vision | 0.0

5.5K 267 350
                                    

❝Garip bir hediye ile doğdum.❞

Elimdeki çatalı düşmemesi için tabağa doğru yasladığımda ciğerlerime derin bir nefes doldurdum, fazlasıyla ihtiyacım olacak gibi görünüyordu.

"Arada şehir dışına çıktığım oluyor. Senin için sorun olmaz, değil mi?"

Karşımda, 'her kızın hayali' diyerek altını çizebileceğimiz üst seviye zenginlerin klişe şımarık oğullarından biri oturuyordu. Şımarık dediğime bakmayın, çoğu zaman bazı hareketleriyle aslında nasıl biri olduğunu anlayamamı sağlıyordu. Kişiliğini pek merak etmiyordum ancak onun gibi birisinin benimle yemek yemek isteyecek kadar ne bulmuş ya da görmüş olduğunu merak ediyordum.

Gevşekçe güldüm. "Hayır, asla olmaz."

Yanlışlıkla itici yükselen sesim her bir parçası ayrı mükemmel olan yüzünden kulaklarına ulaştığında, benim aksime rahatça gülümseyebildiğini gördüm. Ben gergindim ancak o böyle durumlar için tecrübeliymiş gibi görünüyordu, ya da çok fazla aşk filmi izlemişti.

"Sen tam olarak neyle ilgileniyordun?"

Sorduğu soruyu kolayca işittim ancak algılamakta zorlandım, bu soruyla karşılaşacağımı elbette biliyordum ancak hiçbir mantıklı cevabım yoktu. Gerçi, uydurabileceğim bir yalan da bulamamıştım.

"İşsizim," ,diye mırıldanırken yavaşça geriye yaslandım. "on yaşında kontrol edemediğim güçlerim yüzünden okuldan atıldım ve aynı zamanda istemeden küçük kardeşime fiziksel zarar verdiğim için evden ayrılmak zorunda kaldım. Seoul'e taşındığımda on dört yaşındaydım ve bir okula daha girdim, ancak tahmin edilmesi zor olmayacak bir şekilde oradan da atıldım. Şimdi büyükbabamla yaşıyorum çünkü beni kontrol altına alabilecek tedavi yöntemleri araştırıyor. Yani, eğer benimle bir hayata girmek istiyorsan hem beni, hem de diğer beni kabullenmelisin. Verebileceğim herhangi bir zarardan dolayı asla para ödemiyorum."

Oğlanın, şaşkınlıktan elinden düşen çatal ile vişne çürüğü saçları sarsıldığında aniden gülmeye başladım, çok korkutucuydum.

"Şaka yapıyorum, Lee Taeyong."

Elimi havada sallayarak kolaylıkla anlaşılabilecek bir sahtelikle gülmeye devam ettiğimde Taeyong'un gözlerini sonunda kırptığını görebildim, neyse ki diğerleri gibi bayılmamıştı.

Az önceki saçma konuşmaların altında yatan mantık parçalarını birleştirmeye çalışmayı bırakıp bana eşlik ettiğinde, aniden hissettiğim hafiflikle güldüm.

"Üzgünüm Taeyong," ,dediğimi duymamış, yemeğine devam etme kararı almıştı. "Vizyon seni de rahat bırakmayacak."

Gözlerimi üzerinde gezdirdikten sonra bir tuhaflık hissettiğinin farkındaydım, yine de bunun normal geldiğini düşünerek gülmeye devam ettim. Geçen ileri dakikalarda da farklı hiçbir şey olmadı, Lee Taeyong'un benden çekiniyor olabildiğini görüyordum.

Dakikalar sonra sonunda yemek yememiz bittiğinde hesabı ödemiş, çıkış kapısına ilerliyorduk. Sonunda, lüks restorantın mide bulandırıcı gelmeye başlayan kokusu çamur kokusunu almamla beraber kaybolduğunda, bir kez daha içime derin bir nefes çektim.

Sıklıkla, ertesi gün yaşayıp yaşayamayacağıma dair hayatımın ilerlediği çizgileri sorgulayıp dururdum, o yüzden kendime dikkat etmek tek seçeneğim olurdu.

"Seni evine bırakacağım."

Lee Taeyong, bana danışmadan kendince verdiği kararı sunduğunda kendimi sessizce onaylarken bulmuştum. Bu yağmurlu havada eve yürümek veya otobüse binmek istemiyordum, olabildiğince hızlı bir şekilde eve ulaşmam gerekiyordu.

vision 心身 taeyongHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin