O gün açılış günü olduğundan dolayı okul yarım gündü. Hoseok, Taehyung'a doğru yüreyerek ona seslendi:
"Tae hadi gidelim!"
Jimin ve diğerleri de Tae ve Hoseok'un yanında yerlerini almışlardı.
"Hey, öğle yemeğinde bizim turtalardan yemeye gelin!"
Jimin yaptığı tekliften sonra arkadaşlarını süzdü. Hiçbirinin hayır demeyeceğini adı gibi biliyordu. O sırada sınıftan çıkmak üzere olan Jungkook'u fark ettiler. Hoseok ona seslendi:
"Hey! Jungkook'tu değil mi? Bizimle gel. "
Jungkook bu teklife şaşırmıştı. Tüm gün sırasında öylece oturup kimseyle iletişim kurmamışken bu çocuklar onu aralarına davet ediyordu.
"Şey, benim biraz işlerim var."
Hoseok kolunu Jungkook'un omzuna atarak konuştu.
"Yapma be oğlum. Tanışırız işte."
Jungkook nasıl tepki vereceğini bilemiyor gibiydi. Bu kadar samimi davranmaları garipti. Jin o sırada Jungkook'un üstünden kendine sırıtan Hoseok'un tavrına iç çekerek konuşmaya başladı.
"Üzgünüz biraz üstüne atladık."
"Baksana Jungkook. Turtamızdan da tadarsın." Jimin o an yemekten başka bir şey düşünmüyordu. Bu sefer de Yoongi iç çekerek gözlüğünü düzeltti.
"Ailesi pastane işletiyor."
Bu konuda bir açıklama yapma gereği hissetmişti Yoongi.
Başından beri onları izleyen Namjoon'da söze girdi.
"Bugünün yarım gün olmasından faydalanalım. Demek Seoul ha? Sana etrafı gezdirmeliyiz Jungkook."
Taehyung farklı alemlerdeydi. Hâlâ aklında mektup vardı. Sonra bir ara teneffüste okuduğu satırları hatırladı.
'Yanıma oturacak. Jungkook beraber takılma teklifini reddedecek. Bugün Jungkook'u davet etmeni istemediğim tek gün. Ciddiyim.'
Jungkook onlara gülümsedi. Tekliflerini daha fazla çevirmeyecekti.
"Peki. Önce bir mesaj yollamama izin verin."
Jimin: "Harika! Ben önden gidip bizim için turta yürüteyim."
Hoseok: "Fazla yürütsen iyi edersin. Bir kamyon dolusu falan."
Namjoon: "Cidden açım ya. Şuan resmen turta aşeriyorum."
Taehyung havada uçuşan sözleri duymuyordu. Hâlâ aklı karışıktı.
'Acaba neden davet etmememizi söyledi...'~~
"Öyleyse tanışma faslına geçelim. Bu Yoongi. Min Yoongi. Kendisi tam bir swagdir dikkat et. Ve bu da Kim Seokjin. Prensimiz grubumuzun yüzüdür. Her gün çatıda yüzlerce kızı reddederken onu rahatlıkla izleyebilirsin."
Hoseok'un son kelimeleri üzerine Jin ve Namjoon aynı anda omzuna vurdular.
"Aah! Napıyorsunuz be. Uyduruyoruz sanki. Ayrıca Namjoon sana noluyor, sen hayırdır?"
Hoseok'un imalı kelimelerinden sonra Jin de gözlerini Namjoon'a dikmişti. Yapacağı açıklamayı bekliyordu. Namjoon kızardı ve kekelemeye başladı.
"Se- se- sen ne diyorsun be. Ben Seokjin için şey ettim. Üstelik sen ne zaman ayarsız konuşma işini bırakıcaksın."
Jin Namjoon'a bakıyordu. 'Bir kere dürüst olsan. Bu kadar kıvranmayıp itiraf etsen sen de ben de rahatlayacağız be tatlım.' Bunları yüzüne söyleyebilmeyi diledi o an Jin. Ama yapamazdı. Şuana kadar kendine açılan bütün insanları sadece Namjoon için reddediyordu. Cidden hâlâ bunu anlamıyorsa, ona karşı tavırlarından hislerini seçemiyorsa yapacak bir şey yoktu. Namjoon tam bir aptaldı.
Sert bir surat ifadesiyle Hoseok'un omzundan kolunu çekmiş, yerdeki taşları tekmeleyen Jin'e baktı Namjoon. Birden değişen tavrına doğru anlamı veremeyecek kadar aptaldı. Ya da Jin'in ondan hoşlanabileceğini düşünmek onun için aptallık olurdu. Birkaç kere ona açılmayı düşünmüştü Namjoon. Ama Jin şuana kadar tek bir kişiyi bile kabul etmemişti. Onca yakışıklı çocuklar, güzel kızlardan sonra kendisi gibi birine gerçekten bakar mıydı?
Hoseok ve diğerleri-Namjoon ve Jin hariç- ufak bir kıkırtıdan sonra Hoseok kaldığı yerden devam etti.
"Durun neyse tanışma faslını bitirelim. Kim de kalmıştık. Ve bu az önce bana vuran diğer eleman ise Kim Namjoon. Yoongi kadar olmasa da o da agresif sayılır. Ve bazen aynen böyle tuhaf davranır. Ve bugün sessiz olan bu kuzu da Kim Taehyung. Neden bugün bu kadar sessiz bilmiyorum ama. Dünyadan uzaylıya. Uyan Merkürlüm hangi alemlerdesin?"
Kendi hakkında konuşan Hoseok'u yeni fark ediyordu Taehyung. Jungkook'a gülümseyerek memnun olduğuna dair bir şeyler mırıldandı. Hâlâ onu davet etmenin doğruluğunu sorguluyordu kendi içinde.
"Ve ben de Jung Hoseok. Bana Jung Muhteşem Hoseok da diyebilirsin."
Başta Yoongi olmak üzere Jungkook hariç herkes Hoseok'a kusma bakışlarını attılar. Hoseok onlara bakarak sırıttı. Arkadaşlarını seviyordu cidden. O sırada nefes nefese yanlarına koşan Jimin'i görünce duraksadılar.
"Turtalar daha pişmemiş. Piştiklerinde alacağım."
Hoseok geç gelen son grup üyesini de tanıttı.
"Ve bu pastaneci oğluşumuz da Park Jimin. Aramızdan en boş yapanımız o dur. Bunu rahatlıkla söyleyebilirim."
Jimin Hoseok'a sadece dil çıkardı. Jungkook gülümsüyordu. Sadece şu kısacık zamanda yaptıkları tanışma faslında bile çok eğlenmişti. Bu çocuklar gerçekten eğlenceliydi. Ve daha ilk günden onu aralarına kabul etmişlerdi. O an gerçekten mutluydu.
Taehyung Jungkook'un yüzündeki tebessümde takılı kalmıştı. Neden onu davet etmemeleri gerektiğini bilmiyordu. Ama şuan Jungkook onlarla gayet eğleniyordu. O an mektupta yazanları saçma buldu. 'İyi ki davet etmişiz' diye geçirdi içinden.
Y.N: Açılışı Namjin ile yaptık. Ufak bir bölümdü ama ben yazarken de duygusal bir feels geçirdim kendi adıma :)))
Şuraya da bir Namjin bırakmadan gitmeyelim :)))
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ORANGE • (Vkook)
Fanfic"Jungkook zayıftı, bu yüzden öldü. Ve biz de zayıftık, bu yüzden onu kurtaramadık." "Yunanca'da 'sevgi'ye karşılık gelen üç ayrı kelime vardır" dedi Petrus. "Peki ama sevginin hangi halini kastediyorsunuz: Eros mu, Philos mu yoksa Agape mi?" "Agape...