Derin ve sessiz uykuda yatıyorsun, melekler masal anlatıyor, ninni söylüyor sana. Beni duyamaman ne kötü, içimde bir veba, ölüyorum oğlum. Seni kaybetmekten korkarım, bir kalenin içinde korur kollarım senin için korur kaleyi de kollarım, dayanır da kalenin kapısına kollarım, engellemeye çalışır girmek isteyeni fakat faydası yok kırılır kollarım sızlar ağlarım da seni yine korur kollarım. Bir patırtı gürültü devler yürüyorsan ki o ihtişamlı evimizde babam geldi belli, uykulu bir halde annemin bana sözlerini duyarım içeriden bir bağırış. Asiye bez getir yaralıyım adamların kollarında yarı bitkin sürünerek geliyor babam3 kurşun yemiş biri sol karın boşluğunda ikisi sırtında apar topar üst kata çıkartıyorlar onu kapının arasından izlediğimi gören Vedat sessiz olup içeriye girmemi işaret ediyor elleriyle karşı odadan. Küçük yaştan beri kol kanat geren abimiz şuan bir hiçlikte Yok oluyor ve ben ellerim bağlı karşımda acı çekmelerini izlemeye mahkûm edilmiş bir esir az kaldı bitecek bunlar. Dalgın gözlerim tek noktaya kitlenmişti ama yolda bisiklet süren iki çocuk vardı sür oğlum sür eve geç kaldık babam bizi gebertecek, kan ter içinde var güçleriyle pedal çeviriyorlar ayaklarında pekte yeni sayılmayan çamur içinde futbol ayakkabısı beli okuldan kaçıp top oynamışlar apar topar Bağlıya bildikleri önlükleri sallanıyordu rüzgârda. Karınca gibi bir sağa bir sola giden arabalar herkes, her şey bir yere yetişmeye çalışıyor. Kendimden emin adımlarla yürürken birkaç saniyede sürse korumalar durmamı işaret ediyor arkamdan gelenleri görünce haber verelim beyefendiye buyur ediyorlar içeriye. Yeni bir av girmişti sınırlarına hayatta kalmak için bu koyun mu kuzu mu yoksa tavşan mı olduğunu bilmedikleri avı sürünün reisine götürüyorlardı hayatta kalmak için hayat almaları gerekiyordu. Kahvenin avlusu büyüktü tam ortasında yuvarlak bir fıskiye etrafında kimisi kirli sakallı kimisi sinekkaydı tıraş olmuş gençler meraklı gözlerle beni izlediler, bahçenin sağında dayılar emmiler yaşlılar emekliler oturuyorlardı bana oturmam için gösterdikleri masa denize nazır uçurumun kenarında bir şart köşesiydi boy boy nargileler etrafına dizilmiş eskiyi çağrıştıran bir görüntü camdan bir balkon durmam gereken yer orasıydı balkonun kenarında sol tarafım denize sağ tarafım kahveye bakacak şekilde yan durdum uçurumun kenarında sert esiyordu rüzgâr kaskatı kesilen ellerim soğuktan morarmış bekliyordum. Ağzında bir sigara üstünde beyaz ipekten bir gömlek fildişi düğmeler, gömleğin hemen üstüne "U" yakalı bir yelek göğüs altına inmiş şekilde düğmeleri kehribar taşından özenle işlenmiş.
Pantolonu ne kısa ne uzun, ne yere dokunuyor ne çorabına çıkıyor. Kafasında yarı geriye yatık fesi baba yiğit kabadayı bir görüntü saçarak geliyor üstüme gür kaytan bıyıkları eliyle kıvıra kıvıra avı olarak görmüş gözüyle gücümü küvetimi tartıyor. Oturmamı işaret ediyor arkasından iki eli iki pençe emrini dinleyen adamına iki acı kahve söylüyor eliyle gitmesini istiyor. Bu sırada en ufak bir çıtırtı çıkmıyordu kahveden, turkuaz yeşiline çalınmış gözleri denizi izliyor "görüyorsun değil mi şu güzelliği" diye denizi gösteriyor bana kafasını çevirip keskin yüzüme sen elbiselerime takıldın ondan bu sessizliğin biz babadan atadan ne gördüysek öyle büyüdük dediki konuşmayı alevlendiren herkesin üstüne culanma sebebi olacak sözü söyledim baban atan damı kan emerdi insan eti yerdi diyi verdim kahveler geldi o sıra en ufak bir sinirlenme tepki göstermemiş eliyle kahveyi işaret ediyordu sen hele iç kahveni konuşmamıza sonra devam ederiz diye cevap verdi kahveden bir yudum almak için elimi fincana götürdüm karnın tok gelmişsin belli aç değilsin açıkta değilsin derdin nedir diye sordu sebebini çok sonraları öğrendim Osmanlı döneminde misafire kahve ve su ikram edilir misafir önce suyu içerse aç olduğunu anlayıp yemek sunulurdu. Bu adam haram para yiyor ama külhan beyi belli adabı giyinmesini saygısını hürmetini dosta düşmana sezdirmiyordu bakışları üzerimde "15 yıl önce oturduğun koltukta ben vardım, karşımda baban. Tanımadım sanma seni, kapıda dikelen babanın silah arkadaşı Ahmet. Bakışlarında babanı gördüm lakin güçlü kuvvetli Mehmet yerine yardıma muhtaç çaresiz oğlunun bakışları." (dilim tutuldu nefesimi kesen bakışlar içimde korkuya yol açtı. babamla olan geçmişleri kötü bir serüvenden ibaretse hiç kuşkusuz beni burda kevgire çevirirler o sert yüzünün altındaki gülüşü gördüm. Cümlesinin sonunda minnet borçu olan bir adamın ziyareti iade yapacağı gün vicdanını huzura kavuşturacağı an geldi.)Kahvesinden bir yudum daha aldı sana herşeyi anlatacağım bizim zamanımızda 18 aydı askerlik. Bir buçuk sene dile kolay ben askerdeydim babamın ölüm haberi geldiğinde anam zaten çocuk yaştayken göçtü gitti iki kardeşim başı boş kalamaz diye kaçtım askerden dedim ya babadan atadan ne gördüysek öyle büyüdük diye bu kahve babadan kaldı. Rahmetlinin bize pek yararı olmadı ama gariban babasıydı seveni sayanı çoktu cenazesi hınca hınç insanla doluydu. ya şimdi şöyle bir bak etrafına kuru kalabalık bütün bunlar birer gölgeden ibaretler güçlünün yanında duran bir kaç dal kavuk. Madem öyle neden bu işe girdin diyeceksin. el mecbur baba öldükten sonra elde avuçta bir bu kahve kaldı 2 kardeşimle beraber bu kahvede yattık kalktık evimiz vardı elimizden aldılar. Dedim ya gariban babası diye milettin cebine 5 kuruş para koyabilmek için sağdan soldan borç alırdı evide orda kaptırdık işte aç susuz büyüdük para yok pul yok çok zordu o zamanlar. ilaç bile bulunmazdı en küçük kardeşim dayanamadı bu yorucu yola verem oldu. Özel doktor lazım tabi onada para çaresiz kaldık. devletin doktoru hekimi çaresizdi bu durum karşısında olacak olanı geciktire bildiler sadece son günlerinde sap sarı kesildi kardeşim iki lokma yemek yerdi onuda yiyemez oldu her akşam anlına sirkeli bezleri koyduğum gözümün önünden gitmez yüzüme bakarken yaşlar akardı badem gözlerinden tek kelime çıkmazdı ağzından bakışları ile kurtar beni abi diye bakardı ama nafile bir avuç olan bedeni kolarımın içinde eridi gitti cansız bedenine toprak atarken öyle bir and içtim ki nefsim gözümü kör etti. Artık iyilik yoktu sevgi saygı yoktu, sadece kötülük vardı saf kötülük. O zaman anladım ki bu dünya kötülerin eviydi. Ortanca kardeşim Ali için güzel planlarım vardı iyi okullarda okutacak paraya kavuştum tek hedefim onun hayatı oldu. Çok can yaktım allah afetsin yıllar böyle geldi geçti ve kardeşim sınavı geçti savcı oldu. Artık abisini bile idam sehpasına çıkartabilir bütün kötüleri tek tek cezalandırabilirdi. Taki işinin ilk günü adliye kapısının önünde kurşunlanana kadar istemediler tabi onu dişli savcı olmuştu staj dönemlerinde bile kök söktürürdü. Şöyle bir duraklayıp ceketinin sağ iç cebinden sigara tabakasını çıkartıp bir sigara yaktı. Bu mekana çökmeye gelen ben hayretler içinde her hareketini takip ettim. seçtiği yol bu yazgı bu kader doğru seçim miydi sahi aynı kader beni de bu yola sürüklemedi mi?