18.Bölüm~~

2K 109 1
                                    

Karmina'nın Leo'yu sevdiğine dair bir şeyler yazdığını ve Leo'nun okuduğunun bu olduğunu anlamam biraz uzun sürdü. Leo ise hâlâ elindeki kağıdı parmak ucuyla tutup bana bakmaya devam ediyordu. Bir an için gözlerimi kapatıp odaklanmaya çalıştım. Karmina her nereye gittiyse birazdan gelecek ve bu durumla yüzleşmek zorunda kalacaktı. Leo'ya teyzem hakkında öğrendiklerimi anlatmam gerekiyordu ve şu an çok uygun bir zamandı. İkinci bir haberi de öğrenebilirdi.
"Karmina konusunda konuşmak istemiyorum. Bu ikinizin konuşması gereken bir konu. Az önce ben de yeni öğrendim demiştim. Öğrendiğim şey annen hakkındaydı. Öğrenmek ister misin?"
Leo kaşlarını çattı.
"Annem hakkında mı? Hangi konuda? Ve evet tabi ki öğrenmek istiyorum."
Yanımızdaki koltuğa oturduk.
"Teyzemin yirmi yıl önce yazdığı birtakım mektuplar buldum. Gençken bir şövalyeye aşık olmuş ve saraydan kaçıp onun yanına gitmiş. O zaman tahtta olan büyük babamız teyzemin tahta çıkma hakkını elinden almış. Bu yüzden bana ve ablama düşman ve senin ondan çalınan tahta çıkmanı istiyor. Bütün mesele buymuş."
"Şimdi anlıyorum. Annemin neden babama her zaman nefretle baktığını. Onu sevmediğine emindim. Demek ki o şövalyeyi hiç unutamamış."
Leo'nun bu söyledikleri aklıma takılmıştı. Madem eniştemi sevmiyordu o zaman neden oğlunun tahta çıkmasını istiyordu?
"Leo,baban şu an nerede yaşıyor?"
"En son buraya yakın bir köşkteydi. Annemden gizli görmeye giderdim eskiden."
Başımı salladım. Eniştemi en yakın zamanda görmem gerekiyordu. Kapı açılınca nefesimi tuttum. Karmina gülümseyerek içeri girdi. Ona bakışlarımla yaşananları anlatmaya çalıştım ama bu imkânsızdı. Bize döndü ve konuşmaya başladı.
"Günaydın. Kraliçe Anastasia uyanmış. Prens Andrew ve Christina ise henüz odalarından çıkmadılar. Kahvaltıda ne yemek istersiniz? Mutfağa haber vermem gerek."
Zavallı Karmina hiç bir şeyden haberi yoktu. Bir bahane bulup odadan çıkmam gerekiyordu. Biraz düşününce hemen buldum.
"Şimdi aklıma geldi. Andrew ile buluşmam gerekiyordu. Leo sorun olmaz değil mi?"
"Olmaz tabi ki. Keyfine bak."
Kapıdan son kez ona baktığımda göz kırptı. Gülümsedim. Belki de ikisi sevgili olacaklardı. Andrew'in odasına doğru ilerlerken aşağıdan gelen güzel kokuları içime çektim. Kapıyı tıklattım. Andrew o hayran olduğum sesiyle içeri girmemi söyledi. Arkası bana dönüktü ve aynada kendisine bakıyordu. Yavaşça gidip sarıldım. Aynaya ikimizin yansıması vurmuştu. Andrew gülümsedi.
"Bir gün kendi sarayımızda kendi aynamızda birbirimize bakacağız. Tarihin gördüğü en mükemmel kral ve kraliçe.. Düşünmesi bile ne kadar mükemmel değil mi?"
Hayallere dalmıştım bile. Geleceğe dair en güzel hayalim buydu zaten.
"Kesinlikle mükemmel. O gün gelecek değil mi? Her şey mükemmel olacak."
"Sana söz veriyorum. Her şey mükemmel olacak."
Gözüm kapıya doğru kaydığında Christina'nın bizi gülümseyerek seyrettiğini gördüm.
"Bölmek istemedim. Sanırım kahvaltı artık hazırlanmıştır. Aşağıya inelim mi?"
Gülümseyerek cevap verdim.
"Tamam,hadi inelim."
Odadan çıkınca karşıdan Karmina'nın solgun bir yüzle geldiğini gördüm. Neler olduğunu acayip merak ediyordum. Karmina beni görünce yere baktı. Andrew ve Christina'ya dönerek aşağıya inmelerini söyledim. Karmina'yı Christina'nın kaldığı odaya doğru çektim. Koridoru kolaçan edip kapıyı usulca kapattım.
"Kötü bir şey mi oldu?"
Karmina'nın canı acayip sıkkın gibi görünüyordu.
"Dün gece.. Leo'ya karşı hissettiklerimi yazmıştım. En son yastığımın altındaydı ama şimdi bulamıyorum. Biri okursa çok kötü olur."
Dudaklarımı ısırdım. Ona söylemek zorundaydım.
"Keşke daha güvenli bir yere koysaydın. Bu sabah sen gelmeden önce Leo okudu."
