3.Bölüm~~

7.7K 280 102
                                    

Odama çıkıp kapıyı arkamdan sertçe kapattım. Bana ne yapacakları zerre kadar umurumda değildi. İyi yapmıştım o kendini beğenmiş kadına. Aileme söz söylemesi içimi acıtmıştı. Zaten yaralıydım. Yine de ailem her şeye rağmen hayatıma devam etmemi isterlerdi. Ben de öyle yapacaktım. Eğer Andrew olmasaydı onlardan intikam alırdım ama artık yapamazdım ki. İtiraf etmeliyim onu ilk gördüğüm anda bir tuhaf olmuştum. Beni kurtardığı için mi etkilenmiştim bu kadar anlamıyordum. Kesinlikle bu daha önce hissetmediğim bir duyguydu.
Pencerenin yanına gidip denize baktım. Aklıma doğum günüm geldi. Sanki asırlar önce yaşanmıştı o gün. O güne dönebilmeyi ne kadar çok isterdim. Gözlerimi kapatıp annemin bana gülümsemesini hatırlamaya çalıştım. Birkaç yıl içinde yüzleri hafızamdan silinecekti. Ne kadar da acı.. Birden gözümün önünde annemin kanlı geceliği belirdi. Elini bana doğru uzatmıştı. Babam da yaralıydı. Gözlerimin içine bakıyorlardı. Hemen gözlerimi açtım. O geceyi bir türlü unutamıyordum. Rüyalarım hep o sahnelerle doluydu. Gözlerimden akan yaşları elbisemin koluyla sildim. Kendimi büyük bir boşlukta hissediyordum. Her zamanki neşeli halimden eser bile yoktu. İçimden durmadan ağlamak geliyordu.

-Büyük Salon-

Prens Andrew salona girdi. Çok kalabalıktı. Gözleri İzabella'yı aradı. Göremedi. Kardeşi Christina'nın yanına gitti.

"Isabella gelmedi mi?"

"Sorma neler olmuş. Isabella Talia'ya tokat atmış herkesin içinde."

Prens Andrew annesine baktı. Ona kızgın kızgın bakıyordu. Olayı duymuş olmalıydı.

"Ben Isabella ile konuşmaya gidiyorum."

"Baloyu bırakamazsın. Birazdan babam gelecek," dedi Christina korkuyla.

"İşi varmış dersin."

Prens Andrew koşar adımlarla üst kata çıktı. Neler olup bittiğini öğrenmeliydi.

-Isabella'nın Odası-

Kapının vurulma sesiyle kendime geldim. Kesin idam edileceğimi söyleyeceklerdi. Girin diye seslendiğimde Andrew'in geldiğini gördüm.

"İdam kararımı sen mi söyleyeceksin?"

"Öyle bir karar yok. Neler olduğunu öğrenmek için geldim."

Yatağıma oturdum.

"O kadın ailem hakkında kötü şeyler söyledi. Ben de kendimi tutamayıp tokat attım."

Yanıma gelip oturdu.

"Seni anlıyorum. Üç gün önce seni ben kurtardım. Kendini ateşe atıyorsun."

Ona sinirle baktım. Ayağa kalkıp bağırmaya başladım.

"Anlayamazsın! Ailen yanında. Onları görebiliyorsun. Ben ise birkaç yıla yüzlerini bile hatırlayamayacağım! Ailemin katillerinin sarayında kalırken bir de köle diye muamele görüyorum. Aileme hakaret ediliyor. Zaten kimsem kalmadı."

Ağlamaya başladım. Andrew yanıma gelip bana sarıldı.

"Geçecek. Zamanla acın azalacak. Emin olabilirsin."

Hiç sanmıyordum. Acım gün geçtikçe çoğalıyordu. Christina içeri girince ayrıldık.

"Herkes seni soruyor abi."

"Geliyoruz."

Andrew çevirdiğinde hemen itiraz ettim.

"Gelemem. O kadın şikayet etmiştir bile."

"Adı Talia. Beni onunla evlendirmek istiyorlar. Onu hiç sevmiyorum. Neyse hadi gel inelim."

Kolunu girmem için bana uzattı. İçimden güldüm. Talia'nın yüzünü merak etmeye başlamıştım. Birlikte alt kata indik. Herkes bize bakıyordu. Gülümsedim. Talia kıpkırmızı olmuştu. Gülmemek için kendimi zor tutuyordum. Yanından geçerken omzumun üzerinden baktım. Elindeki bardağı duvara fırlattı. Benimle uğraşmak neymiş işte görmüştü. Davetlilerle sohbet etmeye başladım. Beni çok sevmişlerdi. Andrew'le sevgili olup olmadığımızı sordular. Gülerek hayır dedim. Talia uzaktan sinirli sinirli beni süzüyordu. Ona karşı ilk zaferimi kazanmıştım.

Kızıl PrensesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin