Özel Bölüm/1

901 51 7
                                    

Helena'nın saçlarını tararken pencereden denizi seyrediyordum. Havalar ısınmaya başlamıştı. Yine güzel çiçekler sarmıştı dört bir yanı. Helena'nın sesiyle kendime geldim.
"Neden saçlarımı sen taramak istiyorsun anneciğim?"
Gülümsedim.
"Çünkü çok seviyorum. Her şeyi nedimelere yaptıran o ukala kraliçelerden olmak istemiyorum ayrıca."
Bana dönünce tarağı yanıma koydum. Gözlerimin içine baktı. Ben de konuşurken karşımdakinin gözlerinin içine bakardım.
"Ben güzel miyim anne?"
Saçlarını okşadım.
"Çok güzelsin. Güneş gibi,yıldızlar gibi."
Dudağını büktü.
"Ama Harry kargalara benzediğimi söyledi."
Gülüşümü bastırmak için elimle ağzımı kapattım.
"Seni kızdırmak için söylemiş. Ona bakma sen. Hadi gel,sana aldığım tacı takalım."
Taç lafını duyunca koşarak gidip sandıktan tacını getirdi. Önüme oturunca tacını başına yerleştirdim. Rengi pembeydi. Helena'nın en sevdiği renk pembe olduğu için özellikle almıştım.

Harry gelince odadan çıktı. Ben de tacımı takmak için masama oturdum. Omzuma dokunan eli fark edince irkildim. Aynadan Karmina'nın yansımasıyla göz göze geldik. Neşeyle ona döndüm.
"Karmina,hoşgeldin. Leo da geldi mi?"
Başını salladı.
"Evet. Aşağıda şimdi. Kral Andrew ile konuşuyorlar."
Bana bir şey söylemek istiyor da söyleyemiyormuş gibi bir hali vardı.
"Bir şey mi oldu?"
Çekingence başını salladı. Elini tuttum.
"Benden çekinmene gerek yok. Kaç yıl nedimeliğimi yaptın."
Gülümsedi. Derin bir nefes aldı ve konuşmaya başladı.
"Ben... Hamileyim. Daha Leo'ya söylemedim. Bilemiyorum,acaba ister mi?"
Hemen ayağa kalkıp ona sarıldım.
"Saçmalama! En çok istediği şey buydu. Çok sevindim Karmina."
Ayrılınca Karmina masanın üzerinden tacımı aldı.
"Tacınızı takayım kraliçem."
Boğazımda oluşan yumru kalbime kadar ulaşmıştı. Annemin ve babamın yaşadığı son doğum günümde buna benzeyen bir şey söylemişti. O da fark etmiş olacak ki gözlerini kaçırıp tacımı taktı. Annem ve babamın mezarını hâlâ bulamamıştık. Leo da hatırlamıyordu. Gece vakti gömülmüşlerdi. Ne kadar tarif etse de bulunamadı. Diğer bilen kişi teyzem ise zaten ölmüştü.

Karmina ile birlikte aşağıya indik. Andrew Leo'nun dediği bir şeye gülüyordu. Gülmek ne kadar da yakışıyordu ona. İçimi bi güneş gibi ısıtıyordu gülerken. Bizi fark edince konuşmayı kestiler. Karmina ile birlikte karşılarındaki ikili koltuğa oturduk. Dışarıdan çocukların koşturma sesleri geliyordu. Leo'ya bakarak konuşmaya başladım.
"Ablam nasıl?"
Gülümsedi.
"Çok iyi. Gabriella biraz yaramaz o kadar. Çok hareketli bir çocuk. Sürekli annesini istiyor yanına. Nedimeleri görünce ağlıyormuş."
Güldüm.
"Gerçekten de yaramazmış ama çoçuğunun olması çok güzel bir duygu."
Karmina'ya baktım. Yere bakıyordu.
"Öyledir herhalde. Keşke ben de bu duyguyu tadabilsem," diyen Leo'ya baktım. Gerçekten de çocuk istiyordu. Karmina ona baktı. Herkesin önünde söyleyemeyeceğini biliyordum. Utanırdı o. Konuyu dağıtmak için Karmina'ya döndüm.
"Biraz bahçede dolaşalım mı?"
Başıyla onayladı. Bahçeye çıkınca derin bir nefes aldım.
"Sana söylemiştim. Çocuk istiyor işte. Bir an önce söylemelisin," dedim cesaret verici bir ses tonuyla. Nefesini dışarı verdi.
"Haklısınız."
Durunca o da durdu. Güldüm.
"Bir türlü alışamadın sen demeye. Hâlâ nedimem gibi davranıyorsun. Prenses oldun artık."
O da güldü.
"Alışkanlık işte. Zamanla sen demeye de alışırım."
Hava kararana kadar dolaştık. Yemek yiyip İtalya'ya döndüler. Böyle habersiz gelmeleri hoşuma gidiyordu. Sürprizleri her zaman çok seviyordum.