Karmina sandalyeye tutundu.
"Yüce tanrım.. Ne yapacağım ben şimdi?" Dedi dehşet dolu bir sesle.
Gülümsedim.
"Şöyle düşün en azından öğrenmiş oldu. Yoksa nasıl söylerdin ki?"
"Odadan çıkarken omzuma dokunup gülümsedi bana. Ne kadar mutlu oldum anlatamam,prensesim. Haklısınız en azından biliyor artık."
Merdivenlerden aşağıya inerken Karmina'nın keyifli hali beni gülümsetmişti. Salona indiğimizde bana bırakılan sandalyeye oturdum. Leo da kahvaltıya kalmıştı. Karmina ablamın ve Leo'nun arasında arkada duruyordu. Hep birlikte neşeyle kahvaltı etmeye başladık. Konu dönüp dolaşıp Talia ve adamlarına gelmişti. Ablam boğazını temizledi ve konuşmaya başladı.
"Bu arada Talia'nın adamlarından birini dün gece yakaladılar. Sorgu için mahzende bekliyor. Andrew,Christina ve Isabella bu konu sizinle ilgili olduğu için sorguya gitmedim. Andrew ve Christina İspanya'ya dönmeden bu işi halledin."
Hepimiz gerilmiştik. İlk konuşan Andrew oldu.
"Kahvaltıdan sonra gideriz hep birlikte."
Christina ile başımızı salladık. Adamın bir şey söyleyeceğini düşünmüyordum. Talia'yı ele verecek değildi ya. Kahvaltıdan sonra üçümüz bahçeye çıktık. Leo arkamdan yetişti.
"Sorguya gelmem doğru olmaz. Biraz bahçede dolaşacağım."
Mahzenin soğuk ve karanlık koridoruna girerken son kez temiz havayı ciğerlerime çektim. Elime yumuşak bir şey gelince ödüm koptu.
"Elbiseme dokundun Isabella. Yanıma gelsene korkuyorum."
Christina'nın koluna girdim. Mahzenin küçük bir bölmesine gelmiştik. Suçlular genelde burada tutulurdu. Andrew önde biz arkada içeri girdik. Talia'nın adamının kolları zincirle duvara bağlanmıştı. Karanlıktan pek göremiyordum ama yüzü yaralıydı sanki. Başında muhafızımız bekliyordu. Öne çıktım.
"Bütün bildiklerini anlatmanı istiyoruz."
Adam başını hafifçe kaldırarak bana baktı.
"Talia sizden ölesiye nefret ediyor. Tahta geçmek için her şeyi yapmaya hazır. Ben kraliçe Annabeth ve kral Alexander evlendiğinden beri saraydayım. Elisia'nın ona aşkla baktığını görüyordum. Sonra.."
Hepimizin ilgisi artmıştı. Andrew gözünü kırpmadan bakıyordu adama.
"Sonra siz doğdunuz Andrew ve ardından siz Christina. Elisia asla vazgeçmedi ama. Zamanla karnı büyümeye başladı.."
"Onu biliyoruz zaten! Elisia'ya ne yaptıklarını söyle."
Christina'nın sesiyle irkilmiştim.
"Bebeğin amcanızdan olduğunu sanıyorlardı ama değildi. Amcanızın eşi çok öfkelenmişti ve bir gün eline geçirdiği çam şişeyi Elisia'ya fırlattı. Boğazına denk gelmişti. O günden sonra asla tam olarak iyileşemedi. Konuşması hâlâ anlaşılmıyor. Kraliçe Annabeth onu öldü biliyordu ve onu yaralayan prenses te. Yaşadığını bilen tek kişi kraldı."
Şimdi taşlar tam olarak yerine oturuyordu. Talia'nın annemin intikamını alacağım demesini anlamıştım artık. Andrew ve Christina'ya baktım. Hareketsiz duruyorlardı. Ortalarına geçerek onları dışarı çıkarttım. Rüzgar yüzümüze vurunca kendilerine geldiler. Christina kısık sesle konuşmaya başladı.
"İnanamıyorum.. Neler olmuş böyle. Annem bize hiçbir şey anlatmamıştı."
"Ben de şoktayım kardeşim. Yaşananlar bu kadar olmayabilir. Gidince etraflıca bir araştırma yapacağım. Gitmek demişken bir an evvel hazırlanıp yola çıksak iyi olur."
Birlikte saraya girdik. Andrew ve Christina eşyalarını topladılar. Onları ablamla birlikte geçirmeye gittik. Sonra da Leo'nun babasını görmeye gidecektik. Limana vardığımızda vedalaştık. Ablamla birlikte arabanın içinde sessizce oturuyorken ablamın sesi arabayı doldurdu.
"Sence yeni bir şey öğrenebilecek miyiz?"
Pencereden dışarıya bakarak konuştum.
"Eniştemizi çok uzun zamandır görmedim. Sen kaybolduktan sonra teyzemle ayrıldılar zaten. Eminim ki çok değişmiştir."
"Neden ayrıldılar acaba?"
