-Günahın sesi sessiz sevmek...
3 Mart 2019-Pazar
Mavi bir duvara siyah şeritler çekilmiş her bir şerit kurallarla dolu olan bir odaya gidiyordu. Yavaş adımlar boş olan koridorda tok bir ses bırakıyordu. Beyaz zemin kızın giydiği çamurlu siyah botlarla arkasında izler bıraktı. Ayak izi değildi bunlar bir özlemin bıraktığı ufak kırıntılardı. Ayağı bir an bataklığa saplanıp başka bir dünyanın içine giriyor gibi hissetti.
Kulağımda yankılanan sesle beynimde dolaşan kız gözlerimin önünde yavaşça silindi. Telefonum çalıyordu. Hiç bakmadan paltomun cebinden çıkararak cevapladım.
"Efendim" dedim narin sesimle. Sesim boş olan caddede sahipsiz gibi çıkmıştı. Karşıdaki ses bir süre sonra bağırarak konuşmaya başladı.
"Neredesin sen yine Mısra?!! Eve gelmen gerekiyor saatin kaç olduğundan haberin var mı?" derken telefonu kulağımdan uzaklaştırdım. Her gün neredeyse aynı saatte arayıp bu soruyu sormaktan bıkmıyordu. Ben okul çıkışı biraz takılır daha sonra eve geç giderdim. Bir buçuk aydır bu böyleydi.
"Abla... Gelirim ama biraz geç kalacağım." dedim.
"Geç falan kalamazsın senin-" demesine izin vermeden kapattım. Şimdi binlerce defa arayacaktı, o yüzdem tamamı ile telefonu kapattım cebime koydum. Ailede tamı tamına beş kişiydik, bundan bir buçuk ay önce babamın çocukluğumun geçtiği parkta intihar etmesi beni onun öldüğüne inandırmıyordu. Babamla mutluydum ben fakat bu olanlar babamın yapmayacağı, yapamayacağı bir şeydi. Bir buçuk aydır her gün bu parka geliyordum, artık sarmaşık caddesindeki herkes beni tanıyordu. Özellikle babamın öldürüldüğü gün bana bir tehdit gibi geliyordu. 29 Ocak 2019, On sekizinci yaşımın ölü bedeni babamdı. Tanıdığım yeşil gözlü adam kara toprağın içine hapsolmuştu.Yağmur yağmaya başladığında parkın kapısının önünde durdum, ilk sevgilimi kaybettiğim yer. Demir parmaklıklara dokundum. Sıcak ellerim aksine soğuk olan demire meydan okuyamıyordu. Kanıma saplanıyordu sanki ölümün iğrenç süsü. Yüzümdeki yağmur damlalarına karışıp, gözümden bir yaş düştü. Parktan içeri girdim ve ardımdaki demir kapıyı kapattım. Hiç kimse yoktu. Salıncaklar rüzgar yüzünden hafifçe sallanıyordu, aynı zamanda gıcırtılı bir ses çıkarıyordu. Kaydıraklar boştu. Hatıralarım geçmişe doğru sürüklendi ve beş yaşındaki çocukluğumun kaydırağın tepesinden kaydığı, ardından babasının kucakladığı anı gördüm. O adam benim babamdı, o küçük kız bendim. Bir damla daha düştü buz tutmuş yüzümden kayarak. Sessizlik...
Kaydırağın önündeki banka oturdum. Çantamı yan tarafa bıraktım. Kumun içinde bir oyuntu ve içine birikmekte olan yağmur suyu vardı. Ben oraya babamla beraber yaşayacağım kaleden evi yapmıştım. Yıkılmıştı... Hıçkırdım... Ayağa kalktım. Önüme düşen gölgeye alayla güldüm. Salıncağa doğru gidip tekme attım geri bana çarptığında yere, kumdan oluşmuş çamura düştüm. Bağırdım " O benim babam" diye. O kadar çaresiz hissediyordum ki beynim benliğime aykırıydı. Yağmur sağanak halinde yağmaya başladı. Artık psikolojimin bozulduğuna emindim. Çamurun içinde bacaklarıma kapanarak kollarımla bedenimi sarmaladım.
Parkın ortasında hıçkırarak ağlıyordum, hiçbir şey umurumda değildi. Yarım saate yakın öylece durdum daha sonra bir ayak sesi duydum. Biri geliyordu. Kafamı kaldırdığımda sokak lambasının yansımasıyla asker yeşili bir çift bot gördüm. Hayal mi görüyordum bilmiyorum... Boğuk çıkan sesimle" Git buradan" dedim. Eğildi, önüme düşmüş ıslak saçlarımı geriye doğru attı. Yüzünü daha net gördüğümde inanamadım "Her gün buraya gelip ağlama artık" dedi. "Sen" dedim şaşırarak. Gözlerimin büyüdüğüne ağzımın şu an açık olduğuna emindim. Onun yüzü ise ifadesizdi, çıkan sesin ifadesiz olduğu gibi. O lacivert gözlü, hastanede gözlerine aşık olduğum adamdı. Gözlerimi çamurlu ellerimin ters tarafıyla silip burnumu çektim. "Ne işin var senin burada?" dedim. Eğildiği yerden kalkıp, elini uzattı. Ben ise eline değil gözlerine bakıp sorduğum sorunun cevabını bekliyordum. O da aynısını yaparak gözlerimin içine ifadesizce bakınıyordu. Elini indirdi. "Kalk ayağa" dedi emir vererek.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Beni Böyle Hatırla
Teen FictionRuh bedenin ardındaki bir denizdi; kelimeler kifayetsiz, yaşam bir arzuydu. Ben ölümün kirli oyunu, Ben ölümün bir parçasıydım. Ay ışığındaki çömez kızın bakışları bana aitti. Herşeyin başladığı bu beyaz koridor ve sarmaşık parkında hayatımı mahvede...