1 gün hızlıca geçti, üçgen metal boşluktan yere düştü ve mitril zemine bir delik açıp orada sabitlendi. Baskı artık tamamen ortadan kalkmıştı.
'Kılıç ucunu al, şimdilik işine yaramasa da ilerde belki kullanırsın. ' dedi fakat Ned donmuş gibi öylece duruyordu, zihnine dolan bilgileri bir defa daha hissediyordu. Bu sefer yaşamadığı bir duygu değil, aksine daha önce yaşadığı bir duyguydu. Bu 6 yaşındayken Han Kanın mirasını aldığında yaşadığı ile aynı şeydi.
154 klavuz geriye dönmüştü, hepsi bir defa daha onun kullanımına sunulmuştu, ayrıca damarlarında akan farklı bir gücü hissetmeye başlamıştı. Bu eskisinden çok daha farklıydı, damarlarında akan kan saflaşmıştı, kristal gibi berrak hale gelmişti, adeta kan değil damarlarından su akıyordu fakat verdikleri güç akıl almaz seviyedeydi.
Sanki bedenine dolan yeni güç bütün varlıkların üzerinde olan, dehşet verici bir güçtü ve aynı anda zihninde yeni bir klavuz belirdi. Bu sefer ki klavuzun görüntüsü bile değerlerinden çok daha farklıydı. Sadece bir kaç kelime ile ismi yazılmıştı lakin anlamı çok büyüktü.
'Cennetsel Kan Arıtma Klavusu...' Nedin heyecanı bedeninin titremesinden bile anlaşılıyordu.
'Gerçekten, ben gerçekten Cennetsel Kan Klanındanmışım' dedi fakat daha bitmemişti, klavuzun görülmesinden biraz sonra bedeninde bir patlama duyuldu, akıl almaz bir güç dört bir yana yayıldı. Sanki bütün varlıklara bir İmparatorun doğduğunu haber veren bu patlama sadece Labirent Dünyasını değil, bütün boyutları sarmıştı.
Sayısız boyutta, en zayıfından en güçlüsüne kadar her uzman bu gücü fark etmişti, sadece uzmanlar değil, kundaktaki bebekler, ölmek üzere olan yaşlılar. Ölümlüler, hayvanlar ve bitkiler. Toprak, su, hava ve ateş. Aydınlık ve Karanlık bu gücü hissetmişti.
Otorite ile dolu bu ilan her varlığın kalbine nüfus ederken tek bir şey fısıldıyordu 'Efendi doğdu!' tek bir cümle fakat anlamı sayısız cilt ile anlatılacak kadar yoğundu.
Standart Boyutta, Mavi Ejderha Gezegeni ismi verilen özel bir yerde, bütün varlıklarda ayrılmış bir kıta vardı. Bütün kıta dehşet verici bir formasyonla korunuyordu, formasyonun içinde devasa bir kıta vardı, kıta hiç bir dünya benzemiyordu, burada adalar havada uçuyordu, her bir adadan şelaleler akıyor, aşağıda ki kristal berraklığında ki denize doluyordu. Yüz binlerce yüzen adanın üstünde ise bir kaplumbağa vardı, sırtında bir kara kütlesi taşıyordu. Kaplumbağanın gözleri bir anda açıldığında herkes akıl almaz bir güç hissetmişti.
Kabuğunda ki kıta da ise tek bir klan ikamet ediyordu, bu klan milyarlarca yıl önce ortadan kaybolmuş Cennetsel Kan Klanından başka bir klan değildi fakat şuan hiç olmadıkları kadar şaşkınlardı.
Hepsinin yüzünde şaşkın ifadeler varken bir çoğunun yüzünde ki heyecan görülmeye değerdi.
Kalabalık insan grupları, aynı yönde hareket ediyordu, hepsi tek bir binaya ilerliyordu. Bu bina gösterişli değildi hatta vasat bile sayılabilirdi. Duvarlarında ki boya bile eskimişti, dikkate değer hiç bir şey olmasa bile burada yaşayan insanlar bu noktaya adeta tanrılarına gider gibi huşu içinde gidiyordu.
Kısa süre sonra yüz binlerce insan bu binanın önünde bir araya gelmişti, hepsi bu evrenin görebileceği en güçlü kişilerdi. Bir tanesi bile dış dünyaya çıksa, dış dünyanın altını üstüne getirebilirdi.
Buna karşın hepsi tevazu ile doluydu, kibirden ve dünyevi zevklerden arınmış gibilerdi. Gözlerinde aydınlanmanın ışığı vardı, bütün varlıklardan soyutlanmış olmanın huzuru, kalplerinde bir gram kötülük yok gibiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ASD / 2.Kitap
FantasyFantastik #3 ... Bir ara #1 olur... Kurgusal bir boyutta geçen hikayenin baş kahramanı 4 yaşındayken ailesinin ölümüne şahit olmuştur. O günden sonra hayatında ki hiç bir şey aynı kalmamıştı. Hayatını ailesini öldürenlerden intikam almaya ve klanını...