Evin olduğu adrese gittiğimde ağzım açık kaldı. Ev, küçükken Jeff' le izlediğimiz filmlerdeki evler gibiydi. 2 kat, beyaz duvarlar, kırmızı çitler, açık yeşil çimenler ve koyu kahverengi bir kapı...
Evin bu güzelliğini yok eden şey evin etrafındaki sarı-siyah bantlar ve evin içinden yayılan kan kokusuydu.
Ama benim işim evle değildi.
Evin etrafında gelirken bile sonunu göremediğim bir orman vardı. Acaba Jeff orada mıydı? Ama eğer Jeff oradaysa cinayette ona yardım eden arkadaşları da ormanda olacaktı. Bana saldırabilirlerdi. Yine de gitmek zorundaydım. Herşey ağabeyim için.
Jeff' le iyi bir ilişkimiz vardı. Çoğu şeyi birbirimizle beraber yapardık. Birlikte gezer, birlikte yer, birlikte şaka yapar, birlikte ağlar, birlikte gülerdik. Birbirimiz için yapmadığımız şey kalmamıştı. Sınavlarda birbirimize kopya verdik, derslerde telefon açıp oynadık, birlikte gezdik, birlikte düştük birlikte kanadık.
Ve birlikte katil olduk.
Birbirimiz için birçok şey yaptık. Bunlardan en önemlisi Jeff beni zorbalardan korumuşken ben de onu ihbar etmedim (dehşete kapıldığım doğru). O benim için hastaneye gitti, ben de onun için hapishaneye.
Karnımdan guruldama sesi gelince elimi karnıma attım. Açlığa biraz daha dayanabilirdim. Şimdi önemli olan Jeff' ti.
Ve böylece ormana adımı attım.