2.Bölüm:"Katilin Doğuşu"

67 8 1
                                    

-Kalbim bir katilin ellerinde...

Acıyı kaça bölerseniz bölün yine de peşinizi bırakmıyordu. Hayatınızın mutlaka bir parçasında, mutluluğun sadece ufak parçaları bulunuyordu. Bir denizin ortasında bu ezgi parçası ile dans ediyorduk. Tebrik sözleri sıralanmıyordu bu yanıltıcı yalanlarda. Bu ufak ezginin son sükutunda sıralanan notalar, ölümün bana ağırladığı şekerlemelerdi. Yaralanan bir tenin sondan başlangıç izi, ufak kalıcı parçasıydı. Babam bir başkasını öldürmüştü, o rüya gerçekti. Geçmiş geri gelecektir demişti. Geçmiş nasıl geri gelebilirdi, bu rüya nasıl gerçek olurdu? Sinirle ellerimi sıktım. Bedenim bu düşüncelerle kasılıyordu. Kafamı yukarı Çınar'a doğru kaldırarak " Olamaz, olmamalı" dedim hayal kırıklığı ile çıkan sesimle. Işıkları sönmüş bir şehirde kaybolmuş, etrafımda kimse yoktu. Parçalanmış bir vitrinin camından yansımama baktım. Yaralanmış, kirli üstüm, gözyaşlarım rimelin etkisiyle yüzümde izler bırakmıştı. Gözlerimin önüne serilen bu sahne kadar şu an çaresizdim. İlk baş katil olan babam ve babamın katili Çınar.

"Bana saf ayaklarını oynama, beni önceden tanıyordun." dedi üzerime doğru yürüyerek. Lacivert gözleri içindeki nefret duygusuyla koyulaşıyordu. İrislerinde ki beyaz ışık huzmesi daha çok parladığında korkum artıyordu. Yerde arkaya doğru sürünerek ondan kaçmaya çalıştım. "Ben seni tanımıyorum." dedim boğuk çıkan sesimle. Sırtım duvara çarptığında sağa sola bakınıp bir çıkış yolu arıyordum. "Bana yalan söyleme." diyerek üzerime doğru gelip açtığım mesafeyi kapatarak bağırdı. Buğulanan gözlerimle gözlerine baktım. O gözlerde bir katilin doğuşundan fazlası vardı. "Ben sana..." dedim yutkunarak, cevap vermiyor cümlemi bitirmemi bekliyordu. Ben sana nedensizce güvenmiştim ama şimdi sen bana katilin ķızı olduğumu söyleyip iğrenen bakışlarına maruz bırakıyorsun diyemedim.

Söyleyecek yüzlerce kelime anlatılacak yüzlerce duygu vardı. Sessizliğimi koruyup gözlerinin içine bakmaya devam ettim. Bakışlarım çoğu şeyi anlatırken onun gözlerimde söyleyecek hiç bir şeyi olmayan bir kız izlenimi gördüğüne emindim. İnandığı ve inanmak istediği tek bir şey vardı... Benim babamın katil olduğu ve onun ailesini öldürdüğü düşüncesi, gözlerini bir sis gibi örten intikam duygusu gerçekleri görmesini engelliyor, benim suçsuz olduğuma inanmamasını sağlıyordu. "Ne yaptım?" dedim uzun süren sessizliğimin ardından cümlemi tamamlayarak. "Normal bir kurbanın sorabileceği sorular soruyorsun" dedi alayla ve devam etti tam önümde eğilerek. "Neden bu beni şaşırtmıyor. Şuradan başlayalım sen neden gerçekleri söylemiyorsun?" dediğinde sakinliğini korumaya çalışıyordu. Kurumakta olan boğazım nedeniyle yutkundum. "Sen neyin gerçekliğinden bahsediyorsun?" dedim. Eğildiği yerden kalktı. Arkasından silahı çıkardığında korkum içeriden yeterli miktarda kat sayısına çıkmıştı. Akşam bir meleğin kafesine hapsolmuşken şu anda o meleğin pençeleri altındaydım ve o biraz daha pençelerini kalbime batırırsa ölecektim. Sessizliğin arşa çıktığı ölüme yakın soğukluk gittikçe beni ürpertiyordu. "Benimle oyun oynama! Eğer oynarsan kuralları ben koyarım!" dedi sert sesiyle. Tetiği çektiğinde o tok sesi kaçıncı kez duydum. Çınar'ın ailesi için çekilmişti ilk önce, sonra babam için, şimdi ise ben... Bu gerçeklerden sonra yaşayabileceğimi düşünmüyordum. "Oynamıyorum. Öldür." dedim gözlerimi kapatarak. Kapattığım anda iki gözümden de düşen yaşları umursamadım. Kum saatinin yavaşça aşağı doğru dökülen taneleri, ruhumun ölüme doğru giden saniyelerini tek tek sayıyorlardı. Babamla beraber sandaldaki yolculuğumuz geldi aklıma, beraber balık tuttuğumuz o anlar... Babamın yeşil gözlerinin içi gülüyordu. Gülümseyerek az önce kapatmış olduğum gözlerimi açtım. Çınar hala silahı indirmemiş yüzümü inceliyordu. "Babama güveniyorum. Böyle bir şey yapsa bile sebebi vardır. Şu an sen beni öldüreceksen öldür. En azından ölmüşken bile babama güvendiğim gerçeğini bilip, düşmanımın kızı masum değil o da ondan taraf, o da bir katil dersin." dediğimde silahının kabzasını daha sert tuttu. Çalmakta olan kapının ziliyle bakışlarımızı kapıya çevirdik. Silahını indirip iri elleri kollarımı sertçe kavramasıyla dizlerimin üzerinde sürünmek zorunda kaldım. "Canımı acıtıyorsun! Bırak kolumu!" duymamazlıktan gelerek renkten renge giren kolumu tutmaya devam ederken salona girdiğimizde beni ilerideki koltuklardan birine fırlattı. Hızlı adımlarla uzaklaşarak dışarı çıkıp kapıyı kilitledi. Bacaklarımın ve bileklerimin acısına aldırmayarak ayağa kalktım. Sızlayan diz kapaklarımı ellerimle ovalarken aynı zamanda etrafıma bakındım. Bu dört duvar arasından çıkmalıydım.

Beni Böyle HatırlaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin