Bir hikayenin ön belleğinde veya arkasındaki düşüncelerle hayatım kendi simasını oluşturmuyordu. Kalabalığın siyahın arasındayım kafamı kaldırdığımda kızıl güneşin yanındayım. Benim hayatım şu son iki sene de sabah henüz daha gün doğmamış bazı çocuklar uykularından uyanmamış bir günde tekrar başladı. Uykumdan uyandığımda gecenin kalıntılarını biraz da olsa bedenimde taşıyordum. Gecenin bir yarısında beni arayan bölümden arkadaşım Çağlar'ın araması üzerine Çınar'ın sorusuna yarın sınav olduğu için not isteyebileceğini söyleyip her an oluşabilecek meseleyi önceden önlemiştim ve Çınar da bu durumu üstelememişti. Gece boyunca rahat yatamadığım dan sırt kemiklerim ağrırken odasının pis olduğunu söyleyip yanıma yanaşmasına sinir olmuştum. Biraz kıpırdanarak üzerimdeki kolunu geriye doğru çektim. Kıpırdandı. Uyuyordu.
Yataktan onu uyandırmamaya çalışarak yavaşça kalktım. Tül perdeyi biraz araladığımda güneşin daha doğmadığını fakat akşam yağan karın etkisini yitirdiğini fark ettim. Çalışma masamdaki saate baktığımda saat henüz beş buçuktu. Saçlarım dün yaptığım örgüde dağılmış olduğundan saçımı lastik tokayla gelişigüzel topladım. Kitap raflarının arasında fazla ses çıkarmamaya dikkat ederek aldığım ağrı kesicileri siyah sırt çantama koyduğumda Çınar'ın uykuda olması büyük şanstı. Uyuduğu taraftaki komodinin üstünden dün akşam sessize aldığı telefonuma doğru yaklaştıkça gözlerimi yüzünden ayırmıyordum. Elim komodine dokunduğu sırada evin içinden bir şeyin düşme sesi geldi. Şu anda tam olarak beklediğim şeyin Çınar'ın da beklemediği açık bir şekil de bariz olacak ki uykusundan uyanır uyanmaz ilk gördüğü şey şaşırmış yüz ifademdi.
"Ne oluyor?" Üstündeki yorganı atarak ayağa kalktığında ben telefonu alarak yerimden doğruldum.
"Çınar evden bir ses geldi. Hırsız mı girdi acaba?" dedim Çınar'a yaklaşıp fısıldayarak. Karanlık olmasına rağmen birbirimizi seçebiliyorduk. Yatağın altına hangi ara koyduğunu bilmediğim silahı çıkardı ve benim bileğimden tutarak arkasına aldı.
"Hırsız girmesi mümkün değil. Sen arkamdan ayrılma." O da benim gibi fısıldıyordu. Kapıyı yavaşça açarken Çınar'ın sağını solunu sürekli kontrol etmesi ve silahı tutuşu bana bu kadar acı çektirmemiş olsaydı dışarıdan iyi bir polis diyebilirdim. Merdivenlerden aşağı indiğimizde bileğim uyuşmuştu. Çınar salonun ışığını yaktığında korumalardan biri olan Bilal'i beklemiyorduk.
"Bilal ne işin var oğlum bu saatte ayakta. Senin görevin yarın gece değil mi?"
"Patron. Doğan görevi bana erteledi. Ben de su içmek için girmiştim rahatsız ettim kusura bakmayın."
"Önemli değil."dediğimde ikisinin de bakışı bana kaydı. Çınar'ın arkasından çıktığımda uyuşan bileğimi bırakmıştı. Gülümserken Çınar'a kaşlarımı kaldırarak hafifçe başımı sağa sola salladım. Çınar beni aldırmayarak Bilal'in yanına gidip omzuna yavaşça vurdu.
"Tamam kardeşim sen görevine dön"dedi. Bilal kapıdan çıktığında mutfağa adımlarımı yönlendirdim. Gece uyumamanın şerefine gündüz derslerimi işlemem için iyi bir kahveye ihtiyacım vardı. Adım seslerinden anladığım kadarıyla Çınar'da arkamdan geliyordu."İki senedir senden kurtulamıyorum hırsız gelse hiç kurtulamazdım."
"Yani bu durumda pazardan domatesin üzerine fazladan salatalık ekleyerek sırtına yük mü oldum?" Sorduğu soruyla yüzümü net olarak göremediğinden güldüm.
Arkadan başımı evet anlamında salladığımda mutfağa girmiş ve ışıkları yakmıştım. Çıplak ayaklarım mutfak fayansına değdiğinden buz tutmuştu. Dolaptan çıkardığım kahve kavanozunu açmaya çalışıp başaramadığımdan arkama dönmüş sandalyelerden birine oturup beni inceleyen Çınar'a kavanozu uzattım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Beni Böyle Hatırla
Novela JuvenilRuh bedenin ardındaki bir denizdi; kelimeler kifayetsiz, yaşam bir arzuydu. Ben ölümün kirli oyunu, Ben ölümün bir parçasıydım. Ay ışığındaki çömez kızın bakışları bana aitti. Herşeyin başladığı bu beyaz koridor ve sarmaşık parkında hayatımı mahvede...