ULK-6

35 2 0
                                    

Selamlarrrr!!! Uzuuun bir zaman sonra -benim için çooook uzun- sizler ile birlikteyim. açıkçası okunmalar düştü ve düştükçe moralim bozuldu. Ama ben ne olursa olsun sizden ayrı kalamadım o yüzden ben ve ULK karşınızda. Karakterleri belirledim. Benim belirlediğimden daha farklı bir tip hayal ettiyseniz siz o şekilde okuyun. Bu arada Elacığımızı da biraz kilolu olarak hayal ederseniz sevinirim. Zaten kısa süreli bir hayal olacak çünkü bu hali ile çok yakında aramızda olacak. Opsss... Sanırım çook büyük spoi verdim. Canlarım bu ufak aradan dolayı elim boş gelmedim. Size uzun bölüm getirdim. ^^ O yüzden sohbeti kısa kesiyorum -baya kısaydı knk yha- yazarların da dış sesi oluyor :D :D Sizleri yeni bölümle baş başa bırakıp bende köşeme çekiliyorum. İyi okumalar.. Vote ve yorum yapmayı unutmayın. Seviliyorsunuz *****

ULK-6

Hatırlatma---

Anıl ne demek istiyordu? Cansu nasıl bu kadar alçak olabilirdi? Ama en önemlisi Poyraz bunu öğrenirse ne olurdu? Ve aklıma takılan soru ne demek Poyraz bana âşık olabilirdi? Babam böyle pasta yapmayı nerden öğrendi? Kafam Anılın söyledikleriyle allak bullak oldu. Ama belki olurdu. İç güzelliğe önem veriyordu belki de. Ah salak mısın sen Ela iç güzellik diye bir şey yoktur. Ne sanıyorsun iç güzellikten beklentin ne? Dalağına mı âşık olacak yoksa böbreğine mi? Aptalsın. Ve bu aptallığından kurtulman lazım.

Arabadan indik ve denize sıfır kafeye girdik. Anılın dediği gibi koltuklu masa vardı. Cansu Poyraz ve ben sırasıyla benim karşımda Anıl yanında da kızlar olacak şekilde oturduk. Başta Cansu ne ayak der gibi baksa da aldırmadım ve önüme baktım. Anıl her şeyin olduğunu belirtmek istercesine omzuma güven verircesine tuttu. Ve 'biz böyle iyi olduk ya' dedi. Poyraz da 'bence de Cansu'ya da arkadaş oldu' aman ne arkadaş Cansu 'hı evet Ela tam hayalimdeki arkadaş tipi yanında kendimi daha iyi hissedeceğim' ben saflığımla 'nasıl iyi hissedeceksin ki' diye kalbim paramparça olmadan saniyeler önceki soruyu sordum. 'ne için olacak canım seni gördükçe kendimi daha zayıf hissedeceğim ee bundan iyi his mi olur?' gözlerim bulanıklaştı. Sinirden sıktığım ellerime damlayarak teker teker aktılar. Silmeye ihtiyaç duymadım. Çantamı aldım ve ayağa kalkıp kafeden dışarı çıkmak için hızlı adımlarla yürümeye başladım. O sırada arkamdan seslenen Anıl'ı umursamadım. Ayrıca arkadan Melisa ve Beyza'nın bağrışmaları da geliyordu. Umarım ben yokken Cansu'yu dövmezler. Bunu iyi niyetimle söylediğimi sanmayın sakın. Hem Poyraz'ın intikamını alacağım hem de kendiminkini onun o platin süpürge saçlarını elime dolayıp duvardan duvara vuracağım lakin şuan tek istediğim biraz sahile gitmekti. Kapıdan çıktım ve zaten sahilde olduğumuz için yürümeye başladım. Şuan çifte mutsuz olduğum için kendimi yemeğe vurmaya karar verdim ve kağıt helva, pamuk şeker, dondurma aldım bunları yerken yanımda birinin oturduğunu fark ettim. Döndüğüm de Poyraz'ı görmek istesem de Anıl vardı. 'niye geldin?' dedim sesimin tüm donukluğuyla 'seni yalnız bırakacak halim yok herhalde' dedi. 'niye yokmuş beni bu iğrenç oyununa sırf Poyraza olan aşkım yüzünden alet eden sen değilmişsin gibi' iç çekip konuşmaya başladı. 'ben buradayım ama arkamızdan Cansu'yla Poyraz büyük bir tartışmaya girdiler. Gerçi arkadaşların bütün planı bozuyordu ama neyse şuan tam da istediğimiz kıvamdalar.' 'niye bozuyormuş arkadaşlarım ayrıca ne planı yine ya kız resmen dalga geçti.' 'Prenses hatırlarsan planımız onların kavga edip Poyraz'ı senin etrafına çekmekti ayrıca sen gittikten sonra turuncu saçlı olan arkadaşın' 'Beyza onun adı' dedim göz devirerek 'her neyse işte ve diğer esmer olan kıza önce sen ne diyon süpürge saçlı sopa yutmuş beyni götüne kaçmış vb. saydırmalar yaptıktan sonra saçına yapışmak üzereydiler ki zor tuttum. O yüzden de seni bulmam uzun sürdü.' Ani ruh hali değişikliğimle kahkahalarla gülmeye başladım. 'niye gülüyorsun' 'canım kızlarım tam da içimden geçenleri o yelloza iletmişler de ondan' dedi ve yine gülmeye başladım. 'şimdi gülmenin zamanı değil' dediğinde yine gülecektim ki bu gülmemin artık sinir bozucu olduğunu anladığımda sustum ve ciddiyetle 'hadi ya gerçekten mi? Ben sen söylemesen zamanı olmadığını bilmiyordum. Şimdi sen de git onların yanına dalga geçmeye devam edin. Ama şunu unutma sana tüm insaniyetimle ve saflığımla inanmıştım. Belki Poyraz'ın beni sevme ihtimaline hiçbir zaman inanmasam da seninle sahte ilişkimiz sayesinde onu görmekle kalmayıp konuşmaya başladığım da ki hislerimi anlatamam. Poyraz'a veda edemiyorum şimdi ama benim yerime edersin sen artık çünkü bu oyun da ben yokum' diye tüm duygusallığımla konuştum gözlerimden akan gözyaşlarımdan habersiz Anıl bi anda kolumdan çekip kafamı göğsüne yatırdığında ağlamam şiddetlendi. Ne ara bu hale geldiğimi sorgulamamın zamanı değildi o yüzden kendimi Anılın şefkatli kollarına ne kadar yalan ne kadar gerçek olduğunu düşünmeden sığınmaya devam ettim. O sıra da Anıl 'nereye gideceksin hem ben seni bırakmam o yüzden boşuna hayal kurma prenses o çakma sarışından intikamımızı birlikte alacağız' dedi ve daha sıkı sarıldı. Şuan dışardan bizi izleyen biri gerçekten sevgili olduğumuzu düşünebilirdi. Ama ne yalan söyleyeyim bu bana daha çok güven veriyordu. Bankta sarmaş dolaş olduğumuz zaman kafam Anıl'ın erkeksi kokusuyla daha bir güzelleşirken arka da Poyraz'ın bize uzun uzun baktığını gördüm ve aniden hareketlenip 'Poyraz' diyebildim. Anıl baktığım yere bakınca yüzü düştü. Niye olduğunu düşünemeyecek kadar üşengeç olduğumdan fazla üstelemedim. Poyraz ağır, havalı ve sert adımlarla yanımıza geldiğini bu çocuğu gerçekten sevdiğimi hissettim. 'seni merak ettim. Ama gördüğüm kadar Anıl'la romantik anlarınızı bozdum. Özür dilerim.' Sitemli çıkan sesini son anda toplayıp cümlesini bitirdi. 'yok canım ne romantiği Anıl sadece sevgilinin yaptığını düzeltmeye çalışıyordu.' Diyebildim ne diyebilirdim ki Poyraz gelmesen Anıl'la daha uzun süre sarılıp birbirimizin omzuna baş koyabilirdik mi deseydim gerçi doğru olanı hissettiklerimi söyledim. 'her neyse Ela ben gerçekten çok üzgünüm Cansu hiç böyle bi insan değil ben de anlayamadım. Umarım aramızın bozulmasına sebep olmamıştır.' Dedi tüm pişmanlığını yüz ifadesine yansıtarak ' Önemli değil diyemeyecek kadar berbat durumdayım. Ama olan oldu evet yaşanmasaydı kimsenin tadı kaçmayacaktı ama artık geçti bunu senin değil onun yapması gerekirdi. Kendi yaptığından pişman olmayan biri için gelip özür dilemene gerek yok. Yine de beni düşündüğün için teşekkür ederim' dedim ve kendimi ilk defa onu gözlerin bakarak hiçbir şey hissetmeden kendimi savunduğum uzunca cümle kurabildim. Açıkçası bu konuyu uzatmak istememiştim. Çünkü dikkatlerin üzerimde olması son isteyeceğim şeydir belki de. En azından bu konu için. 'Cansu şuan anlam veremediğim bir kıskançlık yaşıyor sanırsam o yüzden seni kıskandı ve kalbini kırdı. Umrunda bile olmasın söyledikleri çünkü her bir harfi çok saçma.' İşte bunu dediğinde hala midemde dolaşan kelebekler ve kalbimin pır pır etmesi bir olmuştu. Ama benim bunu gerçek hisleriyle söylemediğini bilecek kadar aklım başımdaydı. O yüzden 'kibarlık yapıp yalan söylemene gerek yok görünen köy kılavuz istemiyor.' Üzgün suratına daha fazla bakıp rezil olmak istemediğim için çantamı banktan alıp gitmek için ayağa kalktığım anda Anıl elimi tuttu. Poyraz 'Ben kibarlık olsun diye söylemiyorum sen böyle güzelsin.' Dedi ama ne kadarı doğru ne kadarı yanlış bilinmez. Gerçi bu lafları ondan duymak içimi öyle bir ferahlattı ki kuş gibi hafiflemiştim. Anıl Poyraz'a döndü ve 'hadi eyvallah kardeşim' dedi ve beni resmen sürüklemeye başladı. Neden bunu bana yapıyordu. Neden beni yalnız bırakmıyordu. Neden ağlamama izin vermiyordu. Neden 'Anıl beni sürüklemeyi kes' dedim ve elimi elinden kurtarmaya çalıştım ama nafile nasıl güçlüyse parmaklarımın yamulduğunu hissettim. 'hayır, seni yalnız bırakmayacağım bana katlanacaksın artık' 'Anıl' diye sitem ettim ve bu sefer elimi kurtarabildim. 'peki, seni fazla zorlamayacağım en azından eve bırakmama izin ver.' Dedi. Çok tatlı şekilde aynı bir bebek gibi dudaklarını büzüp kafasını yana yatırdı ve 'hıh?' dedi size şunu söyleyebilirim ki yüzü o kadar güzeldi ki yani nasıl anlatırım hangi kelime yeterli gelir bilmiyorum ama bu yüzü Poyraz'ın gölgesine düşürmesine nasıl izin verdim bilmiyorum. Benden bir cevap beklediğini unuttuğum için kendime öyle bir sövdüm ki. Neyse bilmeseniz de olur. 'o kadarına izin verebilirim sanırım' dedim yüzümün kızarmaması için ellerimi yanaklarıma koydum ve hemen arabasının kapısını açıp oturdum. Sanırım yüzünü incelediğimi anladığı için tebessüm etti ve o inci dişlerini ortaya çıkartarak sürücü koltuğuna geçti. Ben utançtan ne yapacağımı şaşırmış haldeyken telefonum çaldı. Arayan Beyza'ydı. Ah salak kafam kızlara haber vermeyi nasıl unuturdum. İç sesim –evet herkes de olduğu gibi benim de var- Anıl sana her şeyi unutturuyor demek ki diyerek kötü kadın gülüşü yaptı. Evet, benim iç sesim şeytani yönüm gibi bir şey. Telefonumun sesi iç sesimi susturmaya yettiği için hemen açtım ve 'Kankiğğ' nidaları döküldü dudaklarından 'özür dilerim haber veremedim.' 'ya kızım ne özründen bahsediyorsun seni çok merak ettik meloyla bizim eve geldik. Sende nerde isen hemen gel buraya o yelloz şırfıntı eteği götüne kaçmış kötü kadın hakkında konuşmalıyız sence de?' Dedi soru sormaktan çok öyle olduğunu vurgular gibiydi. En önemlisi benden daha sinirliydi. Sanırım hoparlör açıktı Melisa'nın sesi geliyordu. 'kızlar anlatacak çok şey var ama bugün değil yalnız kalmak istiyorum sadece bana zaman tanıyın' dedim ağzımı oynatacak halim kalmamıştı ki. Arkadan Anıl hafif bir şarkı açınca melisa hemen 'kim var yanında? Nerdesin?' diye daraltmaya başlarken 'Anıl eve bırakıyor. Neyse hadi görüşürüz.' Dedim görüşürüz 'ün sonunu uzatarak ve hemen kapattım. Anıl'ın bakışlarını hissederek ona döndüm. Hislerim de haklıydım. Bana bakıyordu. 'noldu?' dediğim de 'neden benimle olduğunu geçiştirdin?' dedi. Nasıl yani bu yüzden miydi bakması? 'geçiştirmedim sadece kimseyle konuşacak halim yok' dedim. Saçmaydı beni düşünmesi, benim için endişelenmesi, koruması saçmaydı işte. Çok saçma. Yüzüne baktığım da duygusunu belli etmek istemediği için kendisiyle savaş veriyordu adeta. Ne o ne de ben bir şey demeden dipsiz bir kuyudaki sessizliği andıran durumumuz yolun bitip evimin kapısını görmemle bitti. 'Her şey için teşekkür ederim. Beni yalnız bırakmadığın için yani' dedim ve gözlüğümü düzelttim. O ise direksiyondaki elini elimin üstüne getirdi ve 'Ne demek ortağımsın sonuçta değil mi?' dedi. Arabanın kapısını açtığım da 'Evini de öğrendiğime göre sabah seni almaya gelirim.' Ne? Beni almaya mı gelecekti? 'Yok. Hiç gerek yok. Hem abim de burada o bırakır belki' abimin kıskançlığını bilse evin 1 km yakınına gelmezdi de neyse 'o zaman telefonunu ver' 'niye?' diye saçma bi soru daha sordum. 'numaranı alıcam ortak' dedi ve göz kırptı. Bismillahirahmanirrahim. Telefonu hemen eline tutuşturdum. Allah'ım bana ne oluyor. Anıl benim için sadece sevdiğim çocuğun arkadaşıydı. O çocuk bilmese de. 'Al bakalım beni istediğin zaman arayabilirsin. Yarın okula girmeden beni ara ona göre seninle birlikte gireriz. Çakma sevgilim' cidden nasıl konuşacaktım şimdi. Kekelemezdim umarım. Onun o muhteşem ötesi çene kemiğine ve bir erkek için fazla seksi olan dudaklarına bakarken umarım yakalanmamışımdır. 'Tamam ben ararım. Yani seni ararım.' Bak yine saçmalıyorum. 'Ahaha sakin ol. Hadi görüşürüz.' Dedi ve elini alnına götürüp veda etme hareketini –cidden nasıl anlatacağımı bilmiyorum ama siz bence anladınız.- yaptı bende kapısını kapatıp elimi sallayarak eve girdim. Anıl'a gerçek anlam da minnettardım. Beni daha ne kadardır tanıyor ama bu zamana kadar hiç Poyraz'ın değil benim yanımda oldu. Gerçi yanında biri olması gereken o aciz kişi yine ben olduğum için bu durumdan da kendimi değersiz çıkarttım. İç sesim yine devreye girdi ve –öyle olduğunu bildiğini sanıyordum- içim bile kendimi sevmez iken beni kim sevecekti?

BÖLÜM SONU!!!

Uzun Lafın KısasıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin