***
"Kıs şunun sesini." Derin bir nefesle söylediğinde omuz silkmiş ve bilgisayarın sesini biraz daha açmıştım. "Sehun artık senin bu çocuksu tavrına katlanamıyorum. Büyüyüp güçlü bir erkek olman için ne yapmam gerekiyor?" Alayla güldüğümde önündeki dosyanın kapağını sertçe kapatmıştı. "Komik olan ne? Birazdan kendini kafeste bulacak olman mı?" Omurgamdan aşağı hafif bir ürperti geçtiğinde, gülüşüm de yüzümde asılı kalmıştı. Oraya bir daha inmeye niyetim yoktu ama onun boyunduruğu altında yaşamaktan da bıkmıştım."Güçlü bir erkek ha? Dün gece yaşımın iki katı sayıda insan öldürdüm. Hepsi sen istediğin içindi. Hala neyi kanıtlamam gerekiyor?" Ayağa kalktığında istifimi bozmadan bir sonraki şarkıya geçmiştim ama gelip laptopumu ikiye ayırdığında ve bununla da yetinmeyip camdan dışarı fırlattığında kulaklarımı acıtan müzik sesi de yok oldu.
"Üniversite sınavın da bittiğine göre artık bir bilgisayara ihtiyacın yok. Gürültü yapıp başımı ağrıtacağına gidip biraz antrenman yap." Neden bu kadar gürültülü müzikler dinlediğimi bilmiyordu. Hiç sormamıştı. "Merak etme yakında gideceğim ve başın daha fazla ağrımayacak. Sen de anneme olan aşkını gömüp başka bir çocuk yap. Belki aradığın gücü onda bulursun."
***
Barda yankılanan güçlü müzik sesi yeterli gelmiyordu. Çok fazla içmemiştim ama yine de midem bulanıyordu. Babama başka bir çocuk yapmasını söylediğimde bana attığı o sağlam tokat sanki yıllar önce değilde birkaç saniye önce yanağımda patlamış gibi yanıyordu canım. Kai'nin annesini öldürdükten bir gün sonra, doğum günümden ise bir gün önceydi. O günden bu güne değişmeyen tek şey hala gürültülü müziklere ihtiyaç duymamdı. Tek fark ise artık bunun da yeterli gelmemesiydi. Müzik ne kadar gürültülü olursa olsun Azrail'i olduğum insanların sesiyle el ele tutuşmuş, yüzüme çığlık çığlığa bağıran iç sesimi bastırmak çok zordu. Üzerine gözlerimin önünden gitmeyen o fotoğraf, Kai ve annesi de eklenince, nihayet kafayı sıyırdığımı ve bunun için geç bile kaldığımı fark edebildim.
Kafamı üst üste bar tezgahına vurmak bir işe yaramayınca sonunda vazgeçip etrafıma bakındım. Birini tekme tokat dövmek istiyordum.
Bunu yapmak için milleti hızlıca süzerken o şanslı kişi gözüme bir yıldız gibi battı. Zelo elinde bir tepsi ile ön tarafa geçtiğinde gözlerimiz bir an için birbirini buldu. Elimle yaptığım kısa bir hareketle onu yanıma çağırdığımda gideceği yönden vazgeçip bana doğru hızlı adımlar atmaya başladı.
"Sehun hyung, ben de tam Kai hyungun yanına gidiyordum. Arayıp ağır bir şeyler istedi. Sesi kötü geliyordu." Elindeki tepsiyi biraz önce müziğin ritmi ile kafamı vurduğum bar tezgahına bıraktığında söylemişti.
Elimi omzuna koyup derin bir nefes aldığımda şaşırmış görünüyordu. "Zelo. Şimdi seni tekme tokat döveceğim." Bir süre bir şey söylemedi. Sonra kafasını sallayıp onayladı. Çenesine bir yumruk attığımda geriye düşmemesi için omzundaki elimi iyice sıkmıştım. Yüzünü buruşturup tekrar tam karşımda durdu. Tekrar bir yumruk savurduğumda bu sefer elmacık kemiğine denk gelmişti. Etrafta dans eden onlarca insan vardı ama tek bir kişi bile ne yaptığımı umursamıyordu.
Zelo'yu yakalarından tutup kendime çektiğimde bir sonraki yumruk için gözlerini çoktan kapatmıştı. Daha fazla dayanamadım.
"Aç gözlerini, bana bak." Kirpikleri titreye titreye bana baktığında beynimi kemiren sesler artmaya başlamıştı. "Sana zarar veriyorum. Üstelik bir suçun da yok. Neden sessiz kalıyorsun?" Dudakları gülümser gibi gerildiğinde gözleri de hızla dolmuştu. "Ben ve buradaki herkes... İstersen bizi öldürebilirsin. Hak etmişizdir."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DeadLock ~ Sekai
FanfictionOh Sehun'un iki eli de kanlıydı. Biri doktor olduğu için, öteki katil olduğu için. Peki ya Kim Jongin, iki elini birden tutacak mıydı?