Aynada geceliğime bakıp konuşmaya başladım.
"Karmina hamileymiş. Leo bilmiyor henüz."
Andrew gülümsedi.
"Çok sevindim. Onları birbirlerine yakıştırıyordum hep. Evlenmeleri iyi oldu."
Yatağa uzanıp kolunun altına başımı koydum.
"Teyzem hayatta olsaydı asla evlenmelerine izin vermezdi. Leo'ya bulduğu adaylar hep soylu ailelerin kızlarıydı."
Andrew kaşlarını kaldırdı.
"İyi olmuş o zaman. Teyzenin Talia ile birlik olduğuna hâlâ inanamıyorum. Babamın da kanına girmişler. Bir insan nasıl kardeşinin ölümünü ister ki?"
İçimi çektim.
"Güzel şeylerden konuşalım. Hatıralar acı veriyor."
Andrew bana sımsıkı sarıldı. Gözlerimi kapatıp uykuya dalmadan önce anılarımda annemin yüzünü görür gibi oldum.
*************
Bir hafta sonra ablamların bizi ziyarete geleceklerine dair bir mektup aldım. Ablam mektupta benimle önemli bir meseleyi konuşacağını yazmıştı. Çok merak ediyordum. Ne olabilirdi ki? Tahmin de yürütemiyordum. En iyisi bekleyip öğrenmekti.

Perdeyi sonuna kadar açıp pembe koltuğa oturdum. Bekarken pembeden nefret ederdim. Havalı prensesleri hatırlatırdı bana. Şimdi ise seviyordum bu tonları. Belki de değişmiştim gitgide. Güneş yüzüme vurunca terlediğimi hissettim. Pencereyi açtım hemen. Ablamların geldiği gemi neredeydi acaba? Keşke anında haberleşeceğimiz bir alet olsaydı. Mektup yazıp cevabını beklemek canımı sıkıyordu. Odanın kapısı çarpınca oraya döndüm.
"Bir daha kılıcımı alırsan sana saplarım onu!" diye bağıran Harry'ye dehşetle baktım. Helena kollarını önünde kavuşturmuştu.
"İstediğimde verseydin o zaman. Almak zorunda kalmazdım."
Harry içini çekti.
"Savaşmak kadınlara göre değildir. Git el işi falan yap."
Kaşlarımı çattım. Araya girmem gerekiyordu.
"Yanlış düşünüyorsun genç adam. Bir kız yeterince çalışırsa erkeklerden daha iyi kılıç kullanabilir."
Helena'nın gözleri parladı.
"Evet. Annem çok iyi kılıç kullanıyor. Bana da öğretir misin anneciğim?"
Güldüm.
"Elbette. Ne zaman istersen."
Helena koşup bana sarılırken Harry kapıyı çarpıp gitti. Gerçekten de çok asi bir çocuktu. Pek anlaştığımız da söylenemezdi. O daha çok Andrew'le takılmayı seviyordu. Helena'nın aksine bana bir kere bile anneciğim dememişti.

Aşağıdan gelen seslersen ablamların geldiğini anladım. Helena ile birlikte aşağıya indik. Ablam kırmızı bir elbise giymişti. Yine çok asil görünüyordu. Yanına gidip ona sarıldım.
"Nasılsın abla?"
Ayrıldığımızda bana baktı. Gözleri dolu doluydu.
"İyiyim Isabella. Sana diyeceğim çok önemli bir şey var."
Kapının yanlarında duran hizmetkarlara baktı.
"Bir şey olmaz," diye fısıldadım. Hepsine çok güveniyordum. Ablam tam söyleyecekken Gabriella ağlamaya başladı. İkimiz de o tarafa baktık. Helena eliyle Harry'yi gösterdi.
"Harry onun yanağını sıktı."
Harry hemen savunmaya geçti.
"Sadece seviyordum. Hemen ağlıyor."
Ablam güldü.
"Bu sabah uyanmak istemedi. O yüzden biraz huysuz. Oyun oynayın siz yukarıda olur mu?"
Helena Gabriella'nın elini tuttu.
"Hadi oynayalım," dedi coşkuyla. Onların önden,Harry'nin arkadan yukarı çıkışlarını izledim.
"Stefan nerede?" Dedim ablama bakarak.
"Andrew ile bahçede dolaşmaya çıktılar. Siyaset konuşacaklarmış. Gel biz de gezinelim biraz."
"Tamam."
Bahçeye çıkınca burnuma yeni ektiğimiz güllerin kokusu doldu. Helena ve Harry ektikleri gülü her gün sulayacaklarına söz vermişlerdi. Biraz yürüyünce ablam konuşmaya başladı.
"Eskileri açıp seni üzmek istemiyorum ama konumuz eskiler."
Derin bir nefes alınca ablam bir süre durdu. Diyeceklerini seçiyor gibiydi.
"Karmina annemizin ve babamızın cesetini teyzemle Leo'nun aldığını söylemişti. Teyzem öldüğüne göre ondan yerini öğrenemezdik. Leo da karanlıkta gömüldükleri için tam olarak yerini hatırlamıyordu."
Durup gözlerimin içine baktı. Yine gözleri dolu doluydu. Ona beklenti dolu gözlerle bakıyordum.
"Biliyorsun,onların mezarlarını hep arıyorduk. Dün haber geldi. Yani arayanlardan. Isabella... Annemizin ve babamızın mezarlarını bulmuşlar."
Zaman durmuştu adeta. Mezarlarını bulmuşlar. Uyuşmuş gibi duruyordum. Ablamın sesi uzaktan gelen bir uğultu gibiydi. En sonunda bana sarılınca ağlamaya başladım. O da ağlıyordu. Saçlarımı okşarken kulağıma fısıldamaya başladı.
"Artık mezarlarına gidip onlarla konuşabileceğiz. Topraklarına dokunabileceğiz."
Ağlarken başımı salladım. Bu bugüne kadar aldığım en güzel haberdi.
**Nasıl özlemişim yazmayı bir bilseniz.😍 Umarım bölümü beğenirsiniz. Özlerseniz gelin yazın,yeni bir özel bölüm yazayım. Öpüldünüz.💋**

Kızıl PrensesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin