22• Sonumuzun Başlangıcı

2.7K 311 243
                                    

Olinda kıskançlığını en doruklarda yaşarken yatakta bir Ten'in, bir de benim ayaklarımın arasında dolanıp duruyordu. Her an ezebilme korkusuyla ayağımla geriye ittiriyordum ve yataktan düşeceği sırada örtüye tutunup tekrar tırmanıyordu. Kıskançlıktan ikimizi de tırmalıyordu ama Ten'de açtığı yaralar daha çok ve daha derindi. Ama hissedemeyecek durumdaydık.

Ten'in boşalması ve Ten'in içine boşalmam eş zamanlı olduğunda, sıvısını dökmenin verdiği rahatlık ile içine dolan soğukluk o'na başka bir dünya yaşatmıştı. Açık kalan dudaklarına yönelip emerken, donmuş duruyordu sadece. Geri çekilip kendimi yanına attım. Saatlerdir aynı şeyi tekrarlıyor fakat hiç sıkılmıyorduk. Belinden süzülen terler en güzel ayrıntıydı.

Yüzüne yerleşen tuhaf gülümseme ile yan döndü ve başını göğsüme yasladı. Ellerini belime doladı ve sıkıca sarıldı. Olinda yeniden aramıza girmiş ve bizi ayırmıştı.

Kıkırdayarak eline aldı ve havaya kaldırdı kedimi.
"Mart ayında görürüz seni de. Rahatsız etmezsem ben de Taeyong'un sevgilisi olan Ten değilim."

Karnını hafifçe okşarken Olinda kıskançlığını unutmuş ve ilgiye aç bir şekilde Ten'e sırnaşmıştı. Göğsüne yatırıp tüylerini okşarken bana döndü. İkimizin kalbinin arasına koydu. İki elini de belime sıkıca doladı. Sessizlikle geçen birkaç dakika sonrasında yorgunlukla göz kapaklarının perdesini indirdi.

Saçlarının kokusunu ciğerlerime doldurarak öptüm. Saatin odada yankılanan tik tak sesleri beni çılgına çeviriyordu ama deliremeyecek kadar bitkindim.

"Sana bir masal anlatmamı ister misin?"
İndirmiş olduğu göz kapaklarına baktım. Cevap gelmemişti. Belki de uyumuştu.

"Bir çocuk varmış. İçi dışından beter. Yaşayacakları yaşadıklarından daha beter. Hayatında hiç renk yokmuş. Her zaman insanlara gülen sarı güneş, ona sinirli şekilde siyah yanını gösterirmiş. Neye baksa siyah, neyi koklasa siyah, neyi tatsa siyah. Fakat bu çocuk için aslında siyahın anlamı silahmış. Silah, kan, ölüm. Cesetlerin arasında büyümüş. Ne acı, değil mi?"

Yüzüne bakarak cevap vermesini bekledim. Cevap gelmeyince histerikçe gülümseyerek göremeyeceği için gözyaşımı rahatça akıttım.

"Sonra hayatına bir renk girmiş. Ve bu renk de siyahmış. Fakat bu siyah içinde bütün parlak renkleri barındırıyormuş. Bu çocuk gülüyormuş, şansız çocuk o gülümsemeyi gördüğünde siyah güneş pembe güneşe dönüşüyormuş. Kızgınlıkla tüm sıcaklığını o'nun üzerine salan güneş, pembeleşerek tüm sevecenliğini ortaya koyuyormuş.

Sen gülünce çok güzel oluyorsun, biliyor musun, Ten?"

Saçlarının arasına gözyaşlarım düşerken böyle bir gecede bile ağlıyor oluşuma küfürler ettim.

"Sen geldiğinde hayatıma renk geldi. Küçüktüm ve babamın seni kapattığı yere gizlice girerdim. Tabii gizli girdiğimi sanardım. Ama değilmiş. Herkes her şeyin farkındaymış ve aslında bizim en büyük düşmanımız zamanmış. Ama hangi yılda olursa olsun, ne hâlde olursan ol, seni sevmek çok güzelmiş. Sen tarafından sevilmek daha da güzel."

Ten'in titrediğini hissettiğimde üşüdüğünü düşünerek üzerimize battaniyeyi çektim. Sıkıca sararak kendime çektim.

"Sonra bu çocuk büyümüş. Bir gün babası doğum gününde o'na katil olmayı hediye etmiş. Seçeneği yokmuş çünkü tehdit edilmiş. Hem düşünmüş ki, alt tarafı o resimdeki çocuklarla arkadaş olacak, birini de kendine aşık edecek ve olay kapanıp bitecek.

Ama bundan ibaret değilmiş. Kendine aşık etmekle yükümlü tutulduğu çocuk aslında zaten aşık olduğu çocukmuş. Yıllarca aradığı... En başından beri kokusunu tanıyormuş, o kalbi tanıyormuş, ve o gülüşü en baştaki gibi tüm dünyasını rengarenk hâle getiriyormuş. Ama salakmış işte, farkına varamamış.

Kızıla Boyalı Yalan Lekeleri  •taetenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin