İyi günler ahali
Kafamı ağaca yaslarken uzakta da olsa oradan oraya savrulduğunu görebildiğim dalgaları izledim. Bacaklarımı kendime çekip yanağımı dizlerime yasladım daha rahat izlemek için. Esen rüzgar ürpertip kollarımı bacaklarıma sarmama sebep olmuştu. Bu soğuk aralık gününde gecenin onunda dışarıda oturmak çok mantıklı bir hareketti, biliyorum.
Sabah Çağ ile yaptığımız konuşma tekrar tekrar oynuyordu beynimde. Onun büyüdüğü ortam sevgi ve ilgi doluyken nasıl bu kadar umursamaz olduğunu bilmiyordum. Elbette Selen'in ölmüş olmasını bu kadar kafaya takmamasına seviniyordum. Olup biten ve geri alınamayacak şeyleri düşünüp düşünüp kendine, etrafına kızan insanları oldum olası sevmezdim.
Öte yandan zekası ve kas gücü işime yarayacaktı, bundan adım kadar emindim. Tek korkum ona bir zarar gelmesiydi. Gücüne duyduğum şüpheden değildi. Başına gelecek en ufak şey benim suçum olacaktı. Kaldı ki ciddi yara aldığında kendimi affetmeyeceğimi biliyordum.
Buharlı nefesimi dışarıya bıraktığım sırada bir el saçlarımı dağıttı. "Yollarımı mı gözlüyorsun?"
Gülen suratını görünce gülümsedim istemsizce. "Ya, ne demezsin."
"Aşıksın, itiraf et," dedi yerin soğukluğunu umursamadan karşıma bağdaş kurup oturarak.
"Çok," dedim o'yu uzatarak.
"Biraz daha parkın ortasına girseydin de hiç bulamasaydım seni," dedi dalga geçen sesiyle.
"Bulamasınlar diye." Kafamı sonunda kaldırıp suratını daha iyi görebildiğimde yavaş yavaş silindi gülümsemesi.
Ellerini kucağında birleştirip kaşlarını çattı, ilgiyle yüzümü incelerken. "Sıkıntılı gibisin."
Onayladım bir baş hareketiyle. "Uzun zamandır içimde tuttuğum şeyler patlak verdi." Pantolonumun diz kısmını tırnaklarken kısa bir bakış attım gülümseyerek.
Elini elimin üzerine kapattı. "Anlat diye zorlamak istemiyorum. Sadece, yanında olduğumu bilmeni isterim." Dudaklarım minnetle kıvrıldı yorgun gözlerim mavilerinde gezerken. Elini kendine çekip sırıttı. "Nereye götüreyim seni?"
"Kapanmayan yer var mıdır ki?"
"Vardı vardır," dedi ayaklanıp pantolonunu çırparken. "Çok kalmayalım dışarıda." Kaldırmak için elini uzattı. "Motorum hemen şurada." Yan yana yürürken bu bonkörlüğün nereden geldiğini düşünüyordum. Kız arkadaşı gelene kadar gayet mütevazi bir hayat yaşıyordu. Sonra nereden geldiğini anlamadığım deri ve şu an giydiği gibi süet ceketlerle gezmeye, önümde tüm asaletiyle bizi bir yerlere götürmek için bekleyen gecenin karanlığı renginde bir motor sürmeye başlamıştı.
Motor lüks bir kafenin önünde durunca iyice meraklanmıştım. "Motor falan, hayırdır?" diye saçma bir cümle kurdum gülerek.
"Motor hep hayalimdi, para biriktirdim ben de. Elisa da yardım etti." Kapıyı açıp geçmem için beklerken kaşlarımı çatınca "Ailesi zengin," diye açıklama yaptı.
"Anladım," diye mırıldandım sipariş vermek için kasaya yaklaşırken. Sıranın bize gelmesini beklerken cebimdeki ellerimi çıkarıp ona döndüm. "İçecek alıp dışarıda yürüsek olur mu?"
"Bugün senin günün," dedi gülümseyerek. Gülümsemesi bulaşırken gelen öpme isteğini alt dudağımı dişlerimin arasına alarak engelledim. Siparişlerimizi verip ayakta bekledik. Soğuk havadaki motor seyahatinden sonra girdiğimiz kafenin ılık havası yeni yeni ısıtırken titreme yokladı bedenimi. "Üşüdün mü?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Son El
Teen FictionHer kurbağa öptün diye prens olmaz; kral da olabilir. NOT: Eşcinsel karakterler içerir.