Kendisini umursamadan giden adamın arkasından bir süre bakakaldı These. Smyrna'nin evlenmiş olduğu, bir de üstüne evlendiği adamı öldürmüş olduğu bilgisi krallığa hiç ulaşmamıştı. Nasıl gizli tutulabildiği bir yana, sınır ötesinde, medeniyetten bihaber bu kıtada her şey açık açık ortada yaşanıp, mahrem denilen şeyin bile ne olduğunu bilinmezdi genellikle. Bir evliliğe ihtiyaç duyacaklarını tahmin etmemişti buralarda, herkes karı koca gibi yaşıyordu zaten. O an bu ihtimalle midesinin kasıldığını hissetti. Evlilik bir anda gözüne daha cazip gelmişti sebebi bilinmez bir şekilde. İtiraf etmesi gerekirse buranın koşullarında kadının bakire olması saçma olurdu ama o kadar sert bir yapısı vardı ki yanına kimseyi yaklaştırmadığını düşünmüştü. Yanılmış olmak ona hiç bu kadar acı gelmemişti.
Bazılarının ateşin kızı olarak adlandırdığı bu kadının kendisiyle birlikte kalbinin de yandığını ve geriye sadece küller kaldığını sanmıştı. Oysaki sırf bir taht için kocasını, belki de kalbinde yer edinen bir adamı öldürmüştü. Bu Smyrna'yi gözünde daha da korkutucu kılarken, kalbinde yer edinen birinin olduğu düşüncesi midesinin kasılmasını artırdı. Kadın onu her geçen gün şaşırtıyordu, her seferinde beklentileri artıyordu ama bu... Beklentilerinin kat kat üstündeydi. Nereye gittiğini bilmez bir halde adımları ağır bir şekilde hareketlendi. Odasına geri döndü ve aklından bağımsız bir şekilde dudaklarından "Kral Endre'ye bir mektup yazın. Kızı Smyrna'nin evlenmiş olduğundan ve kocasını öldürerek ordu kurduğundan haberleri olsun." emri dökülüverdi.
*****
Güneş tam tepede durmuş, bunaltıcı sıcağın etkisiyle insanlar söylenirken Smyrna elindeki kağıtla taht odasının içinde gezinip duruyordu. Gece vakti These'nin odasından bir mektup çıkmış ama Smyrna'nin odasına yeni bir mektup gelmişti ve birbirinden bağımsız bu iki mektup belki de savaşın kaderini etkileyecek bilgiler taşıyordu. Artık neredeyse ezberlediği satırların bulunduğu kağıdı katlayıp bir kitabın arasına koydu ve kitaplığa yerleştirdi. Alması gereken son bir haber daha kalmıştı. Ne kadar sabırlı bir insan olursa olsun sona yaklaştıkça içinde sabırsızlık kol geziyordu. Kapının açılması ve bir askerin elinde küçük bir kutuyla odaya girmesi üzerine dikkatini o yöne verdi. Bugün çoğu zamanın aksine bordo bir elbise giymişti. Yine vücudunu saran ve kesimiyle hatlarını belli eden elbiseyle kesinlikle görsel asalet şöleni sunuyordu. Vücudunu saran elbiseye rağmen rahat adımlarla odanın içinde süzüldü. "Bunu Kral These Poseidon, size gönderdi Dasha."
Kutuyu uzatacakken kadının masayı gösteren el işaretiyle kutuyu bıraktı ve çıktı. Adamın adını duyunca bir de üstüne kendisine bir şey yolladığını öğrenince içinde küçük bir çocuğun neşesi doğmuştu ve bunu askere belli etmemek adına ne yapacağını şaşırmış gibiydi. Aslında endişesi yersizdi çünkü yüzüne bakan, bakışlarındaki yumuşamadan başka bir değişiklik fark etmezdi. Masaya yaklaştı, kutuyu eline aldı. Parmakları kutunun üstünde gezindi önce. Aslında sade kahverengi bir kutuydu ama onun da parmaklarının üzerinde gezindiğini düşündü. Tahmininde haksız olmadığını hiçbir zaman bilemeyecekti. Bu kutuyu yollamadan önce adamın içinde kararsızlığın verdiği bir heyecan olduğunu da. Sonunda kutuyu yavaşça açtı ve içinde özel yapıldığı her halinden belli olan bir yüzükle karşılaştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BUZ VE ATEŞİN DANSI
Historical Fiction"İktidar uğruna öz babasının ölüm emrini verdiği küçük bir kız çocuğuyum ben These. Doğuştan gelen bir sevgiyi bile hak etmediğim halde sana senin sevgin için yalvarmıyorum merak etme. Sana kendi sevgim için yalvarıyorum These, taht için çıktığım b...