Özel Bölüm/4

575 40 5
                                    

Sonbahar geldiği için havalar iyiden iyiye soğumuştu. Şalıma sarınıp yürümeye devam ettim. Üzerimde yine aynı hüzün vardı. Ne zaman sonbahar gelse bu hüzün çöküyordu içime. Christina ve Robert öleli neredeyse üç sene oldu. Onun ölmüş olduğu fikrine hâlâ alışamadım. Bizim saraya gelirken kaza yapmış olmaları ise kendimi suçlu hissetmeme neden oluyor. Bu konu hakkında hiç yorum yapmadı ama Andrew'in de böyle hissettiğini biliyorum. Cenazeleri gördüğüm en kalabalık cenazeydi. Neredeyse bildiğim bütün krallıkların kralları ve kraliçeleri gelmişti. Kraliçe Annabeth perişandı. Tanrı esirgesin Helena'nın öldüğünü düşünemiyorum bile. Kesin ben de kraliçe Annabeth gibi ayakta durmakta zorlanırdım. Yine de beni en çok acıtan Hector'un hali olmuştu. Daha çok gençti. Anne ve babasıyla daha çok anı biriktirmesi gerekiyordu. Tabutlara acıyla bakarken ağlamama engel olamamıştım. Gelip bizimle yaşamasını teklif ettik ama kabul etmedi. Onu anlıyordum. O sarayda anıları vardı ve anılar kolay terk edilemezdi.

Dalgın dalgın yürürken biri koluma girdi.
"Yine dalmışsın anne," dedi Helena gülümseyerek. Kolumun üzerindeki elini sıktım.
"Christina halanı düşünüyordum. Onu ne kadar çok özlediğimi fark ettim."
Helena içini çekti.
"Ben de onu çok özledim. O güzel gülüşünü hayranlıkla izlemeyi de."
Helena çocukluğundan beri Christina'ya hayrandı. Buraya geldiklerinde ya da İngiltere'ya gittiğimizde hep onun gülüşünü izlediğini görmüştüm. Saçlarıyla oynamayı çok severdi. Ona sarılıp kokusunu içine çekmeyi de. Ona bakıp muzipçe gülümsedim.
"Senin Chris'ten ne haber?" Dediğimde yine kızardı.
"Anne! Utandığımı biliyorsun."
Bu hali beni güldürüyordu.
"Utanacak bir şey yok kızım. Aşık olman doğal bir şey."
Gülümsedi.
"Bugün buluşacağız. Sana söylemeye gelmiştim."
Çocuklarım büyümüştü. Harry iki ay önce evlenmişti bile. Düklerden birinin kızıydı Natalie. Düğünde mutluluktan ağlamıştım. Şimdi kendi saraylarında çok mutluydular.

Helena biraz daha yanımda dolaşıp gitti. Çok güzel bir genç kız olmuştu. Benim gençliğime benziyordu. Tabi ben onun kadar kırılgan değildim. Çok daha güçlüydüm. Yine de bazen onu kendime çok benzetiyorum. Aynanın önünde kızıl saçlarını tararken yüzünde oluşan hayranlık ifadesi bana kendimi hatırlatıyor. Soğuk bir rüzgar esince içeri girmeye karar verdim. Andrew devlet meselelerini konuşmak için lordlardan birinin evine gitmişti. Sık sık orada toplanıp konuşuyorlardı. Bir sürü adamın saraya gelmesinden iyiydi. Odama çıkıp kapıyı arkamdan kapattım. Bacaklarım ağrımıştı. Artık eskisi kadar sağlıklı değildim malesef. Kabul etmek istemesem de yaşlanıyordum. Saçlarımın arasındaki beyazlar artmaya başlamıştı. Çoğu zaman onları topuzumun aralarına sıkıştırmaya çalışıyordum. Uzanıp komodinin üzerinde duran kitabımı aldım. Perdeyi açıp okumaya başladım. Kitaptan başımı kaldırdığımda karanlık olmuştu neredeyse. Alt kattan kapının kapanma sesini duydum. Sonra da birbirleriyle konuşan Helena ve Andrew'in seslerini. Biri koşarak gelip kapıyı açtı. Helena'nın yanakları kıpkırmızıydı. Uzun süre koşmuş gibi görünüyordu. Ayağa kalkıp yanına gittim.
"Koştun mu sen?" Dediğimde başını salladı. Nefesi düzensizdi ve derin nefesler alıyordu.
"Hava soğudu. Hasta olacaksın. Biri mi kovaladı yoksa?" Dedim endişeyle. Helena güldü. Nefesi düzene girmişti.
"Kimse kovalamadı anne. Mutluluktan koştum."
Kaşlarımı çattım. Bu da ne demekti?
"Ne demek bu?" Dedim merakla. Gülerek sarıldı bana. Kapıdan gülümseyerek bizi izleyen Andrew'e baktım ne oldu der gibi. Omuzlarını silkti.
"Artık söyleyecek misin?" Dedim sabırsızca. Helena benden ayrılıp gözlerime baktı. Karanlığa dönmek üzere olan odada bile gözlerinde parlayan yıldızları görebiliyordum. Derin bir nefes aldı.
"Çok mutluyum anne;çünkü Chris bana evlenme teklifi etti."
Şimdi gülümseme sırası bendeydi.
-Üç Ay Sonra-
Düğün hazırlıkları nihayet tamamlandı. Helena düğünün sarayda yapılmasını istemediği için düğün yerini çok aradık. En sonunda içine sinen bir yer bulduk. Kır düğünü istediği için bahçesinde çiçekler olan bir yer olmalıydı. Zaten Helena da başına papatya tacı takacaktı. Gelinliğini benim düğünümde olduğu gibi ablam aldı. Gelinlik saraya geldiğinde Helena gördüğü anda sevinçten çığlık attı. Tam da hayallerindeki gelinlikmiş.

