Orada oyalanıp kıyafet alışverişimi yaptıktan sonra arabaya geçtik.
''Seni evine mi bırakacağım?''Kafasını aşağı yukarı salladı telefonuna bakarken.
''Baya aramışlar.Eve gitsem iyi olacak.''Söylediklerini anlayışla karşılayıp arabayı onların evine doğru sürmeye başladım.O sırada Ten kemerini bağladı ve başını cama yaslayıp gözlerini yumdu.Ayaklarını yine koltuğun üzerine çıkardı ve dizini karnına çekti.
Uzun,koyu kirpikleri birbirleriyle birleşti kapandığında gözleri.Kurumuş dudaklarını diliyle ıslattı.Hafif yukarıya kalkık dudak köşeleri,parlayan dudağı,kızarmış yanağı gözlerimi ondan çevirip yola bakmamın önüne geçiyordu.
Evine ulaştığımızda arabayı durdurdum. Uyandırmak da istemedim.Arabadan çıkıp Ten'in oturduğu yerin kapısını açtım.Cama yasladığı kafası düşecek gibi olduğunda elimle tuttum.Kemerini açtıktan sonra kucağıma aldım ve evin kapısına doğru yürüdüm.
Kucağımdayken kapıya ayağımla vurup içeridekilerin duymalarını ümit ettim.Kapı açılana kadar Ten'in yüzüne bakma fırsatı buldum.Göğsüme başını gömmüş tüm benliğiyle kollarımdaydı.Yüzüne,özellikle çoğu zaman kızarık olan yanaklarına çok dokunasım gelmişti.Fakat gelen tek şey kapının açılmasıyla kendime gelmemdi.
"Yorduysa alabilirim."
Bana kızacağını düşünsem de böyle bir cümle kurması sevindirmişti.Yuta'nın bana karşı olan duvarlarını her ne kadar kırmayı becerebilsem de duvarın yıkıntıları bir köşede birikmişti.Gözlerindeki bakışlardan bunu görebiliyordum.Her an tetikte gibiydi."Sorun değil.Ağır değil."
Yuta'nın teklifini geri çevirdim.İçeri geçmemiz için önümden çekildiler.İçeri girdiğimde Jungwoo'nun masanın üzerinde bir sürü kağıt kalemlerle uğraş içerisinde olduğunu gördüm.Masanın üzerini dosyalar kaplamıştı.
Kafasını sesin geldiği yöne kaldırdığında Ten'i kucağımda görmesiyle yanımıza uçması bir oluyordu.Ta ki Lucas kanatlarını kırana kadar.
"Ten iyi mi?"
Bağırarak ayaklanmasıyla Lucas önüne geçti ve tuttu.
"İyi olmasa bu kadar sakin olabilir miyiz sence? Uyuyor sadece."Masanın üzerindeki dosyayı alıp Lucas'ın başına geçirdi.
"Senin koalalığın 1, Ten'inki 2! "
"Bana niye vuruyorsun ki şimdi ya?"
Lucas oflayarak vurduğu yerini tutup ovaladı.Bu seslere karşı Ten kıpırdanmaya başladı.Polarımın boynumdan sarkan iplerine ellerini dolayıp tutundu.
Seslere karşı hareketlenen yalnızca Ten değildi. Winwin de odasından çıktı.Elindeki kırmızı elmayı ısırırken koltuğa geçip yerleşti.Kumandayı da eline aldığında onu izleyen bize döndü.Hepimize teker teker baktı.
"Niye öyle bakıyorsunuz?"Cevap gelmeyince elmasından bir ısırık daha aldı.Eliyle Ten'i işaret etti.
"Yatağına bırakmayı düşünmüyor musun?"Herkes boşverip işine döndüğünde Lucas'a Ten'in odasını sorup öğrendim.
Odasına girdiğimde kendisi gibi küçük ama tatlı bir yerdeydim.Tek kişilik yatağına bıraktım.Gözlerinin önüne düşen siyah ipeksi saçlarını elimle yana ittim.İşaret parmağımın tersiyle yanağını okşadım. Yüzümde gizleyemediğim tatlı gülücükler oluştu.
Dağılmış saçları ve uykulu yüzü o ana kadarki gördüğüm en saf ve masum hâli olabilirdi.
"Melek gibisin."Sonunda gözlerini araladı.Işık gözlerine vurduğu için açmakla uğraştı.Sürekli kırpıp durduğu gözleriyle çok tatlı gözüküyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kızıla Boyalı Yalan Lekeleri •taeten
Fanfiction"Ten'i sana yeni yaş hediyem olarak kabul et, oğlum." Kalbimden boğazıma geçen acı tadı yutkunmaya çalıştım. Gözlerimin dolduğunu belli etmem zayıf biriymişim gibi gözükmeme neden oluyordu. Ama elimde değildi. "Hediyen için teşekkür ederim, Bay Lee...