Ses...
Büyük dalgaların üzerindeki binlerce yumru tomurcuğunun kulağımdaki yankısıydı ses denilen o yığın.
Dışarıdaki hayat tam olarak buydu; taşıtların sesi, insanların sesi, büyük makina sesleri ve kulağıma iğrenç bir şekilde nükseden binlerce ses.
Bu yığının içinde yaşamak tam olarak işkenceydi.
Bu ses yığınını temizlemek bir nevi bir annenin evi temizlemesi gibi yıkamaktı ve ben tam olarak bunu istiyordum. Deniz, rüzgar, yağmur,sevgi bir nevi mutlulukla harmanlanmış bir doğayla kulaklarımı nüksetmek istiyordum. Bazı insanlar bu duruma şiddetle karşı çıkarak içindeki kötülükleri çok güzel bir şekilde belli ediyorlardı. Onlara uymadım ve ben içimdeki dünyada yaşamaya devam ettim. İçinde yaşadığım gerçek dünya beni kendi içine girdap misali çekene kadar her şey normaldi.Boş bakışlarım Çınar'ı bulduğunda bedenim soğuktan titriyor üzerimdeki ıslak elbiseler bedenime yapışıyordu. Kaç kilometre yürüdüğümüzü tam olarak hatırlamıyorum ayaklarım bana bütün acısıyla meydan okuyordu.
Çınar önden giderken ben arkadan gidiyordum. Üstümüzdeki ıslak kıyafetlerle kış mevsiminin dondurucu soğukluğunda ormanın içinde tek kelimeyle berbat bir halde donarak ölecektik. Her ne kadar aramızda bir bağ olduğunu bilsem de bunu kabul edemiyordum. Onunla birlikte donarak ölme düşüncesi beni ürpertmişti.
"Az kaldı mı?"
Çıkan sesim beni hayrete düşürmüştü. Fazlasıyla kısık ve boğuktu.
"Az kaldı ileride tahminime göre bir yol var. Sen iyi misin?"Yutkundum. Boğazım acıyordu. Başımı sağa sola iki defa salladım. Karla kaplı ormanlığın içinde yürümeyi bıraktı. Yaklaştım. Eli tenime değerek yüzüme dokundu. Üstündeki fazla ıslanmamış ceketi titreyen bedenime giydirdi. Yürümeye devam etti.
Çınar'ın ayak izlerine baktığımda kendi ayak izlerime bakmak için arkaya bakma isteği ile dolup vazgeçtim.
"Hızlı yürü. Yolu gördüm."
Çınar'ın da sesi kısılmış fakat kendisini zorlayarak biraz yüksek sesle bağırmıştı.
Yürüme hızımı olabildiğince yükseltsem de ayaklarım vücuduma acı olarak bana geri dönüş yapmış sonunda ise yanına yaklaşmıştım. Elimi sıkıca tutarak yola doğru yürüdük.
"Umarım araç geçer."dedim ikimizin eline bakarak.
"O her zaman bir şeyler olacak olan altıncı hissini içindeki kuyuya atmanı istiyorum."dediğinde fazlasıyla yakınında olduğumdan duyabilmiştim.
Bu haliyle bile bana karışıp sinirlendirmeyi başarıyordu. Pes doğrusu!
Gözlerimi devirdim ve yolun kenarında araç beklemeye başladık.
Bir kaç dakika da orada oyalandıktan sonra sonunda beyaz bir araç bize doğru yaklaşıyordu.
Tam olarak kendini öldürmek istiyordu sanırım çünkü elimi bırakmış yolun ortasına geçerek ellerini havada sallayarak otostop çekiyordu.
"Çınar şaka mısın? Ölüp başımda kalacaksın."dedim duymamasını ümit edip kendi kendime söylenerek yanına doğru yürüdüm.
Beyaz araç ben yanına gidene kadar durmuş Çınar ise havadaki elini indirmişti. Bir an önce eve gidip yatağımda ısınmak istiyordum. Aracın şoför koltuğundaki camı aşağı doğru inerek açılırken kır saçları dağılmış yüzündeki bir kaç kırışıklıkla siyah gözlerini bize doğru dikerek bakan bir çift gözler bizi karşıladı.
"Kaza yaptık dayı. Bizi evimize kadar bırakır mısın?"
Emir yerine rica cümlesi kurmuştu.
Adam başını aşağı yukarı salladı.
Aracın kapısı açılırken elini belime koyarak hafifçe araca doğru beni itti.
"Nerede kazayı yaptınız?"dediğinde araca binmiştik. Aracın içi sıcacık olmasına rağmen titremem kesilmemişti.
"Dayı fren tutmadı önümüze bir köpek çıkınca dengeyi kaybedip araçla birlikte suya girdik."dedi yaşlı adamın sorusunu havada asılı bırakmayarak.
"Hastanelik bir durumunuz var mı?"
Lacivert gözleri üzerime kayıp giderken adam uzun süre dikiz aynasından bana baktı.
"Hastanelik bir durum yok. Yolu tarif edeceğim sizinde fazla vaktinizi almayalım." Her ne olursa olsun hastane şu anda olmazdı. Çünkü kimliğimin açığa çıkmasından korkuyordu.
"Tamam evladım."
Yaşlı adam yanımda oturan kişinin gerçek kimliğini hiç bir zaman öğrenmeyecek olmasıyla aracı çalıştırdı.
Bir kaç dakikadır adam Çınar'ın dediği yol tarifine göre aracı sürerken aynı zamanda dikiz aynasından sürekli bana bakıyordu. Çınar ve ben bu durumu fark etmiştik.
Çınar kolunu boynuma dolayarak başımı göğsüne dayarken saçlarımı geriye doğru atmayı ihmal etmedi.
Bu demek oluyordu ki eve gidene kadar başın göğsümde kalacak ve gözlerini kapatmanı istiyorum.
"Ev yakın mı?"
"10 dakikalık bir yol kaldı."
Burası ıslak ve sıcaktı biraz daha kalmayı istemiştim.
Çınar'ın tam olarak frenin neden tutmadığı ile ilgili araştıracağını deli gibi biliyordum fakat bunun peşine düşecek kadar yorgun ve bitkindim. Kapıda görünen büyük bir zatüre hastalığı beni bekliyordu. Göğsüne başımı dayadığım bu adam akşam İstanbul'a gitmeyeceği çok açık bir şekilde belli oluyordu.
Yorgun gözlerim ısının etkisiyle kısa sürede huzura kavuşmuş olsa da soğuk midemi alt üst etmiş kusma etkisi yaratmıştı.
"Burası dayı. Borcumuz ne?"
Kafamı göğsünden kaldırmaya çalıştığımda başımı sabit olarak göğsünde tuttu.
"Ne borcu her insanın yapması gerekeni yaptım."
Çınar başımı tuttuğunda gözlerim bize doğru yaklaşan korumayı gördü. "Sağol dayı"dediğinde adam karşılık olarak iyi niyetini belli etmeyi ihmal etmedi.
"Geçmiş olsun."
Çınar araçtan indiğinde ben de inmek için hamle yapmıştım. Yarım kalan dışarı çıkma pozisyonum beni kucağına almasıyla son bulurken dışarının soğukluğu beni tekrardan üşütmüştü.
İtiraz etmedim ıslak saçlarımı göğsüne koydum.
"Patron" Doğan'ın şaşkın çıkan kaba sesi kulaklarımı doldurmuştu.
"Doğan, Günen Hanım evde mi?"
"Evde değil."
"Salonda toplanın ben geliyorum."
Çınar kısa süre de evin içine girerken üst kata doğru merdivenlere yöneldi.
"İyi misin?"dediğinde boş gözlerim omzundaki kumaşta uzun süre kalıp inceledi.
"Omzun kanıyor."dedim kaç saattir fark etmediğim şeyi ilk defa fark etmiştim. Onun da gözleri omzuna kaydı.
"Haa siktir!" Acısını hissetmemişti.
Son basamakları çıkıp odama yaklaştığımızda midem fazlasıyla kasılmış ve göğsümde bir ağrı oluşmuştu.
"Yere indir." Metalik ağız tadım elimi dudaklarıma götürerek hızlı bir refleksle kapattı. Yere indirdiğinde ayakta zorlukla kalmama rağmen odamdaki banyoya koşarak klozetin kapağını açmıştım. Çınar saçlarımı geriye doğru elleriyle toplarken çoktan içimdekileri çıkartmış kapağı kapatarak sifonu çekmiştim.
Dizlerimin üstünde oturduğum yerden kalkarak çeşmeyi açtım. Ağzımı yıkarken Çınar'ın aynadaki siluetine baktım. Bana bakarken yorgun görünüyordu.
"Sıcak suyla duş alman gerek."
Başımı öne arkaya sallayarak onay verdim.
"Bir şey olursa aşağıdayım."
Yanımdan ayrılarak odadan dışarı çıktı. Aynadan yüzüme baktığımda kendimi ilk baş tanıyamadım. Yeşil gözlerim kızarmıştı. Yüzümün rengi solmuş, saçlarım ıslak ve soğuktan mahvolmuştu. Alnımda, yüzümde ufak çizikler vardı.
Odaya geçerek gardırobu açtım. İç çamaşırlarımı ve pamuklu pijamalarımı çıkararak tekrar banyoya girdim. Üstümdeki kıyafetleri çıkarak duşakabine girdiğimde sıcak su vücuduma değerek beni rahatlatmıştı.
Yarım saat sonra üstümü temiz ve kuru kıyafetlerimi giyerek saçlarımı kurutmak için makinayı yatağımın yanındaki prize takmıştım. Zihnimdeki düşünceler ormandaki karın altında gizlenmiş gibi kelimelerini bir kara kutunun içine saklamışlardı. Gün yüzüne çıkacak cesaretleri kalmamıştı. Kestane rengi saçlarım sıcak buhara hapis olurken komodinin üzerindeki çikolatalar gözüme takılmıştı. Saçlarım kuruduğunda prizdeki fişi çekerek çikolatadan bir tane ağzıma attım ve yorganın içine girdim. Cenin pozisyonu alarak yatağımdaki yerimi alırken Çınar beni tekrar rahatsız etmişti.
"Uyuyor musun? Acıkmadın mı?"
Başımı kaldırarak yüzüne baktım.
"Konuşmayacak mısın?"
Sessizce ağlamaya başladığımda kulaklarımın içinde tırmalanan o bağırışmalar geldi. Ölmekten korkmuştum fakat bunu açıklayamayacak kadar bile inatçıydım. Korkuyordum.
Başımı kaldırarak dizlerinin üstüne koydu. Saçlarımı yavaşça okşadığında sessiz çıkan çığlıklar içimdeki bir dehlizde sıkışıp kalmıştı.
"Şşş! Küçük yanındayım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Beni Böyle Hatırla
Fiksi RemajaRuh bedenin ardındaki bir denizdi; kelimeler kifayetsiz, yaşam bir arzuydu. Ben ölümün kirli oyunu, Ben ölümün bir parçasıydım. Ay ışığındaki çömez kızın bakışları bana aitti. Herşeyin başladığı bu beyaz koridor ve sarmaşık parkında hayatımı mahvede...