Yine uzun bir aradan sonra yine bir aradayız sayın okuyucular... 😁
Yazılılar neredeyse bitti sayılır bundan sonra daha sık bölüm atabilirim umarım. Neyse fazla uzatmadan iyi okumalar...❤Ne kadar aynı pozisyonda kaldığımı bilmiyordum ama zaten hafif olan uykumdan kapının tıklanma sesiyle uyandım. Boğuk bir inleme ile dirseklerimden destek alarak doğruldum. Lavaboya tutundum. Ağlamaktan çatlamış sesimle "bir dakika" diye mırıldandım ama sesimin dışarı ulaşıp ulaşmadığından emin değildim. Yine de ben ayağa kalkıp yüzümdeki az olduğu halde gözlerimin altını siyaha boyamış rimelleri ve kan lekelerini yıkayıp yüzüme ifadesiz maskemi yerleştirdiğim süre boyunca kapı tekrar çalınmadı. Sonunda derin bir nefes alıp kapıyı açtığımda yatakta oturmuş Stark ayağa kalktı. Ne söyleyeceğini bilemiyor gibiydi. Burnumdan aldığım nefesler hızla çarpan kalbime oksijen taşımakta zorlanırken yatağa ilerledim. Ilk yardım çantasını toplarken elime gelen alkol ve kanli bezler ile yarasına pansuman yapıp sardığını fark ettim. Çantayı kapatıp kenara koyduğumda "iyi misin?" Sorusu ile gözlerim doldu. Ama arkami dönmüş olduğum için bunu görmüyordu. Düz bir sesle "evet" diye cevapladım onu. Yerdeki çantamı göğsüme basarak koltuğa yavaş oturdum. Ayaklarım kendime çektim. Şu an tek sahip olduğum şey bu çanta ve içindekilerdi. Düşüncelerimle tekrar ağlamamak için savaşırken dudağımı sertçe ısırdım. Kafamı dağıtmak için her zamanki gibi çizim yapmak istedim. Çantanın fermuarını açıp içine baktığımda şaşkınlıkla nefesim kesildi. Telefonum hala çantanın içindeydi. Defterimin arasındaydı. Neredeyse fark edilmeyecek kadar ince ve ayrıca uçak modundaydi. Elimi telefona siper ederek -eğer odada kamera varsa görünmeyecek şekilde- telefonu Stark'a gösterdim. En az benim kadar şaşırdı o da. Telefonu çantanın içine bıraktım ve çantamla birlikte yatağa ilerledim. Yanında oturup çantayı aramıza bıraktım. Şu an buradan kurtulmak için birilerini arayabilirdim ama, kimim vardı ki? En fazla polisi arayabilirdim fakat bunun bize bir faydası olacağını sanmıyordum. Buraya ancak arama emri ile gelebilirlerdi ki bu da günler hatta haftalar sürebilirdi. Bu yüzden Stark'ın bizi buradan çıkarabilecek tanıdıklarının olmasını ummaktan başka hiç bir şey yapamıyordum. Telefonu ona uzattığında duraksadı ama çabuk davranıp elimden aldı ve banyoya girdi. Kapıyı kapattıktan bir kaç saniye sonra kapı aralandı. Ne kadar çabuk aradığını düşünürken yanına gelmemi isteyen muzip bakışlarıyla karşılaştım. Ne olduğunu anlamazken yanına gittim. Telefonumu bana uzattığında şifreli ekranım ve Stark endüstrileri yazan -lanet(!)- duvar kağıdım ile karşılaştım.
Gözlerimi kapatıp bozuntuya vermemeye çalıştım. Ayrıca sonuçta bu duvar kağıdı onun hayranı olduğunu falan göstermezdi belki de ben sadece şirket çalışmalarının takipçisiydim? Sakin bir şekilde ona göstermeden "Mark 49" adlı şifremi ha ha! -kendime ancak bu kadar rezil olabilirdim- girdim. Telefonu ona uzattım ardından hızlıca kapıyı dinlemek üzere dışarı çıktım. Fazla dikkat çekmeyecek şekilde dışarıyı dinlemeye başladım.Tony'den
Canımı bayağı bir yakan ufaklığa bakarken yüzünü inceledim. Ilk defa bu kadar yakınımdaydı. Dikkatle yarami dikerken hafifçe irileşmiş göz bebekleri, ağlamaktan kızarmış göz akları, hafif morarmış ve şişmiş göz torbaları ile gerçekten çok yorgun görünüyordu. Hafifçe üzerime eğildiği için öne dökülen kumral saçlarını kulağının arkasına sıkıştırırken tuttuğunu farketmediğim nefesini dışarı verdi. Son dikişi de bitirince eliyle ağzını örttü ve hızla banyoya koşup kapıyı kapattı. Içeriden öğürme sesleri gelirken yavaş doğruldum. Dişlerimi sıkarak yarın kalan şeyler tamamladım. Yaraya pansuman yaptım sargı bezi ile de sardıktan sonra öylece oturdum.
