15

1K 76 41
                                    




Harry elinde iki biletle önünde dikiliyordu.

"Yoksa Paris galasını unuttun mu?"

"Daha bir hafta olduğunu sanıyordum." Louis çayından bir yudum aldı.
"Ondan önce Paris'te biraz vakit geçiririz diye düşündüm. En güzel manzaralı otelde yer ayırttım. Pencerelerinden bütün Paris gözüküyor Lou." Gözleri parladı. Harry böyleydi. Asla ne zaman nasıl bir kişiliğe bölünebileceğini bilemezdiniz. Bazen dünyanın en düşünceli ve heyecanlı insanı bile olabilirdi ve bazen dünyanın en kırıcı insanı da.

"Paris'i çok severim." Louis gülümsedi.

"Tahmin etmiştim."

"Nasıl tahmin ettiniz bay çok bilmiş?"

"Çok basit. Çünkü klişesin." Louis göz devirdi.

Louis'nin bavulunu hazırlaması çok uzun sürmedi. Harry ise ayni şey geçerli değildi. Birkaç seçenek arasında kararsız kalıyor sonunda bavulu hepsiyle doldurma kararı alıyordu.
Sonunda hazırlamayı bitirdiğinde bir sürü bavul birikmişti. Louis'nin ise sadece bir bavulu vardı.
Sorun yoktu. Harry'nin bu bavulları taşıyabilecek yardımcıları vardı.
Louis ilk defa birinci sınıfla seyahat ediyordu ve bu ilginçti.

Yol on bir saat civarı sürmüştü ve bu bir uçakta geçirmek için fazla bir zamandı.
Siyah bir araba onları beş yıldızlı bir otele getirmişti. Oda kartını aldıklarında asansörle onlarca kat çıktılar.

"Baksana Paris sendromunu biliyor musun? Hani şu Paris'ten beklediklerini bulamayan turistlerin hayalkırıklığı ile bayılması?"güldü.

"Eğer bayılırsan seni her zaman tutarım Louis." Sarkastik bir ses tonuyla Louis ile dalga geçti.
Harry oda kartını okuttu ve Louis içeriye girdi. Bavullar yere konulmuştu. Kocaman bir pencere vardı ama içerisi loştu. Çok yüksek bir kattaydılar ve gerçekten de tüm Paris gözüküyordu.
Koyu renkte kalın perdelerle çevrelenmişti camlar. Oda ise bir ev kadar büyüktü. Ortasında kocaman bir yatak vardı. Odanın her yerinde odayla ayni renklerde uzun, kısa mumlar vardı. Odanın geneli bordo,koyu kırmızı,kahverengi renkteydi. Kocaman camın en sağında kahverengi,tahta bir masa vardı. Üzerinde mor ve pembe renklerde çiçeklerin olduğu bir vazo duruyordu. Perdenin üzerindeki işlemeler çok ince ve zevkliydi. Yatağın üzerinde ise sayılamayacak kadar yastık vardı ve bakılınca dünyanın en konforlu yatağı gibi duruyordu. Odanın bir köşesinde ise kocaman ve yumuşak görünen kahverengi tonlarında minderler vardı. Bu odaya girmek sanki çok önceki bir yüzyılda bambaşka bir dünyaya girmek gibiydi. Zamanda yolculuk yapmaya benziyordu.

"Beğendin mi?"

Louis ayakkabılarını çıkardı. Kollarını iki yana açtı ve kendini aniden yatağa bıraktı. Bedeni nevresimlerin arasına gömülmüştü.

"Oldukça nostaljik. Sanırım aşık oldum." Güldü.

"Bana mı?" Harry gülümseyerek yavaşça Louis'nin olduğu yerden yatağa çıktı ve yatakta dizlerinin üstüne emekleyerek yanına geldi.

"Sen gerçek bir gerizekalısın."

Harry, Louis'nin yaptığı gibi yanında sırt üstü uzandı ve tavanı seyretmeye başladı.

"Biliyorum." iç geçirdi. "Şimdi biraz dinlen."

"Sonra?"

"Bakarız."

"Sen ne yapacaksın?"

"Birkaç işim var."

"Benimle uyu."

"İşim var dedim Louis." Louis daha fazla ısrar etmedi. Pantolonunu çıkardı ve örtülerin içine girdi.

Harry'nin yüzüne kondurduğu küçük öpücüklerle uyandırılmayı beklemiyordu. Yüzüne güneş gibi parlayan bir gülümseme yerleşti.
Saatlerdir uyuyor olmalıydı. Hava kararmıştı.

Love KillsHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin