***
Gözlerimi bir an olsun ayırmadığım ayakkabı iplerimi bir kez daha çözüp en baştan bağlamaya başladım."Baba. Ne zaman gideceğiz?" Burnuma kadar çektiğim boğazlı kazağımı hafifçe indirip sorduğumda aniden ayaklarımın önünde bir çift ayakkabı daha görmem irkilmeme neden oldu.
Babam kaşlarını çatmış gözlerimin en içine bakıyordu. "Bir daha bana yüzünü buruşturma Hun." Yutkunup suratımı düzeltmeye çalıştığımda çok geçmeden başaramadığımı fark edip kazağımı tekrar burnuma kadar çektim.
"Burası kötü kokuyor, o yüzden. Ne zaman gideceğiz?" Tekrar sorduğumda karşıma bir sandalye çekip oturmuştu.
"Burası havasız ve nemli olduğu için küf kokuyor olabilir. Miden mi bulandı?" Tereddüt etmeden kafamı iki yana salladım. Bu sorunun cevabını iyi biliyordum. "Midem bulandı ama küften değil. Kan kokuyor." Gözlerimi etraftaki birkaç cesette hızlıca gezdirip tekrar ayakkabılarıma döndüğümde babam iki parmağıyla çenemi ezmekte çok geç kalmamıştı.
"Bana bak Sehun. Bunu daha önce de konuştuk artık alışman gerekiyor." Yanımdan birkaç saniyeliğine ayrılıp sonra hemen geri döndüğünde hala midem bulandığından, e birazcık da korkudan yerimden bir santim dahi kımıldayamamıştım.
Avcuma bıraktığı şeyin bir kalp olduğunu fark etmemle, parmaklarım arasından akan kanların boyadığı pantolonum ve ayakkabılarımın üzerine kusmam da bir oldu.
Babamın söylediği tek şeyse...
"Hala çok güçsüzsün Sehun. Hala!"
***
"Gelmeyecek. Vazgeçin." Cho yavaşça mırıldandığında gözlerimi kapatıp arkamdaki duvara yaslandım. Oturduğum sandalyenin rahatsızlığından daha kötü olan bir şey varsa o da Cho'nun bitmek tükenmek bilmeyen sızlanışlarıydı.
"Mesaj atalı 17 dakika oldu ve yaklaşık 100 cevapsız aramamız var. Gelmeyecek olsa arayıp durmaz." Luhan ısrarla beklememiz gerektiğini söyleyip elindeki telefonla oynamaya devam ederken bir yandan ayaklarımın önünde baygın yatan Daehyun'un uyanıp uyanmadığını kontrol ediyordu.
"Uyanmayacak Luhan, dürtükleyip durma çocuğu." Luhan derin bir iç çekip kapıya yanaştığında aniden duraksayıp işaret parmağını kaldırdı. "Sesi duydunuz mu? Size geleceğini söylemiştim! Eee, benim görevim bitti o zaman. Bir ihtiyacın olursa yine ara Patron." Bana el sallayıp hızlıca ortadan kaybolduğunda Cho birkaç adımla yanıma yaklaştı.
"Neden gitmesine izin verdin?"
"Sen varsın ya işte, onun kalmasına ne gerek var? Sadece şunu unutma; Ben söylemeden hareket etmeyeceksin." Daehyun'u dizlerime doğru çekip elimdeki bıçağı boynuna yaklaştırdığımda gözlerimi birazdan açılacak olan kapıya diktim.
Evet. Eğlenme sırası bende.
Taehyung sonunda içeri girdiğinde gözleri önce kocaman açıldı. Elimdeki bıçak ve Daehyun arasında mekik dokuyordu. Dişlerini sıkmıştı ve üzerime saldırmak için can atıyordu. Tam da istediğim gibi.
"Tebrikler. Tam 19 dakikada geldin. Kardeşine verdiğin değer gözlerimi yaşarttı doğrusu." Gülerek söylediğimde dişlerini biraz daha sıktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DeadLock ~ Sekai
FanfictionOh Sehun'un iki eli de kanlıydı. Biri doktor olduğu için, öteki katil olduğu için. Peki ya Kim Jongin, iki elini birden tutacak mıydı?