Gözlerimi kıpır kıpır olan midemin kasılmalarıyla açtığımda, yattığım yerden doğrulmak için verdiğim çaba tamamen boşa gitmişti.
Sol kolum, üzerine yattığım için uyuşmuştu ama Jongin'in belime sardığı kolu hareket etmemi engellediği için kurtulmam imkansız gibiydi.
"Hun... uyuyorum." Boynumdaki çenesini tenime bastırarak konuştuğunda belimdeki elini tutup gevşetmeye çalışıyordum.
"Uyandım ben." Tüm gücümü kullanarak kolundan kurtulduğumda oturup, uyuşan kolumu ovmakla meşguldüm. Dirseğine yaslanarak yarı yarıya doğrulup gözlerini ovuşturdu. Saçlarını bu denli dağınık gördüğüm ilk seferdi bu yüzden istemsizce kendi halimi merak ettim.
"Saat 01:46 Sehun. Daha uyuyalı bir saat bile olmamış. Yoksa yeterince yoramadım mı seni?" Bedenimi kucağına çektiğinde sırtını yatak başlığına yaslamıştı.
"Yoruldum ama karnım da acıktı." Gülerek söylediğimde ellerinden birini kendi karnına götürüp kaşlarını çatmıştı. "Biz en son ne zaman yemek yedik?"
Bir süre bunu ciddi ciddi düşündüğümde kucağında hafifçe yan dönüp yüzüne bakmıştım. "En son... Ormandan döndüğümüzde, Luhan'ın evinde kahve içmiştik sanırım."
Gözleri genişlediğinde beni kendisiyle birlikte hızla ayağa kaldırmıştı. "Tanrım, Sehun! Uyanmasaydın ölecektik açlıktan." Üzerine giydiği şortuyla mutfağa inmeden önce bana da uzun bir tişört vermişti. Duş almak yerine peşinden indiğimde buzdolabını kurcalamakla meşguldü.
"Ramen varsa daha iyi olur. Fazla bekleyemeyeceğim." Amerikan tipi mutfağındaki küçük masaya oturarak söylediğimde, buz dolabını kapatıp dediğimi yapmaya başlamıştı. "Berbat bir ev sahibiyim. Önceden planlamalıydım ama bak işte elim ayağım birbirine girdi." Kutuları devirerek söylediğinde işi devralmaya karar verdim yoksa gerçekten açlıktan ölecek gibiydik. "Sorun değil, hallederim ben."
Bir süre düşünüp buzdolabından sosis çıkardığında göz devirmek üzereydim ama hevesini de kırmak istemedim. Kendi çapında uğraşırken çok komik görünüyordu bu yüzden müdahale etmeden çubuklarımızı da hazırladım.
Sonunda benim için her şey tamamlandığında sosisleri tavada yaptığı bir şeylerle birlikte pişmeye bırakmıştı.
"Yavaş yavaş yiyelim, o zamana kadar hazır olurlar." Neredeyse yüzü kızararak söylediğinde gerçekten bu durumdan rahatsız olduğu belliydi.
Önümüzdekileri yemeye başladığımızda çubuklarını benim çubuğuma vurarak dikkatimi çekti. "Bugün bana arkamdan saldıran adam, hançerli olan..." başımı sallayarak onayladığımda devam etmeden önce ağzımdakini bitirmemi bekledi. "Daha önce öyle biriyle karşılaşmış mıydın? Yani pelerin giyiyordu, bu biraz farklı. Sonuçta yüzünü diğerleri gibi maskeyle de kapatabilirdi."
"Bilmiyorum, ilk defa karşılaştım ben de." Yemeğine döndüğünde aslında bu durum benim de kafamı fazlasıyla kurcaladığından konuyu kapatmak istemedim.
"Biraz... tarikatları andırıyordu." Dikkatini çekmişim gibi çubuklarını bırakıp yüzüme baktığında devam ettim. "Kilisedeydik. Biraz dini açıdan bakarsak, kan dökmek için hiç de uygun bir yer değil. Ayrıca çanlar çaldı sürekli. Bu da bir çeşit komut gibi geldi bana. Sesler hep sayısal bir örüntüymüş gibi gidiyordu. Önce üç kez çaldı, belki hazır ol çağrısıdır. Sonra üst üste beş ya da yedi kez çaldı. Bu sırada ateş etmeye başlamışlardı. Olayın akışından aradakilere çok dikkat edemedim ama en sonunda da yine üç kez çaldı ve geri çekildiler." Kafasını sallayarak onayladığında kaşları da iyice çatılmıştı. Yemeğimize geri döndük.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DeadLock ~ Sekai
FanfictionOh Sehun'un iki eli de kanlıydı. Biri doktor olduğu için, öteki katil olduğu için. Peki ya Kim Jongin, iki elini birden tutacak mıydı?