HERKESTEN OY VE YORUM BEKLİYORUM. AYRICA SONDAKİ SORUYU DA CEVAPLAMAYI UNUTMAYIIIIIIIN!!!
***
Eve döndüğümüzde bir hayli üşümüş ve yorulmuştuk. Luhan kahve hazırlayıp bizi battaniyelere sardığında temizlenmiş, üzerimizi değiştirmiş ve saçlarımızı kurutmuştuk. Önce Kai hapşırıyordu sonra da ben. Senkronize olmuş gibiydik ve sıra hiç şaşmıyordu.
Kai, Jongdae ve Minseok'u arayıp buraya çağırmıştı. Onlara ormanda bıraktığımız cesetleri halletmelerini söylerken bu halletmenin ne tür bir halletmek olduğunu bilmiyor ve ilk defa da merak etmiyordum. Hiç bulaşmayıp kahveme odaklandığımda bunu da sadece buradakilerin bildiği bir sır olarak saklayacağımızı söylemişti Kai. Eh, zaten benim de arkamızda iki ceset bıraktığımızı kimseye söylemeye niyetim yoktu.
Gece yarısına doğru Jongdae ve Minseok ormandaki işlerini hallettikten sonra Kai ile telefonla konuşmuş ve dikkat çekmeden geri dönmüşlerdi. Cho yaraları yüzünden arada sızlanıyor ve uyumaya devam ediyordu. Kai döndüğümüzde onu fena benzetmişti ve bu da umrumda olmayan bir diğer şeydi.
"Biraz geç olduğunun farkındayım ama burası kimin evi?" Kai sorduğunda Luhan ensesini kaşıyıp cevap verdi. "Birikimim vardı ve ben de böyle bir şey yapayım dedim. Kafa dinlemek için." Konu orada kapandığında derin bir sessizlik olmuştu. Uykum vardı ve epey de yorgundum. Bu yüzden köşeme çekilmiş olaylara sadece seyirci kalmak niyetindeydim.
Luhan, Cho'nun kaçamayacağından emin olduğu bir düzenek hazırlamıştı ve son kontrollerini de yapıp uyumaya gittiğinde, biz neden hala oturmuş bu yaşlı adamı izliyoruz diye düşünmeye başlamıştım.
"Kai böyle oturmaya devam mı edeceğiz? Uykum geldi." Sanki öylece oturmamı o söylemiş ve kalkmama da izin vermiyormuş gibi konuştuğumda göz devirmesini bekledim ama kafasını iki yana sallayıp ayaklandı. "Luhan bize oda hazırlamış. Gidip uyuyalım, geç oldu. Yarın eve döneriz." Onunla birlikte ayaklandığımda etrafıma sardığım battaniyeyi bırakmamış ve omuzlarımdan sarkmasına izin vermiştim. Pelerinli bir kral edasıyla yürürken Kai'ye de yukarıdan bir bakış atmış ve gülerek odanın dışına çıkmıştım.
Bu saçmalığı neden yaptığımı bile bilmiyordum ama Kai'nin kahkahası geçtiğimiz koridoru inlettiğinde yüzümdeki sırıtış büyümüştü. Onu böyle gülerken görmeyeli uzun zaman oluyordu. Hatta bu bir ilk bile olabilirdi. Çenesine, dudaklarına, dişlerine, geriye attığı boynuna kısacası gözümün erişebildiği her yerine hayranlıkla baktığımda onu daha çok güldürmek istemiştim.
Omuzlarımdan tutup beni tekrar öne çevirdiğinde kollarını da etrafıma sıkıca dolamıştı. Kalp atışlarını sırtımda nefesini boynumda hissetmek güzeldi.
"Bari kıvırtmadan yürü. Podyum mankeni gibisin." Söylediğine kızmak yerine onunla birlikte güldüm. Çünkü ormandayken, ölümün her an her yerde bizi ayak bileğimizden yakalayabileceğini yeterince iyi anlamıştım. Bir nevi aklım başıma geldi diyebiliriz. Artık zamanımı boşa harcamak istemiyordum.
Sonunda Luhan'ın bizim için hazırladığı odaya girdiğimizde Kai ışıklarla biraz oynayıp hepsini açmak yerine loş bir aydınlık oluşturmuştu. Bense etrafı inceleyemecek kadar yorgun hissettiğimden direkt ortadaki büyük yatağa atmıştım kendimi.
Gerçekten o kadar büyüktü ki bu yatağa yedi tane Kai'yle bile sığabilirdim. Yedi tane Kai'yle yatmak fikri cazip gelmişti. Düşündüğüm şeyin saçmalığına gülüp buna gülmemin daha saçma olduğuna ise daha çok güldüğümde ne zaman bu kadar salaklaştığımı hatırlamaya çalışıyordum. Gerçekten bir aptal gibi davranıyordum ve haliyle beynim de bir yerden sonra error veriyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DeadLock ~ Sekai
FanficOh Sehun'un iki eli de kanlıydı. Biri doktor olduğu için, öteki katil olduğu için. Peki ya Kim Jongin, iki elini birden tutacak mıydı?