Hızla koşup koridorda ki öğrencileri itikleyerek resim hocamızı aramaya koyuldum. Hala adını öğrenemediğim o çocuk ile konuşmamın ardından uykuya dalmıştım. Kimsede beni uyandırmaya yeltelenmemişti. Koltuk altıma sıkıştırdığım tuvalim koştukça kollarımın arasından kayıyordu. Hem tuvalimi tutup hemde koridor boyunca koşmaya devam ederken bir kıza çarptım.
"Pardon!" diyerek koşmaya devam ettim ama onun arkamdan sitem dolu homurdanışınıda işittim. Duymamazlıktan gelip kendimi öğretmenler odasına attım. Nefesimi düzenlemeye çalışırken yutkunup hızla öğretmenleri taradım. O sırada tüm öğretmenlerinde bakışları üzerimdeydi.
"Evrim hoca nerede hocam?" diye tarih hocasına sordum. Rehberlik odasının yanında olduğunu öğrenince tekrar koşmaya devam ettim. Tuvalimi ona teslim etmem lazımdı. Sahneye çıktığımız zamanda ise çizdiğimiz resimleri ellerimize tutuşturacaklardı. Aslında bir ders erkenden resmimi teslim etmem gerekiyordu ama uyuyakalmıştım!
Zaten kazanıp kazanmamak umurunda değil. Neden oradan oraya koşuşturup duruyorsun ki?
İç sesimin mantıklı uyarısını dikkate alarak koşmayı bıraktım ve duraksadım. Yanımdan geçip giden öğrencilere aldırmadan nefesimi düzene sokmaya çalıştım. Bunu becerebildikten sonra yavaş adımlarla yürümeye başladım. Rehberlik odasına varıp yeni yeni düzene giren nefesimle derince bir iç çektim. Ardından elimin eklemli kısmı ile kapının ortasını hedef alıp birkaç kere tıkladım ve içeriye girmem için 'gel' komutunu beklemeye başladım. Zil çaldığında tüm teneffüsümü buna harcadığım için kendime kızdım. İçeriden ses gelmeyince daha fazla bekleyemeyip kendimi içeri attım.
Rehberlik hocamızın ve Evrim hocanın bakışları beni bulduğunda konuşmaya başladım.
"Özür dilerim hocam. Resmimi teslim etmeyi unuttum." diye bir yalan uydurdum. Sanki uyudum desem bir tomar azarı işitecek hissine kapılıp küçük bir düzeltme yaptım.
Evrim hoca masanın kenarındaki sandalyeye oturdu ve ağzını araladı. "Kaç haftadır resim yarışmasının olacağını söyleyip duruyoruz. Ve sen son dakikalarda bana teslim ediyorsun. Neyse ki az da olsa vaktimiz var. Ama demek istediğim yarışmaya karşı bir sorumluluk beklemiştim senden." diye sesinin altında yatan sinirle konuştu. Açıkçası böyle bir cevap bekleyemiyordum ki bunuda "Ama... ama..." diye gevelemekle belli ettim. Oturuşunu dikleştirip bacak bacak üstüne atarken tekrar konuşmaya başladı.
"Bak Maral, aslında sadece bu yarışmaya karşı sorumsuz davranmıyorsun. Önceden gerçekten çok sorumluydun. Zaten benim dersimde oldukça başarılısın. Diğer notlarına baktığım zamanda güzel ancak son zamanlarda kendini biraz salmış gibisin. Neden böyle yapıyorsun? Sen çok akıllı bir kızsın oysaki ve her öğretmenin gözüne girmeyi başarmışsın. Bir sorun mu var?" diye konuştu az önceki sert sesinin tersine.
Yutkunup başımı öne eğerken Rehberlik hocamız Serhat hocada aramıza girdi.
"Eğer sorunlar yaşıyorsan bana herzaman başvurabileceğini biliyorsun değil mi? Sana elimden gelen her yardımı yapabilirim."
Başımı hızla yukarı kaldırırken "H-hayır buna gerek yok." diye mırıldandıktan sonra tablomu özenle yere bıraktım ve hızla kendimi odadan dışarı attım.
Hızlı bir şekilde merdivenleri inip kendimi okul bahçesine attım ve derin bir nefes aldım. Bilmiyorum, nedense birileriyle konuşmak beni oldukça germişti. Herkesten biraz daha uzakta olan bir banka oturup yine düşünmeye başladım.
Bir yandan sorumsuzlaşmam mı? Yoksa ailemin sorumsuzluğu mu? Ya da benden bilemediğim kadar kilometre ötede ki o gizemli kimliğin hikayesi mi?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Siyah Kelebek
Teen Fiction[24/06/2018 ?] Katran kokan ruhlardı onlar. Ruhları yanıp kül olurken etrafada is kokusu yayılıyordu. Etrafa yayılan bu is kokusu bir virus misali yeni kurbanlarını hastalandırıyordu. Bu viruse yakalananlarda bu ızdırabın içerisindeydi artık. Her b...