***
"Eğer, içinde bulunduğun kazan kaynarken farkına varmazsan, haşlanarak ölürsün."
***Kai'nin söyledikleri beynimde istemsizce yankılanıp duruyordu. Beni rahatsız ediyordu çünkü doğruydu. Hatta içinde bulunduğumuz durumu en iyi anlatan sözdü belki de.
Yine de gözlerimi kapatıyordum işte. Etrafımı inceleyip bir şeyleri fark etmek yerine görmezden gelmeye çalışıyordum çünkü yorulmuştum.
"Yifan haklı. Zelo'nun cenazesinde oldu bütün bunlar. Farkındasınız değil mi? Aynısını Jongdae ve Minseok için yaptığımızda da başımıza ne geleceğini bilemeyiz." Kai, Kyungsoo'yu ikna etmek için konuştuğunda titreşen boynuna biraz daha sokuldum. Kendimi bulunduğum ortamdan tamamen soyutlamak istiyordum çünkü yeterince ağlamıştım.
Yifan ölen arkadaşlarımız için hiçbir şey yapamayacağımızı söylemiş, hatta defin işlemlerini de kendisi gizlice yapacağı için herkesin bu konuyu kapatmasını istemişti. Tamam, bu söylendiği kadar kolay bir şey değildi çünkü ortada yitip giden iki can vardı ve bizimkilerin de elimizden kayması an meselesiydi ama bir yandan da haklıydı ve bu daha da çaresiz hissetmeme yol açıyordu.
Oturduğum koltukta biraz daha toparlanıp gözlerimi yanımızda oturanlara çevirdiğimde başımı Kai'nin omzundan kaldırmamakta kararlıydım. Zaten onun da sıkıca tuttuğu belimi bırakmak gibi bir niyeti yok gibiydi.
"Naz çekmek ya da ilgi toplamak gibi olmasın ama bir ara resmen çembere alınmıştım ve o an gerçekten öleceğimi düşündüm. Dertleri ne anlamadım ki yani, sanki bir yerlerine kızgın demir sokmuşum gibi saldırdılar ya." Luhan ne zamandır söylemek için ağzını açıp vazgeçtiği şeyleri sonunda söylediğinde derin bir nefes almıştı.
Haksız sayılmazdı. Saldıranlar fazlasıyla orantısız davranmıştı. Bu yüzden amaçlarını ben de tam olarak anlayamamıştım.
"Tam aksine. Bana hiç ateş etmediler. Adamın gözünün içine baka baka vurdum onu. Sadece bekledi yani. Silahını bana doğrultmadı bile. Resmen onu öldürmemi bekledi." Kyungsoo konuştuğunda Kai kafasını sallayıp onu onaylamıştı.
Çan seslerini, hançerli adamı, maskeli ve maskesiz olarak ayrılmış değişik tipleri düşününce bu fazlasıyla ilginç bir saldırıydı. Ama üzerine düşünemeyecek kadar ağrıyordu başım.
"Yifan'la konuşacağım." Kyungsoo hızlı bir kararla yanımızdan ayrıldığında Luhan da ayaklanmıştı. "Cho'yu yalnız bırakmıştım. Oraya geçiyorum bende."
"Sinirini falan çıkarmak istersen güzel bir kum torbası olur ondan." Kai dalga geçer gibi söylediğinde Luhan beklemediğim bir şekilde gülmüş ve onu kafasıyla onayladıktan sonra arkasına bıraktığı ceketi giymişti.
Gitmeden önce omzumu sıkıp bana da buruk bir gülümseme bıraktığında aynı şekilde gülmek istedim ama gün içinde olanlardan sonra bunu yapmak zor geliyordu. Bu yüzden omzumdaki elini elimle tutup sıkmakla yetindim. Gülümsemesi genişledi. Sonra da hızla uzaklaştı zaten.
"Hun. Bana gidelim mi?" Kai başını saçlarıma yaslayıp sorduğunda ben gözlerimi kapatmak üzereydim.
"Yorgunum. Burada kalalım işte." Evini merak etmiyorum sanıyorsanız yanılıyorsunuz. Deli gibi merak ediyordum ve bu beni ilk davet edişiydi.
"Uzak değil. Hem bir şeyler içeriz." Belimdeki parmaklarıyla daireler çizerken söylediğinde yüzümdeki sırıtmayı görmediği için sevinip biraz daha güldüm.
"Bardayız. Kendimizden geçene kadar içmemize yeter de artar buradakiler. Hem kendimden geçmek için çok fazla içmeme de gerek yokmuş gibi hissediyorum." Israrla gitmek istemesine ısrarla karşı çıktığımda derin bir nefes almış ama vazgeçmemişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DeadLock ~ Sekai
FanfictionOh Sehun'un iki eli de kanlıydı. Biri doktor olduğu için, öteki katil olduğu için. Peki ya Kim Jongin, iki elini birden tutacak mıydı?