Yaklaşık yarım saattir içeriden ses gelmiyordu. Endişelendiğimden değildi ama merakımı gidermek için banyo kapısını yavaş tıklattım ve içeriye kulak kabarttım. Önce bir sürtünme sesi boğuk bir inleme ardından iyice dinlemesem duyamayacağım bir "bir dakika" sesi duydum. Sesi çatallanmıştı. Yine ağlamış diye düşündüm. Fazla ısrar etmek istemediğimden -belki de yalnız kalmaya ihtiyacı vardı- yatağa geri döndüm. 5 dakika sonra kapı açıldı. Içeriden daha da solmuş yüzü ile çıkan kız sanki görmediğim yarım saat boyunca daha da zayıflamış çökmüştü. Ne diyeceğimi bilemeyerek ayağa kalktım. Yanıma gelip dağılan malzemeleri toparladı. Arkasını döndüğünde sessizliği bozarak "İyi misin?" Diye sordum. Ve beklemediğim derece sükunetli bir "evet" cevabı aldım. Sonrasında gelişenler beni bu durumda bile şaşırtmıştı. Telefonu bana verdiğinde duraksasam da hızlıca alıp banyoya girdim. Ekran acma tuşuna bastığımda neredeyse gülecektim. Stark endüstrileri duvar kağıdını gördüğümde gerçekten neredeyse gülecektim. Unutmuş olmalı diye düşündüm. Yoksa bana telefonu böyle verecek kadar gurursuz birine benzemiyordu. Ekranı kaydırdım ve şifreyi gördüm. Kapıyı açtım ve yanıma gelmesini işaret ettim. Yanıma geldiğinde telefonu uzattım. -Neredeyse kendini parçalayacak kadar sinirlenmişti belli etmemeye çalışıyordu ama kasılan ellerini görebiliyordum- sakince şifreyi bana göstermeden girip açtı. -şifresi neydi acaba?- telefonu alıp kapıyı kapattım. Bilmediğim bir dildeydi ama uçak modunu kapatma tuşunu bulup şebekeye baglandım. Ardından telefon simgesini bulup Rhodey'nin numarasını bilinmeyen numaralara açık olmasını umarak çevirdim. Bir kaç çalışın ardından açmayacağını anlayarak jarvis'in sadece benim bildiğim ulaşım numarasına mark 49 u buraya yollamasına dair bir mesaj gönderdim. Kapının tıklama sesini duyunca yeniden uçak modunu açtım. Ardından kapıyı hızlıca açıp dışarı çıktım. "Geliyorlar" diyen sesi duyduğumda süratle çantanın yanına gittim ve telefonu içine sakladım.
Fermuari kapattığım an açılan kapı ile arkamı döndüm. Yemek gelmişti. Ancak bu seferkini getiren malesef Claire değildi. Asker yemeği koyup dışarı çıktı. Ikimiz de sessizce güç kazanmak için yemeklerimizi yedik daha doğrusu ben yedim o ise kaşığı ile pirinç tanelerini bi o yana bir bu yana itip durdu. "Yemeğini yemelisin. Buradan kaçarken enerjiye ihtiyacımız olacak." Diyerek bir şeyler yemesini sağlamaya çalıştım ama pek bir faydası olmadı bir kaç lokma aldıktan sonra yine koltuğa büzülüp öylece oturdu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
STARK'IN VARİSİ -Ended-
Fanfiction"Kahve ister misin?" Cevap vermeme fırsat tanımadan zırh mutfağa dönmüştü bile. "Gel hadi." Mutfaktan içeri girdik. Yani ben ve zırh. Sandalyelerden birini geriye çekti. "Otur." Sandalyeye oturup zırhı izledim. Kahve makinası çalışıp içine kahve atı...