Bu çocuğu neden bu kadar sevdiğimi bilmiyorum ama çok güzel ya
Hiç birisinin durduk yerde hayatınıza girip kalbinize çöktüğü oldu mu? İnatla kalkmadığı? Hatta siz farkında bile olmadan yavaş yavaş orayı evi yaptığı?
İşte Yarın tam olarak bunu yapıyordu. Birkaç gün sonra cinayet işleyecek olsam dahi düşünebildiğim tek şey bu olmuştu.
Ve işin kötü tarafı buna izin verdiğim için, böyle bir zamanda yanıma aldığım, onu tehlikeye attığım için kendime kızabiliyordum sadece. Durmadan yanına gittiğim, teklifini kabul ettiğim için kendime kızıp duruyordum. Yakınmamın olanı değiştirmeyeceğini biliyordum, artık ne olursa olsun gitmesine izin vermeyeceğim gibi.
Çadırdan sesler gelince saatime baktım. Bire geliyordu.
Hızla ayaklanmama karşın yavaş hareketlerle girdim çadıra. Kapalı gözlerinden akan damlalar parlıyordu loş ışıkta. "Yarın," diye fısıldayıp yanına oturdum. Uyuyordu. Sesi çıkmıyordu artık. Sadece gözyaşı vardı.
Saçlarını terlemiş alnından uzaklaştırdığımda kırpıştırarak açtı gözlerini. "Erkin," dedi kaşlarını çatarak.
Sesimi elimden geldiğince yumuşattım. "Kabus mu gördün?"
Saçlarını serbest bıraktığımda sırt üstü uzanıp yukarıya çevirdi bakışlarını. "Babamı gördüm," dedi ellerini gözlerine yaslayıp gözyaşlarını silerken. Sonra yatmayı bırakıp oturma pozisyonuna geçti. Güldü sessizce. "Uzun zamandır hatırlamıyordum."
"Özür dilerim," dedim ne diyeceğimi bilemeyerek.
"Yok, önemli değil." Gözleri dolunca yutkunup yeniden yukarıya baktı ama ağlamasına engel olamadı. Suratını ekşitti akan yaşlarla. Yanına iyice yaklaşıp sarıldım. Başka bir şey yapamıyorum çünkü.
Yüzünü boynuma gömerken belime sarıldı. Bir kolumu omzuna dolayıp elimi saçlarına attım. Hıçkıra hıçkıra ağlıyordu artık. Ağlamasına dayanamadığım insanlara, Çağ ve annemin olduğu gruba, bir yenisi eklenmişti.
Yanağımı kafasına yasladım, sarsılan bedenini daha sıkı kavrayarak.
Birbirine dolanmış bedenlerimizi yatırdım Yarın'ın ağlaması hafifleyince. İç çekişleri kalmıştı geriye. Göğsüme biraz daha sokuldu. Bazen bir bebek kadar savunmasız oluyordu ve bunu çok seviyordum.
"Kokunu çok seviyorum," dedi kısık sesle. Beni şaşırtmayı hobi edinmişti bugünlerde. Hangi amaçla bunları yaptığını, söylediğini bir anlasam karşılığını verecektim ama öylesine söylüyor da olabilirdi. Aklına geleni söyleyen bir insandı. Benimle aynı şeyleri hissetmiyor olabilir, konuşmayı kesebilirdi. Ve ben her ne kadar kendime korkmayacağımı söylüyor olsam da bunun gerçekleşmesinden ölesiye korkuyordum.
Büyümüş gözlerimle ona bakarken kafasını sakladığı yerden çıkardı. Bakışlarımı görünce güldü kısaca. Başka bir şey söylemeyeceğini fark edince pes ettim. Tuttuğum nefesimi yavaşça saldım alnımı onunkine yaslarken. Gözlerim kapanmıştı refleks olarak. "Kafamı karıştırıyorsun, yapma," diyebildim sadece. Yorulmuştum. Tanıştığımızdan beri böyle şeyler yapıyordu ama hiçbir zaman amacını açıkça belli eden bir harekette bulunmamıştı. Ne hissettiğini çözmeye çalışırken kafayı yiyecek oluyordum.
"Erkin," dediğinde mırıldandım ama pozisyonumu bozmadım. "Bana bakar mısın?" İkiletmeden aramıza ufak bir mesafe koydum yüzünü görebilmek için. "Bunu söylemeyi düne kadar düşünmüyordum," dedi göğsümde birleştirdiği ellerine bakarken. "Ama olayların ciddiyetini görünce bir sonraki gün yanımda olamayabileceğini anladım. Ve ben," mavilerini benimkilerle buluşturdu, "bunu hiç istemediğimi fark ettim." Dudaklarını yalayıp iki saniyeliğine kaçırdığı bakışlarını yeniden bende durdurdu. "Dürüst olacağım, sana karşı ne hissettiğimi tam olarak bilmiyorum. Ama benim bile umursamamayı başaramadığım bir şeyler var. Bilmiyorum, böyle sarıp sarmalaman çok hoşuma gidiyor. Şu an sanki hiçbir şeyin önemi yok gibi geliyor. Açlıktan ölene kadar yatabilirim bu şekilde." Kırpıştırıp durduğu kızarmış gözleriyle bakarken dudaklarım kıvrılıyordu. Atan kalbimin hızını ellerinde hissettiğini biliyordum. Bense onunkini hızla inip kalkan omuzlarından anlıyordum.
