sahip iki beden, zincirlerini kırarak ruhlarına da izin vermişti aslında.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BUZ VE ATEŞİN DANSI
Historical Fiction"İktidar uğruna öz babasının ölüm emrini verdiği küçük bir kız çocuğuyum ben These. Doğuştan gelen bir sevgiyi bile hak etmediğim halde sana senin sevgin için yalvarmıyorum merak etme. Sana kendi sevgim için yalvarıyorum These, taht için çıktığım b...