Arkamda yüzünde büyük bir gülümsemeyle saçımı yapan Karmina'ya baktım. Onun kızı da epey büyümüştü. Yeğenim Gabriella ile dışarda dolaşıyorlardı.
"Saçlarımda hiç beyaz yokken daha güzeldi tonu değil mi?" Dedim hüzünle. Aynadaki yansımama baktı.
"Hâlâ çok güzelsin Isabella. Birkaç beyaz güzelliğini bozamaz."
Elini sıktım. Topuzuma tacımı da takıp tamamladı. Düğün için mor bir elbise seçmiştim. Ablam pembe seçmişti. Karmina da bordo. Christina'nın da burada olmasını çok isterdim. Bizi yukardan izleyip gülümsüyor olmalıydı. Kapı açıldı ve ablam içeri girdi.
"Pekala. Artık benim sıram. Daha kızlar var."
Gülüp kalktım. Ben elbisemi giyerken Karmina saçına başlayacaktı. Sonra ben de yardım edecektim. Aynı işlem Karmina'ya da yapılacaktı. Helena için özel birini tutmuştuk. Natalie de yanındaydı. Son halini bir an önce görmek istiyordum. Ablam ve Karmina'nın işi bitince odadan çıktım. Andrew merdivenlerden çıkıp bana baktı.
"Güneş yeni doğdu sanırım."
Gülümsedim.
"Güzel olmuş muyum?"
Gelip elime minik bir öpücük kondurdu.
"Baş döndürücüsün."
Derin bir nefes aldım. Birlikte Helena'nın yanına girdik. Tuttuğumuz kız tacını takıyordu. Göz kamaştırıcı olmuştu. Gelinliğin yaka kısmındaki küçük papatyalarla papatya tacı takım gibi olmuştu. Kızıl saçları güneş vurdukça parlıyordu. Aynadan bizi görünce gülümsedi.
"Nasıl olmuşum?" Dedi neşeyle.
"Mükemmel görünüyorsun," dedim gözlerim dolu dolu.

Düğünün yapılacağı yere gittik. Ön sıra aile için ayrılmıştı. Yerimize oturmak için yürürken gelenlerle sohbet ettik. Rahip geldiğinde ben bile çok heyecanlanmıştım. Helena ve Chris yemin ederken ablam elimi sıktı. Gözümden akan yaşı mendilimle sildim. Her şey bittikten sonra Andrew ile dans etmeye başladık. Aklıma Harry ve Helena küçükken onların doğum günü partisinde dans ettiğimiz geldi. O zamanlar gözlerimi kapatıp annemin ve babamın ruhu için dua edip onlara kızınız kızıl kraliçe oldu demiştim. Şimdi yine benim için özel bir andı. Yine sevdiklerimle konuşmam gerekiyordu. Gözlerimi kapattım. Varlıklarını yanımda hissediyordum.
"Anne,baba torununuz Helena da evlendi. Çok mutlu olacağına eminim."
Susup bir cevap bekledim. Keşke cevap verebilselerdi. Gözlerim kapalıyken dolmuştu.
"Christina canım kardeşim. Yeğenin evlendi bak. Sen de olsaydın keşke. Birlikte izleseydik onu yemin ederken. Varlığın hep kalbimde olacak."
Gözlerimi açınca Andrew'in bana gülümseyerek baktığını gördüm. Aşık olduğum gözleri parlıyordu.
"Bizi izlediklerine eminim," dedi. Ona sarıldım.
"Biliyorum Andrew. Biliyorum."

Kızıl PrensesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin