Girişteki yazıyı görünce anladım nereye geldiğimizi. Hala sımsıkı tuttuğu elimden gelen sıcacık hislerin güvenini duyarken bir an içimde kocaman bir boşluk oluştu. Beni buraya getiren adamı gerçekten hak etmek için ne yapıyordum?
Yağmurda kalmış yavru bir köpek gibi bana bakarken ellerim yeniden titremeye başladı. Onun bu kadar güvenle arkasında durduğu duygularına karşı, içimde sızlayıp kanayan yaraya söz geçiremiyordum. Oysa unutmuştum onu, unuttuğumu düşünmüştüm. Neden, bir anda hem de hayatıma yeniden başladığım şu günlerde karşıma çıktı ki?
Saçma monologuma son veren elimi bırakan Jongin oldu. Emniyet kemerini çıkarıp arabadan çıktığında karanlıkta yalnız kalmış bir çocuk gibiydim. Sessiz çığlıklarımı içime atarken içinde olduğum zifiri karanlık katlanarak artıyordu.
Kendime gelip arabadan çıktım. Sabırsızlıkla yeniden tutulmasını beklediğim ellerim bu kez yalnız kalmışlardı. Bir kaç adım önümden yürüyen Jongin arada sırada arkasına bakarak benimle ilgilense de etraftaki bu insanlara rağmen elimden tutmasını istiyordum. Olmayacağını anladığımda hissettiğim yalnızlıktan kurtulmak için iki elimi birleştirdim. Önümden yürüyen adama baktığımda içimde yankılanmakta olan cümleler dışarı fısıltı şeklinde döküldü. "Hep övündüğün şey değil miydi patavatsız hareketlerin, hani kimseyi umursamazdın?"
Yan yana dizilmiş, onlarca anıyla dolu ve karşısında yaşlı gözler bulunan dolapların arasından, oldukça sessiz bir yere geldiğimizde eliyle durmamı işaret etti Jongin. Aramızdaki birkaç adım zamanla birkaç metreye dönüşmüştü. Uzaktan ona olan düşkünlüğünü, özlemini, acısını daha net görmemi istemişti sanki Jongin. Camlı alana koyduğu eli ve dökülen gözyaşları kalbimde sızıya neden olurken aniden bana dönüp gelmemi işaret etti.
Uslu bir çocuk gibi ama ayaklarımı sürüyerek gittim Jongin’in en kıymetlisiyle tanışmaya. Küçük, beyaz papatyaların dizildiği duvarların içinde kocaman gülümsemesiyle gözlerime bakıyordu işte. O etkili bakışların karşısında daha fazla duramadım, gayri ihtiyari eğildi kafam. Yeniden başımı kaldırma isteği içime dolduğunda derin bir nefes alarak baktım karşımdaki fotoğrafa. Sorgulamak yerine kollarını açmış, beni kucaklayan bir kadın göründü kısa bir an gözüme.
Jongin’in annesi orada değildi, sadece bir fotoğrafa bakıyordum ama hissettiğim bu his çok iyi gelmişti. Jongin’in annesini neden bu kadar aradığını anladım o an.
Küllerinin konulduğu dolaba daha dikkatle baktığımda pasta yapımında kullandığı eşyalarını gördüm. Artık kullanılmayan bu malzemelere bakışım Jongin’in de dikkati çekmiş olacak iyice yanıma sokulup; "Uğurlu olduklarına inanırdı. Yeni bir tarif yaparken kullanırdı bunları. Ödül kazandığı her tarifte bunların sihri olduğunu söylerdi. " diye açıkladı.
Gözlerim annesinin eşyalarından, yanımda konuşurken sesi değişen adama kaydı. Severken, sevgisini gösterirken başka birine dönüşüyordu cidden. Bir anda kulağımda Yixing'e söylediği cümle yankılandı. "Sen beni âşık olmadığım dönemlerde hiç görmedin ki, ilk karşılaştığımız zaman da şimdiki gibi kalbim doluydu."
Gülümsememe engel olamadığımı fark ettiğimde yüzüm kocaman ama sıcacık ellerin arasında kaybolmuştu. Dudağıma yapışan aşkın tadını her geçen saniye daha arzuyla sahiplendim. Uzaklaşmasını istemesem de nerede olduğumuzu hatırladım, çaresiz sahiplenip dudağımın kenarında kalan ıslaklığı başparmağımla sildim.
O sırada annesine oldukça yaklaşan Jongin fısıltıyla konuşuyordu. Ne dediğini duyabilmek için yanına sokuldum. "Dediğim gibi aşkım için savaşıyorum bu kez anne, onu bırakmayacağım. O istemese bile yanımda kalması için elimden geleni yapacağım. Arık huzur içinde yatabilirsin, kıymetli oğlun seviyor ve mutlu. Her şeye rağmen... "
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çikolata Kahve / Sekai ✓
FanficHayallerimde ki pastayı benim için yapar mısın? Oh Sehun pastalarının içine hikayeler sıkıştıran bir pasta şefi Kim Jongin ise sahip olamadığı hayallerini ona devreden ateşli bir aşık. Sıradaki pasta çilekli olsun mu?