Gözlerimi bu sabah bulutların gözyaşlarının cama çarpıtıp çıkardığı sesle açmıştım. Pencereye yaklaşıp dışarıya bakındım. Yağmuru pek sevmezdim aslında. Saçlarımı kabartır içimi ürpertirdi. Monotonluğum omuzlarımda büyük bir ağırlık yapsada karşı çıkma gibi bir şansımda yoktu. Ağır adımlarla aşağı hole indim ve yine bu sefer kahvaltıya davet edildim. Bugünde reddedip kendimi arabaya attım. Şoförüm geldiğimi görünce elindeki sandviçide yan koltuğa bıraktı ve arabayı çalıştırdı.
Telefonumu elime alıp Siyah Kelebek uygulamasına girdim. Beni yine boş bir mesaj kutusu karşıladı. Dün akşam saatlerce mesaj atmıştım. Göz kapaklarımın kapanmasına direnip herhangi bir geri mesaj gelmesini bekleyip durmuştum. Ama en son girdiği zamandan beridir çevrımdışı gözüküyordu. Zihnimde dönen intihar düşüncesi ile titredim. Bakışlarımı dışarı yöneltip düşüncelerimi dağıtmak için çabaladım.
Cam kenarına yakın olan sırama yerleşip boş bakışlarımı sınıfa girip çıkanlara dikmiştim. Arada dışarıya bakıp nefesimi sıkıntıyla dışarı veriyordum ve zilin çalmasını büyük bir sabırsızlıkla bekliyordum. Nihayet zil çaldı. İlk ders, ikinci ders derken bugünde okulun yarısına neredeyse yarılamıştım. Öğlen vakti gelip karnım acıktığını belli eder bir şekilde guruldayınca bende kantine doğru gitmeye başladım. Odak nokta olmayı pek sevmediğim için karışık tostum ile birlikte köşe masalardan birine oturdum. Ben usulca tostumu kemirirken bir karaltının üzerimde olduğunu hissetmemle başımda ister istemez karaltıya doğru yöneldi. Bu dün bankta yanıma oturan çocuktan bir başkası değildi.
Ağzımdaki lokmayı öğütürken yüzünü inceleme fırsatı bulmuştum bende. Kahverengi hafif çekik gözleri, kahverengi dalgalı dağınık saçlara sahipti. İkimizde hiçbirşey söylemeden sessizce yemeklerimizi yiyorduk. Ama o bana bakmıyordu sanki orada yokmuşum gibi bir hale bürünmüştü. Ve benden konuşmayı başlatmamı istiyor gibiydi.
Ellerimi sıkıntıyla ovuştururken "Masamda tanımadığım birinin oturması beni rahatsız ediyor." diye mırıldandım. Bakışlarını kantindekilerden ayırdı ve bana yöneltti. "Mhm...Bu durumda benim kalkmam mı gerekiyor?" diye sordu. Başımı yavaşça onaylar bir şekilde salladım. Ayaklanırken konuşmaya devam etti. "Bu durumda ödeşmiş oluyoruz değil mi?" dedi ukala bir tavırla. Sessizliğim üzerine önce etrafına bakındı ardından da dudakları yine aralandı. "İntikamcı bir tipe pek benzemiyorsun aslında. Başka boş bir yer olduğunuda sanmıyorum ama..." dediğinde etrafıma bakındım. Tüm öğrenciler karınlarını doyurmakla meşguldü ve gerçekten de boş bir yer yoktu. Nefesimi dışarı verirken "Pekala, oturabilirsin." diye konuştum. Bu birazda hoşuma gitmişti ama belli etmemeye gayret gösteriyordum. Kimse böyle izin almazdı ve genelde kendi yerimden kovulan ben olurdum. Çatalını spagetti makarnasına dolarken "Dün seni kovduğum için özür dilerim." dedi ve makarnasını ağzına götürdü. "Sorun değil, alışkınım..." diye başımı kaldırmadan mırıldandım. Kısa bir süre sessizlik oldu ve sessizliği yine o bozdu. "Sen hep böyle misin?" diye sordu. Ama bu sefer ses tonunda ciddiyet hissetmiştim. Boğazımı temizleyip yerimde huzursuzca kıpırdanırken "Nasıl?" diye sordum. Elindeki çatalı bıraktı ve kollarını masaya dayadı. "Sessiz, fazla sakin, somurtkan..." dedi ve tepkimi bekledi. Herhangi bir tepki vermeyince konuşmaya devam etti. "...mutsuz, ruhsuz, tuhaf bir enerjin var." diye cümlesini tamamladı. Gerginlik katsayım artarken hemen ayağa kalktım. Bu hareketime şaşırmış ki surat ifadesi anlamadığını belirten bir ifadeye bürünmüştü. Sandalyenin biranlık geriye gitmesiyle birlikte büyük bir ses kantine yayılmıştı ve diğerleride histerik olarak bakışlarını bana yöneltmişti. Bakışları umursamadan neredeyse kantinden koşar şekilde ayrılacaktım ama bir kızla çarpıştım aksi gibi. Arkama dönüp kime çarptığımı görünce tanıdık bir yüz ile karşılaştım ama bu yüzü biranlık çıkaramadım. Kız çattığı kaşları ile bana ters bir şekilde bakıyordu. Bu bakışmayı sonlandırıp kantinden ayrıldım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Siyah Kelebek
Подростковая литература[24/06/2018 ?] Katran kokan ruhlardı onlar. Ruhları yanıp kül olurken etrafada is kokusu yayılıyordu. Etrafa yayılan bu is kokusu bir virus misali yeni kurbanlarını hastalandırıyordu. Bu viruse yakalananlarda bu ızdırabın içerisindeydi artık. Her b...