Bir rüya. Evet, Harry Styles'ı böyle tarif edebilirdiniz. Ya da onun için kendi filmlerinden çıkma o mükemmel sinematografi sahnelerinden bir an gibi diyebilirdiniz. Güzelliğiyle sizin nefesinizi kesmekten ve ağzınızı açık bırakmaktan başka pek bir anlamı yoktur gibi görünebilirdi. Ama en iyi sinemacılar en iyi duygularını ve anlatmaya çalıştıkları tüm ana fikri o en güzel sahnelerde verirdi. Bunu bilirdiniz. Güzelliklerin yanında tüm hisler de o sahnelerde saklıydı.
Mesela şuan kalın perdelerin loşluk sağladığı bu lüks Paris otel odasında elinde fotoğraf makinesiyle kahkaha atarken Harry Styles kesinlikle bir filmin en güzel sahnesiydi.
"Hadi Louis,biraz daha rahatla. Daha vahşi olmanı istiyorum... daha..." cümlesi Louis'nin ona fırlattığı yastıklar üzerine gelen kahkahalarla kesiliyordu.
Louis ise kocaman yatakta tek başına uzanırken Harry ona odakladığı fotoğraf makinesiyle etrafında dolanıyordu. Üzerinde sadece çiçek desenleriyle süslenmiş siyah bir sabahlık vardı. Bu Harry'nindi çünkü o böyle şeyleri çok severdi. Louis'de ise daha da çok severdi. İçinde başka hiçbir şey olmamasını ise en çok severdi.
"Böyle mi?" Louis kıkırdadı ve yavaşça sabahlığın ipini çözdü.
"Ah evet."
Gözünün önünde flaşlar patlıyordu. Harry dizlerini üstünde yatağa çıktı. Louis'ye yaklaştı. İpin ucundan tutarak tamamen çıkardı ve bir yer fırlattı.
Birkaç flaş daha patladı. Önce sabahlığın omzunu indirdi ve omzunu yavaşça öptü. Sonra diğer omzunu indirerek aşağıya düşmesini sağladı. Ellerini vücudunda yavaşça gezindirirken fotoğraflar çekiyordu.
"Çok güzelsin tanrım!"
"Bu fotoğrafları saklayıp ben olmadığımda bunlara bakarak kendine mi dokunacaksın yoksa Harry?" kıkırdadı. Harry onu böyle mutlu görmeyi çok seviyordu.
Bacaklarından sıkıca kavrayarak onu yatakta daha da aşağıya çekti.
"Ah, evet kesinlikle öyle yapacağım." Fotoğraf makinesi Louis'nin çıplak vücudunun her bir santimetresinde geziniyor ve fotoğraflıyordu.Harry daha fazla dayanamadığında fotoğraf makinesini bir kenara koyup Louis'nin dudaklarına sarıldı. Kollarıyla tüm vücudunu kavradı. Louis'nin bacakları hafifçe beline dolandı. Elleriyle onu destekleyerek daha da dolanmasını sağladı.
"Sen benimsin. Sadece benim."
Boynunda hafif diş izleri bıraktı.
"Sadece seninim. Başka kimseye ait olmadım ve olmayacağım."
"Sadece bir saniye bekle."
Uzandı ve yatağın yanındaki telefonu eline alarak bir numarayı tuşladı.
"Merhaba oda servisi mi?... Biz bir ingiliz çayı, bir sade kahve, tereyağlı kruvasan ve meyve tabağı istiyoruz."Teşekkür etti ve kapattı.
"Sonsuza kadar burada yaşayabilir miyiz?"
"Çok açgözlüsün Louis." yatakta yanına yattı ve onu daha da kendine çekerek kokusunu içine çekti. "Bugün birilerine akşam yemeği sözüm var ve sen de geliyorsun."
"Ah anlamadığım dilden konuşan insanlarla aynı ortamda yarım saatten fazla zaman geçirmeye mi zorlayacaksın? Hiç sanmıyorum."
"Soru sormadım ki." Elleri Louis'nin çıplak karnında yavaşça ileri geri hareketler yaparken Louis ürperdi.
Tekrar üstüne çıktı ve bacaklarını araladı.
"Hepsi seni konuşuyor Louis. Bu yönetmenlerin hepsi seni istiyor. Seni ben yarattım. Olduğun kişi olmanı ben sağladım. Sen sadece bana aitsin. Onların hiçbiri senden yararlanamaz bunu biliyorsun değil mi?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Love Kills
Fanfiction"Güzelliğin olduğu yerde acıma vardır, basit bir sebepten dolayı; çünkü güzellik ölmelidir: güzellik daima ölür."