"onu görebiliyor musun?"
daimon bir kez daha ablasını dirseğinden dürterek merakla sordu.
"hayır... ama üzerinde çalışıyorum!"
hera oturduğu yerden poposunu kaldırarak aşağı sarktı.
"sanırım saçlarını gördüm!" diye heyecanla bağırdı.
daimon ablasının şortunun kemer kısmına parmaklarını kanca misali geçirip çekiştirdi.
"eğer dengeni kaybederek bu kadar yükseklikten onun kucağına düşmeyi bekliyorsan unut bunu abla. kimse ölü kızlardan hoşlanmaz."
hera huzursuzlukla ofladı.
"başkasının saçıymış... pardon, ne diyordun?"
daimon yanaklarını şişirdi ve hüzünle konuştu.
"neden sadece manzaranın tadını çıkarmıyoruz? insanlar karınca gibi, baksana istersem onları ezebilirmişim gibi!"
hera, sert koltuğa yeniden oturarak daimon'a kollarını uzattı.
sanki daha az önce ablasını uyaran o değilmiş gibi şimdi de o aşağıya sarkmaya kalkmıştı.
"otur oturduğun yerde daimon! sen de onun kucağına düşemeyebilirsin..."
daimon ablasını dinlemedi ve işaret parmağı ile çok uzak bir noktayı gösterdi.
"bu, o değil mi?"
hera, daimon'u tutmayı bıraktı ve hızla yanına fırlayarak dizlerinin üstünde kabinin zemine çöktü.
dizleri muhtemelen kızarmıştı, yarına da morarırdı işte.
elleri ile kabin sıkıca kavrayarak başını yukarı uzattı.
"hani, nerede?"
daimon, ablasını çenesinden tutarak ters istikamete çevirdi.
hera deminden beri yanlış yöne bakıyordu.
"işte orada!"
yabancı onların metrelerce ötesinde ve aynı zamanda aşağısındaydı.
sırtı onlara dönükken elleri cebinde ve gittikçe onlardan uzaklaşıyordu.
"evet.. bu, o."
hera hüzünle konuştu.
gözleri ile onu takip ederek nereye gittiğini öğrenmeye çalıştı.
"iyi de neden bu kadar erken gidiyor? gece daha yeni başladı!"
daimon omuzlarını silkti ve bir başka pamuk şeker satıcısına tepeden gözlerini dikerek konuştu.
"gece yeni başlamadı... altı turdur aynı dönme dolaba biniyoruz, on ikinci jetonumuzu harcadık."
hera hayretle ona döndü ve gözlerini yabancıdan ayırarak izini tamamen kaybetti.
"on iki mi? ben altıdan sonra saymayı bırakmıştım."
daimon on bir yaşındaki bir çocuktan beklenilmeyecek bir tavırla gözlerini devirdi.
"aslında sen ilkinden beri saymayı bıraktın; çünkü etrafı seyretmek yerine gözlerin ve aklın hep o ağabeyde."
daimon haklıydı ve hera da bunu biliyordu.
adı neydi?
hera, ikisi dönme dolapta defalarca tur atıp tepeye varıp geri aşağı indikleri her seferde bunu merak etmişti.
birinin ona seslenmesini merakla beklemişti; ancak bu, aşağı varıp tekrar yükselmeye başlayıncaya kadar geçirdikleri yedi saniyede hiçbir zaman başarılı olmamıştı.
"sanırım haklısın... neyse, geri kalan jetonlarımızı yarın akşam harcamaya ne dersin?"
hera'nın asıl niyetinden tamamen habersiz olan saf daimon, heyecanlanarak ablasına döndü.
kocaman açtığı gözleri ile ona merakla sordu.
"yarın akşam mı? yarın akşam da mı buraya geleceğiz?"
hera da tıpkı onun gibi sırıttı.
"elbette. neden gelmeyelim ki?"
✰✰✰
minik yıldızı unutmayın, lütfen! ♥️
ŞİMDİ OKUDUĞUN
f u n f a i r
Romance❝ ℋ er gün onu görebilmek adına küçük kardeşimi lunaparka götürüyordum. ❞ - short story