Süpriz! Yazılılar tamamen bitti ve sevinçten yeni bölüm yazdım. Umarım beğenirsiniz...❤😍
Tony'den
Jarvis'in geldiğini gördüğümde önümdeki gürültü ile gözlerim bilinçsizce sesin kaynağına gitmişti bile. Lakin hiç bir şey göremiyordum. Buna rağmen sesler gelmeye devam ediyordu. Çarpma, yuvarlanma ve... inleme sesleri. Luna! Koşarak sesin kaynağına ulaşmaya onu görmeye çalıştım. Aşağı doğru inen kayma izlerini gördüğümde daha da hızlandım. Biri mi saldırmıştı? Vurulmuş muydu? Hayvan da saldırmış olabilir diye ardı ardına aklıma gelen ihtimalleri düşündüm. Düşmemeye çalışarak rampadan inerken Jarvis de buraya gelmeye devam ediyordu. Yardım isteyen sesini duyduğumda koşmaya başladım. Artık düşüp düşmemek umrumda değildi. Bir bağırış ardından ardı arkası kesilmeyen çığlıklar kulağıma ulaştığında durdum ve sesin nereden geldiğini panikle bulmaya çalıştım. Ve gözlerim uçurumdan aşağı sarkan Luna'yı buldu. Hızla ileri atıldığımda çok geç kalmıştım. Bir metre kadar uzağına düştüğümde yavaşça aşağı kayışını izledim...
Oy vermeyi unutmayın ❤
Şaka şaka 😁 (ama yine de yıldızı doldurmayı unutmayın😉)
O an zırh bedenime ulaştı ve tek beden olduğumuzda hiç düşünmeden boşluğun içine doğru atladım.
Dolunay'dan
Düşerken rüzgar tüm bedenimi okşuyor gibiydi. Sanki yere çarptığımda çekeceğim acı için beni teselli ediyordu. Gözlerim kapandı. Yaşadığım hayatı izliyordum şimdi. Çektiğim acıları hatırlıyordum bir bir.
O gün geldi sonra gözlerimin önüne. Karanlık sokakta delicesine koşturan tökezleyen, düşen ve yeniden kalkıp koşmaya başlayan o 9 yaşındaki kızı gördüm. Hayatımın değiştiği günü... Asla üvey ailem diyemeyeceğim o güzel insanları bulduğum günü...
Hayır hayır onlar benim öz ailemdiler. Beni asla bir yabancı olarak görmediler. Bir yük gibi. Fakat bana bunu hiç bir zaman hissettirmeseler de ben bir fazlalık olduğumu biliyordum. Bunu her zaman biliyordum. Gözlerim dolduğunda etrafım bulanıklaştı ve bir an iki yanımda da bembeyaz iki kanat siuleti gördüm. Fakat bir saniye içinde artık tipiye dönen kar tanelerinin içinde kayboldular. Gülümsedim. Hiç cennete gideceğimi düşünmemiştim. Demek melekler böyle görünüyordu. Tipinin içindeki tanecikleri seyrettim. Işte şurada! diye çığlık atmak istedim. Şurada bir kanat daha var! Başka bir yöne baktım. Ve şurada da bir pegasus var! Kahkaha attım. Ve şurada da bir yenilmez var; Iron man. Dikkatlice bir daha baktığımda tam önümdeydi. Beni kollarıyla sardı ve o saniye sertçe yere çarptık.Gözlerimi açtığımda Stark'ın üzerinde kolları arasındaydım. O kadar sıkı tutuyordu ki beni sadece başımı oynatabiliyordum. Kafamı kaldırıp etrafa baktım. Stark'ın üstünde hala bir kaç parça vardı. Örneğin zırhın sırt kısmı ve bir bacağı lakin geri kalan kısımlar parça parça olmuştu ve kullanılamaz haldeydiler. Bazıları da alev almıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
STARK'IN VARİSİ -Ended-
Fanfiction"Kahve ister misin?" Cevap vermeme fırsat tanımadan zırh mutfağa dönmüştü bile. "Gel hadi." Mutfaktan içeri girdik. Yani ben ve zırh. Sandalyelerden birini geriye çekti. "Otur." Sandalyeye oturup zırhı izledim. Kahve makinası çalışıp içine kahve atı...