Özel Bölüm/5

635 41 18
                                    

Karnıma kuvvetli bir ağrı girince çığlık atmamak için dudaklarımı ısırdım. Kaç gün olmuştu? Yirmi gün kadar olmuştu herhalde. Yirmi gün önce aldığım o uğursuz haber beni bu hale getirmişti. Rüyalarım onunla doluydu. Bu kadar ağır geleceğini bilemezdim. Ailemden kalan en değerli kişi yoktu artık. Ablam; Anastasia ölmüştü.

Saray baskına uğramıştı yine. Bu kez ne ölen teyzemin işiydi ne de ölen Thalia'nın. Halk ayaklanmıştı. Sebebini hiç öğrenemedim. Ablam ülkeyi adaletle yönetiyordu. Halkın fakirlik çektiğini de düşünmüyordum. Şikayet olsaydı ablam kendi cebinden karşılardı zaten. Kral Stefan'ın koruması yaralı bir halde sarayımıza geldiğinde o an ölmek istedim. Kaçıp söyleyeceklerini duymamak. Yapamadım.
"Saraya saldırı oldu efendim. Her türlü savunmayı denedik. Halk baltalarla, küreklerle saldırdı. O kadar kalabalıklardı ki onlarla savaşmaktan kralı ve kraliçeyi koruyamadık."
"Ablam iyi mi?" Demiştim benim bile zor duyduğum bir sesle. Koruma yere bakıyordu. Yanına gidip sarmaya başladım.
"Ablama bir şey oldu mu dedim? Cevap ver!"
Andrew gelip beni çekmeye çalıştı.
"Isabella lütfen sakin ol. Anlatacak işte."
Onun da sesinden üzgün olduğu belli oluyordu. Koruma derin bir nefes aldı.
"Malesef efendim. Kraliçe Anastasia'nın yanına gittiğimde son nefesini veriyordu. Elbisesi kan içindeydi. Beni görünce gülümsedi ve boynundaki sizin ona verdiğiniz kolyeyi bana uzattı. Isabella'ya onu çok sevdiğimi ve aileme kavuşmaya gittiğimi söyle dedi. Sonra... Bir peri kızı gibiydi efendim. Uyuyor gibiydi. Elini öpüp kralı aradım. Yaralıydı. Karısının öldüğünü görünce yanına gidip ağlamaya başladı. Daha fazla dayanamayıp dışarı çıktım."
Gözlerim kararıyordu. Başım dönüyordu. Andrew kolumdan tuttu.
"Isabella?"
Sesi çok uzaktan geliyor gibiydi. Bayılmadan önce hatırladığım son şey yüzüme temas eden toprağın kokusuydu.

Çok ağladım. O kadar çok ağladım ki artık gücüm kalmadı. Ablamı ikinci kez kaybettim. Bu kez bir yerlerden çıkıp geri dönme ihtimali de yok üstelik. Sonsuza dek gitti. Artık bir mezarı var. Hiç gitmedim. Gidemezdim. Hem ne diyecektim ki? Seni koruyamadım abla. Yanında bile değildim mi? Oysa onu koruyacağıma dair düğün gününde söz vermiştim ona. Yapamadım. Kapı açılınca gözlerimi sımsıkı yumdum. Biri gelip yatağımın yanına oturdu.
"Isabella."
Gözlerimi açıp gözyaşları içinde gülümsedim. Arkamı dönüp artık yaşlanmaya yüz tutmuş tanıdık yüzüne baktım.
"Karmina."
Sarıldık. İkimiz de ağlıyorduk. Belki anılar yüzünden, belki çaresizliğimiz yüzünden. Ayrıldığımızda gözyaşlarımı mendiliyle sildi. Ben de onunkileri sildim.
"Çok üzüldüm. Haberi aldığım günden beri doğru düzgün uyuyamadım. Senin yanına gelecek cesaretim de yoktu. Yalnız bırakmaya da kıyamadım sonra. Burada kalacağım. Sen iyi olana kadar karşıdaki yatakta yatacağım. Eski günlerdeki gibi."
Gülümsedim. Örtüyü kaldırıp beni yatakta doğrulttu. Yüzünden zayıflığım karşısında şoka girdiğini anlamıştım ama belli etmedi. Gülümsedi.
"Kalk bakalım tembel kraliçe. Hava çok güzel. Birlikte dolaşıp güllere bakacağız. Günlerdir yemek yemediğini duydum. Yiyeceksin. Nedimen var artık."
Güldüm. Beni güldürmeyi her zaman başarıyordu. Masaya oturdum. Karmina yemek tepsisindeki ekmeğe bal sürdü. Canım bir lokma bile istemiyordu ama yememem imkansızdı. Küçük bir lokma kopartıp bir şeyler mırıldandı.
"Sağlık sihri yapıyorum," dedi ciddi bir şekilde. Güldüm. Lokmayı ağzıma bıraktığında ilk önce tadını alamadım ama sonra güzel gelmeye başladı. Karmina'nın sayesinde sıkı bir kahvaltı ettim. Süt bile içirdi bana. Yemek bitince ayağa kalktım. Karmina gardrobumu açtı.
"Şu en sevdiğim mor elbiseni giydirelim. Tacını da takarsın. Hem Andrew ve çocuklar da sevinir seni öyle görünce."
Başımı salladım. Bugün kaçışım yoktu. Karmina beni güzelce giydirdi. Makyaj da yapınca eski hallerime benzedim. Aynaya bakarken arkamdan gelip dudaklarımı yukarı doğru ittirdi.
"Gülümse biraz. Somurtkan kraliçe istemiyorum."

Kızıl PrensesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin