8

6.5K 428 53
                                    

Şu çocuğun hangi fotoğrafını koyacağıma bir türlü karar veremiyorum (fotoğraf eklemiştim kabul etmemiş yeniden yükledim)

Çağ'ı arkama çekip öne çıktım. "Bir sorun mu var?"

Yarın'ın kirlettiği gömleğinden kurtulduğunu gösterircesine şişirdi göğsünü. "Kızın da geleceğini bilseydik beklerdik. Ayıp oldu şimdi." Gözlerimi devirdim. "Sorun çıkarmadan gel işte. Kız da evine gitsin."

Kendisinden başka iki kişi vardı. Arkamı dönüp Çağ'a baktığımda dövüşe hazır beklediğini gördüm. Çağ tam olarak kavganın sebebini sormadan ana bacı dalacak bir insandı. Rahatlıkla kavgaya girişebilirdiniz yanınızda o varsa. Ben de öyle yaptım.

Karşımıza çıktıkları ilk an parmaklarıma geçirdiğim cebimdeki muştayı sıktım. Pis pis sırıtan suratına yumruğumu geçirdiğimde yere düştü. Attığım yumruğu biliyordum. Alışkın değilse ayaklanması en az iki dakikasını alırdı. Bu süre kalan ikisini halletmek için yeter de artardı.

Arkadakilerden birisi üzerime gelirken Çağ'ın diğeriyle uğraştığını gördüm. Onda da muşta vardı. Bunu sonra sormayı aklıma not edip bayıltana kadar dövdüm direnen adamı. Zor olmamıştı. Burnuna attığım birkaç yumruk halletmişti her şeyi.

Yerden kalkıp Çağ'a doğru hareketlendiğimde ilk düşen adam ayaklanmıştı. Dudağımı dişlerken ilk hamleyi ondan bekliyordum, sokak ortasında silah çekmeyeceğini umarak.

Burnunu tutmuş, diğer elini beline atmışken Çağ elindeki büyük odun parçasıyla ensesine vurdu adamın. Anında bayılıp yere düşünce Çağ'ın elinden tutup hızla koşmaya başladım. Arada uyandılar mı diye dönüp bakıyordum. Ama çok geçmeden bir dönemeçten dönmüş, izimizi kaybettirmiştik.

Koşa koşa eve gittiğimizde kapıyı kapatıp sırtımızı yasladık. Derin nefes alışverişlerimiz arasında gülmeye başladım sessizce. Bu saatte annemler hep uyumuş oluyordu.

Kafamı kapıya vurup karanlık salona yürüdüm. On on beş dakika aralıksız koşmuştuk.

Nefesimin düzene binmesini beklerken kendimi kanepeye attım ve cenin pozisyonu aldım. Çağ ise oturmak yerine karşıma dikildi. "Kimdi onlar?" Balkon kapısından vuran güçsüz ışık sinir merak karışımı suratına düşüyordu.

"Anlatıyorum ulan. Yeter, dört haftadır içimde tutuyorum." Yatmayı bırakıp oturdum. Dirseklerimi dizlerime yasladığımda Çağ önüme bağdaş kurmuş merakla yüzüme bakıyordu. Daha fazla düşünmeden o can alıcı cümleyi kurdum. "Çağ, Selen öldü." Bunu ilk defa sesli söylediğim için biraz rahatlamış, biraz kırılmıştım. Olanlar buldukları aralıktan girip yeniden kuşatmıştı beynimi.

Büyümüş gözleriyle bakarken dolmalarına müsaade etmeden kırpıştırdı. "Nasıl? Ne zaman?"

"Dört hafta önce."

"Neden söylemedin?" dedi oturduğu yerde dikleşirken.

"Sindirmeye çalıştım." Aslında acım ikinci günde dinmişti. Sadece sorguya çekilmek ve baş sağlıklarına tutulmak istememiştim. Hayatıma hiçbir şey olmamış gibi devam etmek daha cazip gelmişti.

"Nasıl?" dedi boğazını temizleyip dikkatimi çektikten sonra.

"Çok uzun hikaye..."

"Ama anlatacaksın." diye tamamladı cümlemi emir verircesine.

Kafamı salladım. Kaçmaktan ve saklamaktan yorulmuştum. "Benim babam," dediğimde kısılan sesimi düzelmek için boğazımı temizledim, "öldü ya..." Onayladı devam etmemi beklerken. "Selen'in babası öldürdü." Annemin, kimseye anlatma, tembihleriyle büyümüştüm. Hep içimde kalmıştı bunlar. Sadece annem ve ben biliyorduk olanları. Annem sanki hiçbiri gerçekleşmemiş gibi davranıyordu. Benim nefret beslemememi istiyordu. Ben ise anlatmamaya devam ettikçe birikiyordum. Nefretim ve intikam hevesim katlanıyordu.

Son ElHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin