- Sen de benim gibi ulaşılmazlar da mısın? Yoksa ölümü içten olanlar gibi derin kalanlarda mısın?
Perdenin ardındaki gerçekler ne zaman gün yüzüne çıkacak şu anda yaşadığım kabus ne zaman bitecekti bilmiyorum ama içim sönmeyecek bir ateşle yanıyordu. İntikamımı alacağımı, başına dert olacağımı bilmesine rağmen beni bırakmıyordu. Nedenini bilmiyordum. Onun bir katil olduğu gerçeği hiçbir şekilde unutmayacak ve ne olursa olsun bu durumu değiştirmeyecekti.
Karanlığa boğulmuş etrafındakileri de karanlığa boğmaya çalışan bir canavardı.
Çınar Atay bir bataklıktı. Çevresindeki herkesi içine çeken bırakmayan üzerinde izi kalan bir bataklık. Gerçeği hiç bir zaman kabul etmeyen duvarlarının içindeki o temiz çocuğu da karanlığa boğan acımasız biriydi.
Çınar Atay benim beyazıma bulaşmış kara bir lekeydi. O benim katilimdi.
Yaklaşık olarak yarım saat önceki konuşmamızdan sonra yukarı çıkmıştım. Bana dolaptaki ufak tefek eşyaları çantaya koymamı söylemişti. Dolaptaki elbiseleri çantaya koyarken gözümdeki yaşları durduramıyordum. Her yaz geceleri Can ve ablamla beraber yaptığımız sohbetler, bahçedeki oyunlarımız, annemle beraber vakit bulduğumuzda mutfakta yemek yapmamız yani her şeyim evim, ailem, anılarım içim yanmış aynı zaman da yakmıştı.
Ateşle yanmış külü kalmış ama kalbimde hala yanıyordu.
"Aaah! Annem" Gözyaşlarım sicim gibi yanaklarımdan süzülürken durduramıyordum. Elim göğüs kafesime doğru giderken bu acıyı bir an taşıyamayacağımı düşündüm. Bacaklarım beni taşıyamazken yere çöktüm. İçim inim inim inlerken bir şey yapamamanın çaresizliği beni öldürüyordu.
"Hayır!"
Ayağım taşa gelse bu kadar içim yanmazdı. Beynim bir ara bana oyun oynayarak ailemi gözlerimin önüne getirdi fakat kısa sürmüştü.
"Affedin ne olur? Hepsi benim yüzümden. Gitmeyecektim o parka, yakalandığımda gelmeyecektim eve."
Yatağın kenarından tutunup ayağa kalkmaya çalıştım aynı zamanda yüzümdeki yaşları siliyordum. Bu işin peşini bırakmayacaktım. Aileme ne yapıldıysa hepsinin hesabını ödetecektim.
Çantanın fermuarını kapatarak aşağı indim. Merdivenin başında bekleyen Çınar kolumdan tuttu. Konuşacak halde değildim. Yüzümü incelemiş bunu fark etmiş ama bir kez bile yüzüne bakmamıştım. Beni sürükleyerek dışarıda duran siyah araca doğru götürdü ve arka kapıyı açarak binmemi bekledi. Bindiğimden kısa bir süre sonra Gürkan da geldiğinde aracı çalıştırdı. Çınar sola doğru saptığında Gürkan kafasını ona doğru çevirerek
"Nereye gidiyoruz?"
Ben dikiz aynasından Çınar'a bakarken oda gözlerini gözlerime dikti.
"Plan değişikliği"
"Ama yetişmemiz lazım."
"Yetişiriz, yetişiriz."
Kısa süre sonra benim oturduğum eve yaklaştığımızda gözlerimi tekrar dikiz aynasından Çınar'a doğrulttum.
"Eserini göstermeye mi gidiyoruz? Sen acımasız, pisliğin tekisin"
"Kes sesini!"
İçime akıttığım gözyaşlarımın şu an dışa vurmasını istemiyordum. O eve şu an da bakmak istemiyordum."
"Beni oraya götürme."
"Olur mu hiç 'evim evim' diyordun?"
Araç durduğunda gözyaşlarım kendini çoktan bırakmıştı.
"Yapma. Yapma sen de hiç mi duygu denilen şey yok"
"İn aşağı!"
Ellerimle saçlarımı geriye doğru atarak katilimin gözlerine baktım gözlerimde hazır akacak olan gözyaşı taneleriyle benim kolumdan tutup çekerek evin içine doğru sürükledi.
"Bırak, Çınar bırak"
Gözlerim anılarımı biriktirdiğim evime kaydığında dudaklarımın arasından bir çığlık bir inilti koptu.
"Evim."
Çınar kolumu bıraktığında koşarak içeri girdim.
"Anne" Her yer yanmış simsiyah olmuş bir umutla belki cesetlerini görürüm, belki yaşıyordur ihtimaliyle etrafa baktım.
"Can, abla" Bağırdım. İçimdeki bu yara bedenimdeki yaraları da eziyordu. En son odama geldiğimde yerdeki aile fotoğrafımız dikkatimi çekmişti. Elim titreyerek alırken artık sesli ağlıyordum. Bu çektirdiğimiz fotoğraf annemin o yıl içerisindeki tek tatilinde ve Can'ın yaş gününde çekilmişti. Bir bütün olarak çekildiğimiz son fotoğrafımız, son anımızdı. Enkazın ortasında kalmış tek canlıydım. Çınar tam önümde dururken ayağa kalktım ve fotoğrafı katlayarak cebime koydum. Gözyaşlarımı elimin tersiyle sildim ve yüzüne içimdeki acıyı bir nebze de olsa hak ettiği için tokat attım. Başı yana doğru çevrildiğinde
"Kendine gel Çınar! Sen burayı yakıp ailemi öldürdüğünde bataklığa bulaşmış Çınar'ı daha çok dibe batırıyorsun. Sen anneni babanı nasıl sevdin? Sen nasıl duygusuz, acımasız bir insansın! Sen seni seven aileni bile öldürürsün."
İğrenerek yüzüne baktığımda gözleri koyu bir ton aldı.
"Yeteer!"
Çınar Atay bir kez daha şaşırtmayıp öfkesiyle bağırmıştı.
"Ne yeter! Gece yanımda yatıp ağladığında uyumuyordum. Burası benim evim, anılarım Çınar. Burası benim kalbim. Bak şurada ki masada ben sabahladım. Dün gibi hatırlıyorum Can gelmiş benim durumumu sormuştu. Yukarıdaki balkonda sohbet ediyor, şurada ki bahçede koşturuyor, mutfakta annemle yemek yapıyor, ablamla kavga ediyordum. Babamı öldürdün, ailemi öldürdün sen benim hayatımı yaktın."
"Seni tam burada öldürebilirim. Kes sesini!"
"Neden öldürmüyorsun? Neden yanında tehlike olmama rağmen beni sürüklüyorsun?"
Duruşunu değiştirmedi. Gözlerimin içine aynı istikrarla bakıyordu.
"Çınar bak bu yaktığın evi de bu zamanı da unutma. Bana yaptıklarının hepsinin bedelini ödeyeceksin. Bu gözlere iyi bak Çınar Atay son gördüğün gözler bana ait olacak."
Yumruğumu sıkıp merdivenlerden yukarı doğru çıktığımda gözümden akan son göz damlalarını sildim ve çıkış kapısına doğru ilerleyip aracın arka koltuğuna elim cebimdeki fotoğrafı sıkarak geri bindim.
Ve o dakika Çınar Atay hiç bulaşmaması gereken bir işe bulaşmış yeni bir hayatla tehlikeyi yanında sürüklemişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Beni Böyle Hatırla
Ficção AdolescenteRuh bedenin ardındaki bir denizdi; kelimeler kifayetsiz, yaşam bir arzuydu. Ben ölümün kirli oyunu, Ben ölümün bir parçasıydım. Ay ışığındaki çömez kızın bakışları bana aitti. Herşeyin başladığı bu beyaz koridor ve sarmaşık parkında hayatımı mahvede...