vision | 1.4

931 144 106
                                    

❝Ruhu alınmış gibi.❞


Yatağın yanına yasladığım ellerimden bakışlarımı zorlukla çekerek kafamı kaldırdığımda gözlerim, onun usulca titreyen kirpiklerine odaklandı. Az önce yaşadığım tarifsiz olayların sona erişinin ardından hemşire ve doktorlar odayı bir bir terk etmeye başlamış, beni Taeyong'la beraber yalnız bırakmışlardı.

Kendimi kasmaktan acıyan yüz hatlarımı umursamak istemezcesine, "Taeyong?" ,diye mırıldandığımda sesimi duyduğundan bile şüpheliydim.

Sadece saniyeler içerisinde odada yalnız kaldığımızda Taeyong'un yavaş yavaş aralanan gözleri, ilk önce tavana baktı ardından yavaşça bana döndü.

Nefesimi tutmuş bir şekilde ona bakarken, tamamiyle tuhaf göründüğünün farkındaydım.

Rengi solmaya başlamış dudaklarını aralarken, "Sessiz ol Hirai Sun," ,diye mırıldandı. "ben Taeyong değilim."

Tüm işlevlerimin fabrika ayarlarına alındığı o saliselik süre zarfında bedenimi taşıyamaz hâle geldim ve yere düşmeyi beklerken, arka tarafımda kalan sandalyeye sertçe oturdum. Yaşlar gözlerimden tekrar ve tekrar akmaya başladı.

Adımı hatırlamasına rağmen bilinç kaybı mı yaşıyordu?

"Özür dilerim," ,diye fısıldadığımda ellerimle yüzümü kapatarak midemi kıstıracak kadar eğildim. "özür dilerim, Taeyong. Hepsi benim yüzü-"

"Sana Taeyong değilim dedim."

Kendi kendime sayıkladığım onca şeyi duymasına şaşırdığımda ellerimi yüzümden ayırdım, tuhaftı. Yavaşça gözlerimi araladığımda ise yattığı yataktan doğrulmuş, öylece bana bakıyordu.

Ruhu alınmış gibi.

Dudaklarım arasından belli belirsiz bir mırıltı yükseldiğinde kafası hafifçe sola doğru yattı. Daha yarım saat öncesine kadar yorgunluktan ve zayıflıktan çökmüş bedeniyle zar zor gözlerini açık tutan Lee Taeyong yoktu karşımda, ancak pek canlı da görünmüyordu. Kahverengi gözleri bir tık siyahlaşmıştı ve yüzünde en garibinden donuk bir ifade vardı.

Gülmek istediğinde ise dudakları yavaşça sağa kıvrıldı, "Güzelmişsin kardeşim," ,dediğinde ise ifadesizleşti. "seni hiç bu açıdan görmemiştim."

Dediklerinin hiçbiri umrumda olmazken aklım sadece tek bir kelimedeydi: kardeşim.

Bir süre dış dünyayla ilişkisini kesen henüz tozlanmamış anılarım bir bir gün yüzüne çıkarken aralarından ilk dikkatimi çeken şey, Büyükbaba'nın dedikleri oldu.

"Kimse Vizyon'u başka bedene nasıl
geçireceğini ya da geçtiğinde o bedene
neler olacağını bilmiyor."

Sandalyenin köşesine tutunmam gerekti, bu yaşadıklarımın hepsi bir hayal olmalıydı.

"Hayır değil,"

Duyduğum ses ile beraber kendime gelebildiğimde Taeyong'un sesini bir kez daha duymuş oldum, Vizyon bunu yapmış olamazdı.

Taeyong'un ruhu yerinde şuan da
Vizyon mu vardı?

"Aman Tanrım..," ,diye fısıldadığımda midem korkunç bir şekilde kasıldı. "Vizyon?"

Kusacak gibi hissettiğim o zaman diliminde mutlu mu, üzgün mü yoksa öfkeli mi olmam gerektiğini bilmiyordum. Beynim düşünmeyi bırakarak bu çıkmaz sokakta nefes alamamamı sağlarken Taeyong- Vizyon konuştu.

"Tam üstüne bastın."

Ardından genişçe gülümsediğinde, ne diyeceğimi bilemez bir şekilde ona bakmaya devam ettim.

"Çok ani olmuş olmalı," ,diye konuşmayı sürdürdüğünde dudakları havaya doğru büzüldü. "yine de başka çarem yoktu, Sun."

Durumu yavaşça kabullenmeye başladığımı hissediyordum, artık gerçekten Taeyong'un bedenini ele geçirmiş olduğunu değil; neden özellikle Taeyong'un bedeni olduğunu merak ediyordum.

"Bunu söylemem için Büyükbaba Hiroki'nin buraya gelmesi gerekiyor," ,dediğinde düşüncelerimi okuyabildiğini geç olsa da anladım.

Güldü. "Evet, doğuştan gelen bir telepati yeteneğimiz var. Üstelik bulunduğum bedeni belli bir yere kadar iyileştirebiliyorum. Bir de Tanrım..." ,Vizyon karşı tarafta duran televizyonun kapalı ekranına yansıyan yüzünü işaret ederek, "çok yakışıklı bir suratım var, daha ne isteyebilirim ki?"

Şekilden şekle girerek kendini incelemeye devam ettiğinde bu kadar çok konuşması onun ölmemiş olsaydı başarılı bir şekilde kafa ütüleyen bir kardeş olabileceğini anlamamı sağladı.

"Taeyo- Vizyon."

Derin bir nefes aldığımda Vizyon yüzünü bana çevirdi.

"Hâla inanamıyorum," ,diye mırıldandığımda elmacık kemiklerimdeki ıslaklığı temizledim. "bunca zaman neredeydin? Mâdem başka bir bedene geçebiliyordun... Neden bu Taeyong'du?"

Vizyon, tıpkı bir robotunki kadar donuk bakışlarını yüzümde gezdirmeye devam ettiğinde aynı şekilde ona bakıyordum. Merak ettiğim o kadar çok şey vardı ki... Öncelikle hangisini sormam gerektiğini bilmiyordum.

Kısık bir tonda, "Bunca zaman seninleydim, Sun. Başka bir bedene geçebildiğimi ben de bilmiyordum," ,dediğinde hafifçe yutkundu. "çok fazla denedim. Sana her şeyi anlatmak için başka bedenleri denedim ancak olmadı. Bugün Lee Taeyong öldü Sun, ruhu yok olan bir bedene girebildiğimi öğrendim."

Bedenim titrediğinde dudaklarımı birbirine bastırdım.

Kafamı iki yana sallarken, "İsteseydin ölmesine izin veri-" ,diye yanıtladığımda sözümü kesti.

"Evet, verebilirdim," ,dediğinde kalın kaşları hafifçe çatıldı. "ama yapmadım. Emin ol Hirai Sun, ne Lee Taeyong, ne Jung Jaehyun, ne de Jaehyun'un yanında gördüğün kız yani Taeyong'un ablası zannettiğin kadar hiçbir şeyden habersiz değiller."


opın yor ays

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

opın yor ays

öhöm öhöm,
biraz fazla ani oldu sanırım?
bunun için üzgünüm ancak
tam olarak aklımdaki her şeyi
yansıtmaya gayret ediyorum...
umarım beğenmişsinizdir♡

çok heyecanlandım off jzbşwöuğdhe

bu arada şey,
taeyong gitti diye
üzülmeyin ve
"taeyong'u asla öldürmem"
sözlerimi yüzüme vurmayın
:):):):):):)

sici sebiyorum

vision 心身 taeyongHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin