Her şeyin üzerinde bir kaosun içinde yaşıyordum. Herkes aslında bir kaosun içinde veyahut dışında yaşıyordu. Ufak bir geri sayımın üzerinde belki dakikaların ilerisinde ya da yaşadığımız kaosun dibinde yürüyorduk.
Çığlıklar kulaklarımda dalgalar olarak yaklaşıyor boyutları sentezlenemeyecek kadar şiddetleniyordu. Ben tam olarak ne yapmak istiyordum?
Uzaklaşmak mı? Yaklaşmak mı? Başarmak veyahut kaybetmek mi?
Bilmiyordum. Boşluktaydım.
Bu durum yastığın altında bıçakla uyumak gibi her gece tedirgince beni sarsıyordu. Bir şey olacak ardından yok olacaksın gibi kendi tutarsızlığında yok olmak istemediğin için o yastıkta bıçakla geceleri ağlayarak yatıyordum. Bütün bunlar sırf kendimden kaybolmamak için verilen mücadelelerdi.
Geceyi çoktan yitirmiş arabanın içinde Çınar ile beraber İstanbul'a gidiyorduk. Radyoda bir hava durumu ajansı haftanın nasıl geçeceğine dair konuşuyordu. Yağmur damlalarının cama sert vuruşları yerini ağır ritimlere bıraktığında orman yolundan ilerliyorduk. Herhangi bir soruna karşı ise uçakla veya otobüsle gitmenin sorun olabileceğini söylemişti.
Çınar'a baktım. Gözleri hafiften kırmızılaşmış ve yorgundu.
Arabayı kullanabileceğimi söylemiş olsam da yaralı koluna rağmen izin vermemişti.
"Kolun nasıl oldu?"
Gözlerini bir an düz yoldan ayırıp bana bakarak ufak bir tebessüm etti.
"Ne o beni mi düşünüyorsun?"
"Ne düşüneceğim seni be? Seni o düşmanların düşünsün."
"Senin düşmanın değil miyim?"
Sorduğu soruyla yanlış bir şekilde tepki verdiğimi anlayıp ellerimle yüzümü kapattım.
Kahkaha attı.
"Kızım bazen o kadar dengesizce konuşuyorsun ki? Gülmemek imkansız."
Ellerimi yüzümden çekip ters ters ona baktım.
"Gerizekalı" dedim sinirlenerek. Yüzündeki gülümseme biraz da olsa kayboldu.
Radyodaki ses ikimiz arasında sıkışıp kaldığından radyoyu kapattım.
"Neden kapattın?"
"Başım şişti."
"Sen de beyin var mıydı? Hani şu algılayabildiğin?"
" Algılayamadığım için senin sorduğuna cevap veriyorum değil mi?!"
"Evet."
Biraz daha konuşursak yine tartışıp kaza yapacağımızı düşünüp korktuğum için sustum. Altı üstü iyi olup olmadığını sormuş ama yine laf dalaşına girmiş bir şekilde konuyu kapatarak susan ben olmuştum.
Kışın soğukluğu ağzımda kahve isteğini barındırsa da kahve alacak bir yolda değildik belki yarım saat sonra otobüs terminalinden geçersek alabileceğim bir yer olabilirdi.
"Eğer geçerken alabileceğimiz bir yer olursa kahve alalım."
"Tamam alırız."
İstanbul'a tekrar geri dönmek beni korkutuyor olsa da kalbimde ufak bir sızı bırakıyordu.
Koltuğu arkaya doğru yatırarak üzerime örttüğüm pamuklu turuncu battaniye beni ısıtarak uykumu getirmişti. Ağırlaşan gözlerim kapandığında Çınar'ın bana seslendiğini duydum.
"Öyle uyuma her tarafın ağrıyacak."
Bir gözümü açarak Çınar'a baktım. Giydiği siyah boğazlı kazağı ve altındaki rahat eşofman altıyla sanki hiç yorgun değilmiş gibi bana karışıyordu. Gözümü tekrar kapattım.
"Benimle uğraşma." Sesim mırıldanarak çıkmış olacak ki gülümsediğini hissettim.
"Sanırım yanımda küçük kızgın bir kedi getirdim."
Gözlerimi açarak ona baktım. Gece boyunca gök gürültülü bir yağmur yağmış beni uyutmamıştı.
"Çınar" dedim ismini bastırarak.
"Hıı" dedi dudaklarının arasından
"Benimle"
"Hııı"dedi bu sefer biraz daha uzatarak.
"Uğraşma"dedim son kelimeyi de bastırarak.
Gözlerimi geriye kapatarak uyumayı denediğimde aniden frene basarak beni koltuktan öne doğru kaydırmayı başarmıştı.
"Bir daha bastırarak söyle bakalım"dedi.
Yerimde doğrularak ona uzun bir süre baktıktan sonra dilimi çıkardım. Çınar yaptığım bu hareketi incelemiş lacivert gözlerini dudaklarımdan ayırmamıştı.
"Bir daha o dilini öyle dışarı çıkarıp sırıtırsan dilini içeri alamadan ısırırım."
Söyledikleri kulaklarımda tırmalanarak sahnelenince cama doğru yüzümü dönmüş biraz da olsa kızardığımı görmemesi için saçlarımla yüzümü kapatmıştım. Yüzümdeki gülümseme yerini dudaklarımın dişlemesine bırakmıştı.
"Edepsiz"
Son konuşmamızın ardından yağmur zaman zaman hiddetlenmiş ya da kendisini sakinliğe bırakmıştı. Çoğu zaman aracın içinde radyoda çalmakta olan yabancı şarkılar beni uykunun derinliğine götürmüş mola yerlerinde sakince yemek veya sıcak içeceklerle karnımızı doyurmuştuk.
Bir kaç saatin sonunda İstanbul'a geldiğimizi yanından geçmekte olduğumuz İstanbul tabelasından anlayabilmiştim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Beni Böyle Hatırla
Fiksi RemajaRuh bedenin ardındaki bir denizdi; kelimeler kifayetsiz, yaşam bir arzuydu. Ben ölümün kirli oyunu, Ben ölümün bir parçasıydım. Ay ışığındaki çömez kızın bakışları bana aitti. Herşeyin başladığı bu beyaz koridor ve sarmaşık parkında hayatımı mahvede...