12- 1

6.3K 340 68
                                    

Şu Erkin'in internetteki fotoğraflarını tükettim şimdi instagramına sardım -bayağı bayağı iki hesabının da ilk fotoğrafına kadar indim- sonra bir baktım bununla Yarın'ın fotoğrafları var -multide olduğu gibi- dedim elim değmişken Yarın'a da bakayım gece üç buçuğa kadar tüm fotoğraflarına baktım ikisinin

Yaşam savaşı verdim.

"Ciddi ciddi iki gün burada mıyız şimdi?"

"Ben bakarım, gitmek istersen," dedim dürbünü suratımın önünden indirip.

"Yok da ne yapacaksın? Gözlem yapacağız dedin ama ne kadar?"

"Selen bir defasında babasının ne olursa olsun eve sekizde geldiğini söylemişti. O saatten sonrasını hep birlikte geçiriyorlarmış. Adam tapıyordu kızına lan," dedim dalgın dalgın eve bakarken. Silkelendim hemen sonra. "İşte hala öyle mi yoksa kafasına göre mi girip çıkıyor, ona bakıyorum."

"Anladım," dedi dirseklerini duvara, yanağını ise avuçlarına yaslayıp. Geriye attığı kalçasına kayan bakışlarımı dudaklarımı ısırarak kaçırdım. Satılık, üç katlı bir villanın çatısında, aramızda bir ev mesafe olacak şekilde Barbaros'un evini dikizliyorduk. Bizi çok az da olsa görme ihtimali olan üç kişi vardı ki onlar kafalarını bizim olduğumuz tarafa çevirseler dahi saklanacak zamanı rahat rahat bulurduk. Bu yüzdendi rahatlığımız. "Şu araba onların mı?"

İşaret ettiği yere döndüm hızla. Siyah kabaca bir araba avlu kapısının önünde durdu. İçine baktım ama aradığım sıfatı göremedim. İki dakika sonra gitmişlerdi zaten.

Kafamı iki yana sallayıp serbest bıraktım boynuma asılı dürbünü. Yanıma çektiğim sandalyeye oturup yüzümü sıvazladım. "Adam içeride mi dışarıda mı onu bile bilmiyoruz."

Dürbünü alıp o bakmaya başladı bu sefer. Kafamı geriye atıp gözlerimi dinlendirdim. Yaklaşık bir saattir buradaydık. Ve şu zamana kadarki tek eğlencemiz az önceki araçtı.

"Erkin, ben sıkıldım. Ne gelen var ne giden."

Başımı salladım aşağı yukarı. "Sen otur, ben bakarım."

"Yok, yok. Telefonumun da şarjı bitti zaten. Sen dinlen." Gülümseyip kollarımı önümde birleştirdim kafamı arkaya atarak. Bacaklarım ağrımıştı. Öyle ne kadar durduğumu bilmiyordum ama Yarın dürterek uyandırdı. "Birisi geldi."

Kaşlarımı çatıp ayaklandım. Uzattığı dürbünü alıp gözüme yaklaştırdım. Siyah, limuzin benzeri araba kapıdan girdikten sonra adamlarının açtığı kapıdan indi. Bahçenin içini görecek kadar yüksek bir bina bulduğumuz için sevindim o an. "Geldi." Dürbünü yeniden ona uzattım. "Zaten anlarsın kim olduğunu ama yine de söyleyeyim. Sarışın olan." Etrafındaki tüm adamlar esmer ya da kumraldı. Ciddi anlamda sarı sarı parlayan tek kişi oydu. Gerçi yaşlanmanın getirisiyle sarılarına beyaz karışmıştı ama yine de sarışındı.

Yarın orayı izlerken kolumdaki saate baktım. Sekize üç dakika vardı. Belki de Selen'i yahut hiç değilse anısını yaşatmak için rutinine devam ediyordu. "Eve girdi."

"Biraz daha bekleyelim. Tekrar çıkarsa diye."

On beş dakika sonrasında hala kapıyı gözlerken "Sakalların uzamış," dedi kısık sesle, düşünüyor gibi. Hava iyice kararmıştı ama evlerin hemen önündeki direkler yolları ve yüzlerimizi aydınlatıyordu. Refleks olarak elimi yanağımdaki kısa tüylerden geçirdim kafamı sallarken. "Sakal insanı nasıl bu kadar değiştiriyor, aklım almıyor."

Dürbünü çekip ona baktığımda beni izlediğini gördüm. İki gündür evde oturup bir şeyler düşünüyorduk. Dolayısıyla tıraş olmayı akıl edememiştim. Ama o da edememişti. Onun da sakalları çıkmıştı. "Aynada hiç kendine baktın mı bugün?"

Son ElHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin