Başlangıç

123 9 0
                                    

2 Kasım 2018- Cuma

"Köprünün iki yakasında bir adım sen yaklaşıyorsun bir adım ben söyler misin hangimiz ilk atlayacak üzerinde cesetler olan boğazın derinliğinden ?"

Soğuk her yerdeydi. Aylardan Aralıktı ve biraz sonra yağmur bastırmaya başlayacaktı. Genç adam Polis Okulu' nun ara tatilinden eve gitmek için arabasına bindi. Mutlu ve huzurluydu. Arabayı çalıştırmadan önce çok sevdiği müziği açıp okulun önünden ayrılmak için gaza bastı. Polis okulu' nun üçüncü senesinin ilk dönemi çok hızlı geçmişti. Babası ve annesini özlemişti, tek kardeş olduğundan babası ona daha yakın gelmişti, çocukluğu İstanbul'un Anadolu Yakası'da geçmişti. Şu an Avrupa Yakasından Anadolu Yakasına doğru gidiyordu. Bir süre çalan müziğe eşlik etti. Otoyolda ardında kaç ağaç bıraktı bilmiyordu fakat biraz sonra bu ağaçlar; ardında bırakılan izlerin bir parçası olur nitelikteydi. Deri ceketinin cebindeki telefon çalan müziğe inatla biraz daha yüksek tonda çalarak titredi. Yoldayken telefonda konuşmayı sevmezdi. Arayanın babası olduğunu görünce yüzüne kocaman bir gülümseme yerleştirdi, gülünce o lacivert gözleri kısılıyordu. Müziği kapatıp telefonu açtı.

"Baba" dedi neşe dolu sesi ile, saniyeler dahi geçmeden bir kadın sesi ve onun arkasında ambulans sesleri doldurdu o genç adamın kulaklarını. "Yonca ve Selçuk Atay'ın yakını ile mi görüşüyorum?" dedi kadın. Genç adam hemen "Evet, evet ben oğluyum Çınar Atay" dedi panikle. " Babanız ve anneniz şu anda Akmerkez Hastanesine kaldırılıyor. Size bu haberi vermek istemezdim ama..." diye devam ederken sadece dinliyor, yolda önüne düşen şeritleri takip ederek neye uğradığını şaşırıyordu. Ruhu artık bedenini kontrol etmiyor. Edemiyordu...
Genç adamın kulaklarına karşıdaki kadının bir tek şu sözleri beynini tırmalıyordu." Anneniz öldü babanızın durumu kritik..." Birden boşalırcasına o lacivert gözlerinden yaşlar akmaya başladı. Boğuk çıkan sesi aynı zamanda titrek çıkarak bu olanlara anlam yükleyemiyordu. "Kim , Nasıl?" dedi. Ahizedeki kadın zaman dahi geçmeden cevap verdi. "Silah yolu ile vurulmuş anne ve babanız, annenizin tam kalbine isabet ettiğinden cesedini hastanedeki morga kaldıracağız, babanızın ise ciğerlerine isabet etmiş çok kan kaybettiğinden bir an önce gelmelisiniz..." diyen ses arabayı sürmekte olan adamın " Tamam" diyen yıkılmış sesinden sonra telefon görüşmesi bitmişti. Küçüklüğü geçti gözlerinin önünden anne ve babasının siluetleri gözlerinin önüne geldi.

Ölüm; Gökyüzündeki yıldızları dolunaydan ayırmak, en sevdiğin oyuncağını kaybetmek, çiçeğin yapraklarını kendi özünden koparmak, bir çocuğu böyle bir dünyada sırtını yaslayacağı bir insan bulamadan ailesinin ölmesi; o çocuk için bu dünyadaki yalnızlığın vurgusudur. Genç adam sağ kolu ile yüzünü silmeye çalıştı. O sırada ne yapacağını bilmiyordu. Nasıl davranacağını, ne düşüneceğini, kimi araması gerektiğini... Sadece şu anın gerçek olmadığını ve dünyanın bir anlığına durmasını istiyordu. Aniden dengesini kaybetti ve direksiyonu sağa doğru kaydırdı. Elleri sertleşip gözlerindeki iris bir an için büyüdü fakat araba ağaca çarptı. Başındaki sızıyı aldırmadan kafasını kaldırdı. Ön camın çatlayan kısmına ve onun ardındaki dumana baktı... Bir süre sonra beynindeki düşüncelerle beraber gözlerini o ölüm kokusunun bıraktığı karanlığa emanet etti.

Acı bir insan ruhunun portreye çizilmiş haliydi. Her insanın yaşamış, hissetmiş, gözyaşlarına dökmüş bir ağrıydı. Yanıyor, bir zaman sonra külü kalıyordu, o kül soğuyor fakat kaybolmuyordu. Ambulans sesi kulaklarını doldurdu, narkozla bayıltıldı, başındaki ufak yaraya dikiş atılıp yara bandı yapıştırıldı son olarak herhangi bir baş ağrısı için iğne yapıldı. Genç adam Akmerkez hastanesine kaldırılmıştı. Bir saatlik uyku sonunda gözlerini açtı. Deli gibi kabuslar görmüştü. Serum takılan sağ elini başına götürmek istedi gözlerini daha henüz aralayamamıştı. Elini havaya kaldırdığında ve sağa doğru yüzünü çevirdiğinde hastane odasında olduğunu anlayıp bir an anne ve babasını, arabada olanları hatırladı. Yataktan doğruldu, beyaz çarşafı yatağın diğer tarafına fırlattı. Siyah botlarını ayaklarına geçirmeden önce elinin üstünde ki serum kablosunu söküp yere fırlattı. O sırada siyah saçlı bir hemşire odaya girdi ama genç adamın umrunda değildi o sadece babasını görmek, buradan kurtulmak istiyordu.
Her şey çok hızlı gelişti. Genç adam kendini kaybederek hastane koridorunda bağırmaya başladı, oradan oraya gidip geliyor, sorular soruyor, ağlıyor, elini yumruk yapıp duvarlara vuruyordu. Orta yaşlarda bir kadın ve yanında bir genç kız adamın yanına yaklaştı. Genç kız annesine ona yardım edeceğini söyleyip kadını uzaklaştırdı. Yere çökmüş genç adamın yanına oturup onunla konuşmaya çalıştı fakat daha demin deliler gibi bağıran adam susmuş sadece kendi bedenine sarılmış hıçkırarak ağlıyordu. Genç kız önlerinden geçen az önceki genç adamın odasına giren hemşireyi durdurdu. Ona genç adam hakkında bir kaç soru sorduğunda o yüzden bu halde olduğunu görüp yeniden onun yanına oturdu ve kafası eğik olan genç adamın başını eli ile kaldırıp yüzüne bakmasını sağladı. Genç kız ilk defa böyle güzel gözlerle karşılaşıyordu. Genç kız bir an o lacivert gözlere aşık oldu. Narin sesi ile" Annen ve baban onlara götüreceğim. Gelir misin?" dediğinde ellerini genç adamın soğuk ellerine götürdü. Soğuk elleri genç kızın sıcak ellerinin tam zıttı idi. Onu yerden kaldırmadan önce kendisi kalktı. Beraber morg odasına doğru geldiklerinde kapıdan içeri girmeden önce genç kız genç adama sarıldı.

Kız nedense güçlü durması gerektiğini hatırlatmak istiyordu ve ona karşı içinde belli belirsiz kıpırtılar oluşmuştu. Birkaç dakika öyle kaldılar. Genç adam eşlik etmedi. Bir kaç adım geriye çekildi. "Güçlü durmanız gerek . O gözlerinize hiç ağlamak yakışmıyor doğrusu." dedi. Sanki roller birbirine kıyasla değişiyordu. Genç adam uzun aradan sonra kısık ve boğuk sesi ile konuşmaya başladı. " Peki intikam, intikam da yakışıyor mu?" dediğinde kızın duyması neredeyse imkansızdı. Genç kız o sırada morgun kapısını çoktan açmıştı.

🍁🍁🍁🍁🍁
Bu hikayemi 10. Sınıfa giderken yazmaya başlamıştım ve bir aralar paylaşmıştım 2 hafta yayınlamış bayağı bir okuyucu kitlesiyle karşılaşmıştım fakat sonra hikayeyi silmeye karar verdim. Bir gün fark ettim ki ne olursa olsun yazmaktan vazgeçemiyordum. Aradan neredeyse 2 yıl geçmesine rağmen bu kitabı tekrar yazmaya karar verdim. Önceden oluşturduğum kurguyu kesinlikle silmedim ve ona göre devam edeceğim. Önceden bu hikayeyi okuyan okuyucularım merak etmeyin bu hikayeyi bu sefer silmeyeceğim bu sefer size sürpriz yapıp yeni bir hikayeyle bile karşınıza çıkabilirim. Bu kitap benim için çok değerli yazdığım zamanlarda Çınar'ı yanımda hissediyorum. Ve sevgili okuyucularım bu kitabı okurken kitaba da gözünüz gibi bakacağınızdan sizlere güveniyorum. 🤗

Beni Böyle HatırlaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin