buyurun, yarın
"Şeftaliden korktuğumu biliyor muydun?" Yüzümü buruşturarak soyduğu şeftaliye baktığımı görünce güldü.
"Neden?"
"Sürprizlerle dolu çünkü."
Soymayı bırakıp kaşlarını çatarak bana döndü. "Nasıl yani?"
"Dışı ne kadar güzel durursa dursun içinden her şey çıkabiliyor."
Kaşları alayla havalandı. "Kurttan mı korkuyorsun?"
Ürperdim istemsizce. Bu onu daha çok güldürmüştü. "Düşüncesi bile kötü."
Kafasını iki yana sallayarak gülerken önüne dönüp soymaya devam etti. "Asıl sen sürprizlerle dolusun," dedi başı eğik olduğu için boğuk çıkan sesiyle. Bir şey söylememi beklemeden "O zaman birisi soyunca yiyebilirsin?" dedi soru soran bakışlarla.
Dudağımı büzüp kafamda tarttım olasılığı. "İçini görürsem neden olmasın."
Ayaklarını bagajdan aşağı sarkıtmayı bırakıp bağdaş kurdu ve bedenini bana çevirdi. "Aç bakalım ağzını."
Uzattığı dilimden kaçıp kucağında duran tabağa bakmaya çalıştım. "Önce bakmam lazım."
"Beni izleyeceğine soyarken baksaydın," dedi omuz silkip uzatmaya devam ederken. Tuttuğum nefesimi bıkkınlıkla bırakıp ağzımı açtım. "Aferin oğluma," dedi abartılı bir gururla. Lokmamı çiğnerken gülmeme engel olamamıştım.
Bir diğer dilim için tabağa uzandığında gördüğüm manzarayla ağzım açık Yarın'a baktım. "O ne lan öyle?" Yarısı çürük olan şeftaliyi ortadan bölmüş, çürük olmayan tarafını kesip veriyordu. Lokmamı çiğnemeyi bırakıp hızla yuttum ve minibüsün içinde su aramaya koyuldum. Küçücük yerde yer yarılmış içine girmiş gibi bulamıyordum bir türlü.
"Çürük olmayan kısmından veriyorum ama."
Midem bulanmaya başlarken dönüp ölümcül bir bakış attım. "Bana su bul." Uzattığı şişeyi elinden kapar kapmaz bagajdan zıplayarak indim ve ağzımı çalkalamaya başladım. Kalan suyu da tek yudumda bitirdim. "Ayıp ayıp," dedim tekrar yanına otururken. "Biz sana burada hayat memat meselesi güvenelim, senin yaptığına bak."
Kıkırdarken bakışlarını tabaktan kaldırmadı. Yanındaki poşete boşalttı pislikleri. Bir diğer şişeyi açıp tabağı yıkadı. "Bak, tertemiz oldu," dedi tabağı gözümün önüne çıkartıp. "Şimdi yeni bir tane soyacağım. Bu sefer bana değil de ona bak." Asılmış suratımla kafa salladım. Ağzımın her yerinde böcek var gibi hissediyordum. Dediğini yapıp yavaş hareketlerle soydu, ortadan ikiye böldü ve dilimlemeye başladı. Diğerinden açık ara farkla güzel duran dilimi elinden alıp inceledim bir süre. Ağzıma attığımda Yarın'a yaklaşıp kulağının dibinde şapırdatarak yemeye başladım. Elinin tersiyle omzumdan iterken güldü. "Elimde bıçak varken yapma bence."
Omuz silktim sırıtırken. "Ödeştik."
Meyvemizi yerken yolun kenarına park ettiğimiz minibüsümüzün yanından geçen arabaları izledim. Bir tanesinin penceresinden küçük bir kız hevesle el sallamıştı, gülümseyerek karşılık vermiştik.
Yarın annesinin açık adresini bulmuştu. Uzatmayıp bir an önce gitmek için uçağa binmek isteyen Yarın'ı ikna edişim sonucu bir minibüs kiralayıp çıkmıştık yola. Stresini azaltır diye düşünmüştüm. Düşündüğüm de oluyordu. Dünkü heyecanı yoktu üstünde. Ağzını bile açmayıp neler olabileceğini hayal edişine son vermişti. Bugün gülüyor, güldürüyordu. Heyecanı hala vardı elbet ama her zamanki haline dönüşüne seviniyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Son El
Teen FictionHer kurbağa öptün diye prens olmaz; kral da olabilir. NOT: Eşcinsel karakterler içerir.