Cevap vermek üzere ağzımı açmıştım ki birinin arabanın kapısına vurma sesiyle yerimden sıçradım. Aklıma ilk Talia geldi. Elime gizli cebimde sakladığım bıçağımı alarak yavaşça yerimden kalktım. Ablam ise perdeyi kenarından açmaya çalışıyordu. Tam kapıya geldiğimdeyse nefesini bıraktı.
"Aç kapıyı Isabella. Düşündüğümüz kişi değilmiş."
Kapıyı açtığımda Leo ile burun buruna geldik.
"Sakin ol prenses. Unuttun mu burada buluşacaktık? Size babamın kaldığı köşkü göstereceğim."
Tamamen unutmuştum. Arabaya binip ona yer açtım.
"Tamam,hadi bakalım gidiyoruz."
Leo yol boyunca babasıyla ilgili bütün bildiklerini anlattı. Ablamla birlikte çok dikkatli bir şekilde dinliyorduk. Sonunda araba durduğunda Leo'nun anlattıkları yeni bitmişti. Arabadan indiğimizde köşke baktım. Fena görünmüyordu ama teyzemin sarayının gösterişinin yanında bayağı bir sönük kalıyordu. Leo önden gidip kapıyı bizim için açtı. Ablamla etrafımıza bakınarak içeri girdik. Bir hizmetçi bizi karşıladı.
"Hoşgeldiniz prens Leo. Hanımefendiler kim?"
Leo boğazını temizledi.
"Kraliçemiz Anastasia ve prenses Isabella,kuzenlerim."
Hizmetçi hemen reverans yaptı. Başımızla selam verdik. Bir an evvel eniştemizle konuşmak istiyordum.
"Babam nerede? Evde değil mi yoksa?"
"Birazdan gelirler efendim."
Hizmetçi çıkınca ablamla birlikte en yakın koltuğa oturduk. Bir süre sonra yüzünü çok az hatırlayabildiğim eniştemiz içeri girdi. Leo gidip ona sarıldı. Konuya ilk ben girecektim.
"Hoşgeldiniz. Isabella? Sen misin?"
"Evet. Kayıp ablam Anastasia,hani teyzemin uçurumdan aşağıya ittiği. Kraliçe oldu artık."
Eniştemizin yüzü karardı birden.
"O olayı öğrendiğimde Stella'nın artık hiç iyi bir ruh halinde olmadığını anlamıştım. Artık onunla yaşamak istemiyordum. O yüzden buraya taşındım."
Demek eskiden beri haberi vardı. Bunu da konuşacaktık ama konu bu değildi. Boğazımı temizledim.
"Buraya gelmemizin sebebi bulduğum mektuplar. Teyzem bir şövalyeye aşık olmuş sizinle evlenmeden önce. Sonra onunla birlikte saraydan kaçmış ve.."
"Leonardo."
"Efendim?"
"Şövalyenin adı Leonardoydu. Bütün yaşananları biliyorum. Bilmemem gerekenleri bile."
İşte başlıyoruz. Sessizliğini koruyan Leo sonunda dayanamadı.
"Bilmemen gerekenleri mi? Ne onlar? Baba,lütfen anlat. Her şeyi bilmek istiyorum."
Ablamla başımızı salladık. Eniştem bir süre sessiz kaldı.
"Bakın çocuklar Stella'nın ne kadar kötü biri olduğunu bilmiyorsunuz. Sizi öldürebilmek için her şeyi yapar Isabella. Ne kadar kararlı olduğunu tahmin edemezsiniz. Öğreneceğiniz çok ağır bir şey. Özellikle de senin için Leo. Annenin sana neden bu adı verdiğini biliyor musun?"
Birden aklıma şövalyenin adı geldi. Leonardo.. Yoksa..
Leo hayretle gözlerini açtı.
"Babam o şövalyeydi.."
Eniştem başıyla onayladı. Ablamla birbirimize baktık.
"Elinizde büyük bir koz var artık. Size düşen bu kozu uygun bir zamanda kullanmak. Çok dikkatli olun. İntikamını alabilirsin bu şekilde,Anastasia. Stella toplum içindeki saygınlığını çok önemser. Bu da benden size ufak bir ipucu olsun."
Eniştem göz kırpınca gülümsedim. Leo hâlâ kıpırdamadan oturuyordu. Bizim bakışlarımızı takip eden eniştem Leo'nun yanına gitti.
"Seni oğlum gibi sevdim. Bence eğer yaşıyorsa babanı bulmalısın."
Leo bir şey demeden dışarı attı kendisini. Biz de tesekkur edip dışarı çıktık. Leo'ya sarıldım.
"Ne desem bilmiyorum. Şimdi ne yapacağız?"
Leo bana baktı.
"Ne dediğini duydun. Annemi herkesin içinde rezil edeceğiz. Bu ona en büyük ceza olur. Yarın büyük bir balo var. Sizi davet etmesini sağlayacağım.
Leo'yu saraylarına bırakırken teyzemin camdan bize baktığını gördüm. Yumruk yaptığım ellerimi sıkarken yarın herkesin içinde yüzünün alacağı şekli hayal etmeye çalıştım.

Kızıl PrensesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin