11.Bölüm

175 32 7
                                    

Kris'i geri getirdiğime göre sorunlar artmaya devam edebilir. Harika!!! Elimdeki çamaşırı yere fırlattım. Ondan nefret ediyorum. Ben öylece yere bakarken telefonum çaldı. Arayan Kris'di. Açmak istemesemde açtım.

"Ne var?"

"Ne yapıyorsun?" Bu ne yaa? Bide pişkin pişkin gülüyor.

"Çamaşırları makineye atıyorum. Ne var?"

"Çamaşırların olayım."  Ne bu gerizekalının yine neyi var. Bu söylediğine gülmemek için kendimi zor tuttum.

"Ne saçmalıyorsun? Kapatıyorum." dedim ve telefonu yüzüne kapattım. Telefonu kapattığım an bende bir gülme krizi başladı. Uzun zamandır böyle gülmemiştim. Aslında bakarsan biraz sevimli birazda hödükçeydi. Gülmemi güç bela durdurup çamaşırları makineye attım. Sonra da mutfağa yönelip kendime yorgunluğu kahvesi yaptım. Aklım çok karışıktı. Şu oujia tahtası denen şey acaba nasıl birşey? Acaba onu gerçekten bulabilecek miyim? Aslında günlüğü bulmak istememim nedeni annemi radyanların öldürüp öldürmediğiydi? Eğer onlar öldürdüyse bende güçlerimi geliştirerek onları öldürürüm. Birini öldürmek yanlış olsa bile. Ben düşüncelerime dalmışken telefonum yine çaldı. Arayan Josh'dı. Telefonu açar açmaz konuşmaya başladı.

"Hayley bugün bize gelmelisin. Neden diye sorarsan annem çalışmak için gelmeni istiyor. Ne dersin? Uygunmusun?"

"Tabi.... tabi uygunum."

"Peki o zaman gelince görüşürüz." dedi ve telefonu kapattı. Josh normalde arkadaş canlısı konuşur ama bu sefer sesi tuhaftı. Kendi tuhaflığımdır diyerek çeketimi alıp evden çıktım. Josh'un evi bize yakın olduğu için hemen vardım.

Oraya vardığımda kapıyı açan beyaz tenli ve cam mavisi gözleri olan bir adamdı. Adamın hemen radyan olduğunu anladım. Adam 50 yaşlarında gibiydi. Saç rengi simsiyahtı ve üzerinde takım elbise vardı.

"Hayley sonunda geldin." dedi sinsice gülümseyerek. Beni kolundan tutup salona doğru sürükledi. Kolumu hızla adamdan kurtardım. Bayan Emma ve Joshsa boş gözlerle yere bakıyorlardı. Sanki donmuşlardı.

Hızla adama dönerek "Onlara ne yaptınız?" dedim.

Eliyle Josh ve annesini işaret ederek "Görmüyor musun?" dedi.

"Onları rahat bırak." dedim ve bir anda bütün vücudumda sarsıntı hissettim. Kollarımda baktığımda tekrar kesik kesik yaralar vardı. İçimden çıkmak isteyen çok güçlü bir güç vardı ama nasıl atacağımı bilmiyorum.

"Gözlerin bizim gibi cam mavisi rengini aldı." dedi gülerek.

Adama baktığım an içimden bir güç kopuverdi ve adama doğru ilereledi. Adam bunu farkettiğinde ortadan kaybolup başka yerlerde ortaya çıkmaya başlasada sonunda ışık onu isabet aldı ve adam yok oldu. Işığın adama çarpmasıyla birden ortadan kaybolmuştu ve ben kendimi bitkin hissediyordum. Ben ne yaptım? Birden yere düştüm ve birilerinin bana birşeyler söylediğini duydum ama herşey o kadar karanlıktı ki.

Uyandığımda hastane odasındaydım. Ben ne kadar süre uyumuştum. Telefonumu alıp saate baktığımda saat gece yarısını çoktan geçmişti ve 56 cevapsız arama vardı. Bu ne yaa!!! Hangi deli beni bu kadar çok aramış? Arayanın Kris olduğuna şaşmamak lazım. Tam bir deli. Ben telefonumla uğraşırken odaya biri girdi.

"Baba "

"İyi misin prenses." Sesi çok bitkindi ve gözleri yorgunluktan kıpkırmızı olmuştu.

Evet anlamında kafamı salladım. "Uyumadın mı?"

"Uyuyamadım. Seni bu halde görünce aklıma annen geldi."

FelixHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin