#aurora - Runaway.
❦Günler geçiyor.
Meyve veren ağaç dalları zamanla ağırlaşıyor, yaprakları soluyor, savunmasız kalıyor. Kuşlar uçuyor, ama bu kez dünyaya serpiştirdikleri güzellikler kanatlarından fırlayıp insanların daha yoğrulmamış kalplerine iniyor. Zamanla filizlenip çiçekleniyor. Gri binanın arkasında küçük bir çocuk çıkıyor, "Bir hayalim var!" diyor ve gri bina renkleniyor.
Bir hayalim var diyorum ama o çocuk ben değilim; Benim renklere ihtiyacım var.
Ben o gri binayım. Ve arkamda küçük bir çocuk saklıyorum.
"İnsanlar aynı değiller, onları belirleyen hayalleridir."
Elimdeki boya fırçasını masanın üzerine bırakarak yüzüme kocaman bir gülümsemenin yayılmasına izin verdim. Odak alanımı tamamen işgal etmiş çizimi ben yapmıştım, ne kadar inanamasamda bu benimdi. Saat sabahın altısıydı ve bütün geceni uyuyamadığım için proje üzerinde çalışmıştım. Ve bu kez başarmıştım.
Gecenin kalıntılarını sırtlamış vücudum oturmaktan tutulmuş, parmaklarımın eklemleri kalem tutmaktan sızlıyordu. Yorgundum ama birkaç saat sonra Çağan'ın defilesine gidecektik ve ben gitmeyi gerçekten çok istiyordum.
Üzerimdeki pijamalardan kurtularak açık kahverengi, kollu bir elbiseni üzerime geçirdim ve koyu kahverengi çoraplarımı dizlerime kadar çekip kaküllerimi alnımın üzerinden arkaya doğru topladım.
Projeme son kez göz attım ve çalışma masasının üzerini 3. dünya savaşından çıkmış bir halde bırakarak odanı terk ettim. Çağan'ın kapısını çalıp uyandırmayı pek tabii düşünmüş hatta deli gibi istemiştim fakat, kahvaltıyı her gün o hazırladığı için vicdanım buna el vermemişti. Yine iyisi vicdanım varmış. Şu son günlerde onu sıkça hissediyordum. Mutfağa indiğimde buzdolabından bulduğum her yenilebilir ürünü masanın üzerine dizdim ve Çağan'ı beklemeye başladım.
Uzun bekleyişim koca bir hiç olarak bana geri döndüğünde avuçlarımı çeneme yaslayıp üzerimdeki yoğun uyku isteğini atmaya çalıştım. Gerçi istesemde uyuyamıyordum ya neyse.
Musluğun yanında duran saksı çiçeğine doğru ilerledim. Küçük pencereden belli belirsiz sızan ışıkla aydınlanıyor, etraftaki karanlığı yok ediyordu sanki. Yüzüme buruk bir gülümseme dokunup can bulduğunda çiçeğe incitmeden yavaşça dokundum. Aydınlığı parmaklarıma bulaşmıştı. Çağan bu çiçeği o kadar özenle temizliyor, endişeyle dokunuyor ve mutlulukla suluyordu ki bu çiçeğin onun kaderi olduğunu düşünmeden edemiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
taç yaprağı
Ficção Adolescente"İntihar etmek havalı bir şey değil ki," diye fısıldadım bir süre sonra. "Aptal." © yamen 2018