Fazla olmayan mesafeyi kapatmak adına yaklaştığımda o da aynısını yaptı. Şu zamana kadar sadece öpüşme geçmemişti aramızda. İlla ki devamı geliyordu. Ki zaten amacımız onu başlatmak oluyordu.
Bu ilkti. Evet, öpücüklerimiz her seferinde daha duygu yüklü oluyordu ama bu hepsinden fazlaydı. Duygu, taşıyordu adeta.
İkimizde gülümseyerek ama gözlerimiz dolu ayrıldık. Ben onu bir daha görmeme olasılığımı düşünüyordum. Büyük bir işe kalkışıyorduk. Ama onun neden böylesine üzgün göründüğünü bilmiyordum. "Ben ne hissettiğimi biliyorum," dedim yutkunarak. "Yarın." Adını yalvarırcasına söyleyince kaşları çatıldı. "Sen katılma ya. Ne olursun, uzak dur. Otur evinde."
"Dalga mı geçiyorsun?" dedi elleri yakamı sararken. "Şu saatten sonra ne dersen de, yardım edeceğim."
"Yarın..."
"Hayır, Erkin. Kendi kararlarımı verebilecek kadar büyüdüm," dedi gülerek.
Derin bir iç çektim. "Şunu bir atlatalım da biliyorum ben yapacağımı."
"Ne yapacaksın? Üste mi geçeceksin?" Gülmemek için alt dudağını dişleyişini izledim. Başına bir şey gelirse ne yapardım, cidden bilmiyordum. "Uyuyalım haydi, çok geç oldu," deyip kıpırdanarak iyice sokuldu kollarımın arasına.
Sadece beş saat sonra uyanacak olmamazı umursamadan çenemi kafasına yasladım ve kokusunu içime çeke çeke huzurla uyudum.
x
"Neden uyandırmadın?"
Kucağındaki krakeri bırakıp gülümseyerek bana baktı. "Günaydın." Yanına adımlayıp duvardan aşağıya bir bakış attım. "Alarma ben uyandım. Dün sen geç yatınca biraz daha uyu diye uyandırmadım."
Suratıma bir gülümseme yerleşirken bunu göstermemek için yanına, yere oturdum. "Var mı bir hareketlilik?" Saat sekize geliyordu, uyanmış olabilirlerdi.
"Adamlardan birkaçı çıktı evden." Kafamı salladım montuma sarınırken. Hava dünden daha soğuktu. "Al," dediğini duymamla üzerimde bir ağırlık hissettim. "Soğudu hava." Dönüp baktığımda bardak uzatıyordu.
"Teşekkür ederim." Dumanı tüten bardağı ellerim arasına alıp omzumdaki battaniyeyi çekiştirdim. Minnet dolu gülümseyişime dudağının kenarını kıvırarak karşılık verdi. "Aşağıya mı indin?"
"Altıya alarm kurunca bu saatte kimse uyanmamıştır deyip gittim geldim. Kimse görmedi, merak etme."
Hülyalı hülyalı bakmayı bırakıp dün onun yaptığını yaptım, kafamı bacağına yasladım. "Eve bak," dedim gülerek. Bana baktığını anlayabiliyordum. Ne kadar öyle durduğumuzu bilmiyordum ama elinin on dakikadır saçlarımda olduğunu biliyordum. "Kafamı esir alarak ne yapıyorsun?"
Alaylı sesimi duyunca kendine gelmiş gibi hızla çekti elini. "Farkında değilim," dedi zorlukla gülerek. "Koruma iç güdüsü."
Kaşlarımı kaldırıp dudağımı büzdüm. Bakışları yeniden aşağıya yönelince eski pozisyonumu aldım. Birimize bir şey olursa bunları Selen'i özlediğimden bile çok özleyecektim. Ona karşı olan duygularım yoğun olduğundan mıdır yoksa henüz taze olduğundan mıdır bilmiyordum ama çok güzel hissettiriyordu. Mayışıyordum adeta.
Barbaros yine sekizde gelince daha fazla beklemeyip geceye doğru ayaklandık. Her şeyimizi toplayıp kenarlardan yürüyerek eve gittik. Kapıyı açan Çağ heyecanla parmak uçlarına yükselmişti. "Evet?"
"Basıyoruz."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Son El
Teen FictionHer kurbağa öptün diye prens olmaz; kral da olabilir. NOT: Eşcinsel karakterler içerir.