hera, beline uzanan ellerin birkaç kez kalçalarına temas etmesinden oldukça keyif alıyordu.
ellerini iki yana açmış, yabancının kemerini bağlamasını beklerken heyecanla nefesini tutmuştu.
günlerden pazartesiydi ve hera, pazartesileri bu kadar güzel kılacak başına başka ne gelebilirdi bilmiyordu.
genç kız halinden memnunken yabancı nihayet kemerini bağladı ve yanında oturan küçük kardeşine uzanarak bu sefer onun kemerini bağlamaya çabaladı.
daimon başlarda yabancının ellerini itmeye çalışarak kendi bağlamaya çalışmış ve bu, hera'ya yabancı üzerinde eğilmişken fazladan birkaç saniye kazandırmıştı.
yabancının siyah tişörtünün, eğildiği için hafiften kayıp karnını açıkta bırakarak genç kızın dikkatini çekmesi ile hera biraz kızardı.
heyecandan terleyen avuç içleri kaşındı ve birden bağırdı.
"adın ne?"
yabancı onu duymamazlıktan geldi.
yine.
"günlerdir sosyal medyadan adını bulmaya çalışıyorum! hayalet gibi bir şeysin!"
aman tanrım, yabancının dudağının sağ köşesi bir milim yukarı mı kıvrılmıştı!
onu güldürmüştü!
hera eve gidince daimonla patlamış mısır ve bir sürü jelibon partisi düzenleyecekti.
tam ona adını tekrardan soracaktı ki yabancı, hera'nın kalp krizi geçirmesine neden olacak bir şey sordu.
"sen niye bana adını söylemiyorsun? ismini beğenirsem belki adımı ben de sana söylerim."
hera bu anlaşmayı saniyesinde onayladı ve kafası hızla aşağı yukarı hareket ederken saçları önüne düştü.
"adım hera!"
yabancı, gözlerini kırpmadan uzun süre hera'yı seyretti.
yüzünde solmayan gülüşü ile ondan adını beklerken heyecanını gizlemeyi tercih etmiyordu.
yabancıyı, kardeşininki gibi tıpkı genç kızın adının da mitolojik olması şaşırttı.
hele de o küçüklüğünden beri yunan tanrı ve tanrıçalarına bu kadar düşkünken.
"adımı beğendin mi?"
yabancı tek bir kez başını onaylarcasına salladı.
hera sevinç çığlığı attı ve onu unutarak kardeşine döndü.
"duydun mu daimon! adımı beğendi!"
benden de hoşlanıyor olmalı; çünkü adımı beğendi! diyerek neredeyse ağzından kaçıracaktı.
neyse, eve gidince daimon'a defalarca bunu söyleyecekti zaten...
"leo."
hera, daimon'a dönüp sevinç çığlıkları atarken boğuk sesi duyunca konuşmayı kesti.
söyleyeceklerini unutup şaşkınlıkla ona döndü ve leo'ya baktı.
adını beğendiğini söylediğinden beri onun adını merak edişini unutmuştu!
adı leo idi!
"tanrım leo! senin adın da mükemmel!"
leo ona bakmadı ve sanki hiçbir şeyden memnun değilmiş gibi suratını astı.
hera ellerini kalbine götürerek birleştirdi ve mutluluk saçan gülüşü ile genç adamın adını defalarca sayıkladı.
"leo, leo, leo, leo... leo!"
leo onların kabinini ittirerek kendinden uzaklaştırdığında bile hera kulağının dibinde onun adını bağırıyordu.
parmaklarını kabinin kenarlarına sıkıca geçirmiş ona eğilmişken gülümseyerek çocuk gibi adını tekrarlayıp duruyordu.
leo gözlerini devirdi ve hera'nın neden her zaman bu kadar mutlu olduğunu merak etti.
hayatı gerçekten toz pembe bir filtrenin ardından görüyor olabilir miydi?
"hey sam!"
elini uzattı ve arkadaşının dikkatini çekti.
saçları koyu maviye boyanmış adam yanına geldi ve leo'nun eline çakarak selamladı onu.
"yerime geçmen gerekiyor. sigara molasına çıkacağım."
sam, elleri kot cebinde iken omuzlarını silkti ve etrafa bakındı.
"sorun değil. ne zamana dönersin?"
elleri dudağındaki piercing'e giderek oynadı.
"şu lacivert kabindekiler gidince beni çaldır."
sam kısa bir kahkaha atarak dostunun bahsettiği, yalnızca üç metre uzaklarındaki kabine baktı.
kabinden eğilerek onlara bakan kızın saçları aşağı sarkarak yüzünü gizliyordu.
bu yüzden sam onu tam göremedi; fakat yine de omuzlarını silkerek sordu.
"leo mu diyor o? hem de hiç durmaksızın?"
leo başta cevap vermedi; fakat dostunun elini alnına dayayarak sıkıntıyla oflamasından sam gayet iyi bir şekilde aldı cevabını.
leo kaşlarına düşen karışık perçem tutamını geriye itti ve arka cebinden yarısı bitmiş sigara paketini çıkardı.
"hiç sorma."
sam kahkaha attı ve leo sigarasını dudaklarının arasına alarak paketinden çakmağını çıkardı.
esen tatlı rüzgar ateşini söndürdüğüne avuçlarını siper olarak kullandı ve çakmaktan büyüyen kırmızı ışık yüzünü aydınlattı.
içine çektiği derin nefesi çenesini kaldırarak havaya üfledi ve istemeden hera ile göz göze geldi.
leo ondan bakışlarını çekerek tekrar sam'e döndü ve omzuna vurdu.
"gittiğinden emin ol."
sam, dostu ve o sırıtışı durmak bilmeyen kız ile aralarında ne olduğunu sormak istiyordu; ancak dirseğinden biri onu dürterken dikkati tamamen dağıldı ve arkasına dönerek onu dürten kişiye baktı.
kırmızı kafalı, boyu anca sam'ın kalçasına gelen küçük bir çocuk jetonunu ona uzattı.
sam jetonu aldı ve küçük çocuğun kollarını uzatarak ona sarılmak isteyişine kayıtsız kalarak çocuğa boş gözlerle baktı.
küçük çocuk en sonunda tek elini kabine uzatarak binmek istediğini belirtti ve sam nihayet onu anladığı için kısa bir kahkaha attı.
kucağına aldı ve kabine oturtarak kemerini bağlamayı yine çocuk ona hatırlatınca akıl edebildi.
✰✰✰
ŞİMDİ OKUDUĞUN
f u n f a i r
Romance❝ ℋ er gün onu görebilmek adına küçük kardeşimi lunaparka götürüyordum. ❞ - short story