1 ay sonra
Bazen hiç beklemediğimiz isimlere ve anlam veremediğimiz şeylere aşık olabiliyoruz. Şu aşk ne tuhaf şey değil mi?
Düşünsenize, dünyada yaşayan milyarlarca insan var ama siz gidip birbirinize aşık oluyorsunuz. Kaderinizdeki kişiyi buluyor ve sevginizi ona veriyorsunuz.
Tıpkı Nazlı'nın , senelerdir görmediğimiz, ve senelerdir onu görmediği halde seven bir adama aşık olması gibi. Nazlı'nın , onu belkide bu dünyada en çok seven, en çok önem veren, temiz duygularla seven birine kalbini açması gibi. Nazlı'nın Tuğkana aşık olması gibi.
Maalesef bazı insanlar aşkı benim gibi kolay bulmuyor. Ben şanslıyım. Aşkla beraber doğdum. Benim aşkım, yanımdaydı. Ama Nazlı, Nazlı çok bekledi.
Aşk yanındayken, hep uzaklarında aradı. Aşk ona "sen nasıl mutlu hissediyorsan öyle olsun kelebek." Dedikten sonra geceleri Nazlının aşkıyla yanıp tutuşan Tuğkanda saklıydı. Ve nazlı bunu çok geç farketti.
Bilgisayar klavyesinden elimi çektikten sonra kahvemi yudumlamaya başladım.
Mezun olduktan sonraki yaz tatili döneminde çok boş olduğum için hayatımızı bilgisayarıma not ediyordum.
Kim bilir, belki bir gün bunları basıma verirdim ve herkes bizim hikayemizi bilirdi.
Kırılmışların hikayesini.
Hiçbirimizin normal hayatları yoktu. Ayrımsız her birimiz farklı acılarla imtihan olmuştuk ve sonra merhemleri kendimizde bulmuştuk. Biz merhemlerimizi, dostlukta, aşkta bulmuştuk.
Nazlının adına o kadar mutluydum ki. Gerçekten onu seven ve dünya iyisi bir adama aşık olmuştu.
Ama merak ettiğim bir şey vardı, mutluluğumuz hep böyle devam mı edecekti?İyi de, biz mutlu olmaya alışık değildik ki.
*****************
Sonunda mezun oluyordum ve artık, resmen hayata başlıyordum.
Ve yeni hayatıma, eski dostlarımla giriş yapıyordum ve bunun değeri paha biçilemezdi. Eski dostluklar, eski zamanlar, eski yerler ve eski aşklar.
Çoğu kişi gibi bir ilk aşk hikayem olmayacaktı benim. Benim ilk aşkım zaten son aşkımdı ve hani o ilk aşklar evlenilse de unutulmaz derler ya hani.
Benim ilk aşkımı unutmama da gerek kalmayacaktı çünkü o sadece ilk aşk olarak nitelendirdiğim bir adam olmayacaktı.
Mutluydum. Şu son aylarda hayatım iyice düzene girmişti ve kötü giden hiçbir şey yoktu.
Maddi durumumuz yerindeydi, her zaman arkamda duran insanlar vardı, derslerimde başarılı olup okul hayatımı bugün itibariyle tamamlıyordum, beni her şeyden çok seven bir sözlüm ve beni kabul eden bir ailesi vardı.
Belki babam yoktu ama, o hayatım boyunca yoktu zaten. Ben hiçbir zaman babamın olması duygusunu tadamamıştım ve açıkcası öğrenemediğim bir şeyi özleyemiyordum.
Sahi, olmayan birini gittiğinde nasıl özleyebilirdim ki?
Hayatımda o sadece geçip giden kötü bir anıydı. Her gün kabus görmemi sağlayan karabasanımdı.
Ama her kötü rüyanın sonu elbet çıkar. Benim kötü rüyamın sonu da çıkmıştı.
Peki babam çıkmıştı ama, babamın hatıraları çıkmış mıydı? Babamın Günahları beni bırakmış mıydı?
Hayatta istemediğiniz şeyler olur. Çok yıkılırsınız. Çok ağlarsınız. Ama unutmayın. Hayat hep size kötü davranmaz.
Bu hayatta sanırım kazanmamı sağlayan en önemli şey, umudumdu.
Çünkü, neden olmasın ki? Ben ölünce elimde ne olacak? Öldükten sonra bir şey hissedemeyeceksem elimdeki duyguları bu hayatta neden doya doya kullanmayayım?
Ben yeter artık demedim. Hep daha çok çalıştım. Ve artık refaha eriyordum. Artık başkalarına muhtaç yaşamayacaktım.
Artık iki diplomalı bir kadın olacaktım. Hayallerimi gerçekleştirecek, ruhumdan bir parça edebiyatı insanlara öğretecek, kalbimden bir parça müzikle de hayatımı güzelleştirecektim.
Hayatımı şimdiden çizmiştim. Devlet atama sınavlarına girecektim ve umarım ki kazanırsam güzel bir lise de, idealist bir öğretmen olmayı hedefleyecektim.
Ben çocuklara ezberletmeyecektim. Onlara okutacaktım. Onlara yazdıracaktım. Onlara edebiyatın ezberlenmeyeceğimi öğretecektim. Edebiyat ezberlenmez, edebiyat ruhumuza kazandırılır.
Edebi insan dediğimiz karakter, ezberlemiş midir? Hayır.
Edebi insanlar başka edebi insanlarla çokta ilgilenmezler. Edebiyat, öznel bir sanattır. Herkes, kendi sınırları içerisinde edebiyatçıdır ki bu yüzden her edebi yazarın edebiyata kattığı farklı şeyler vardır.
Ben öğrencilerimden edebi yazarların edebiyata kattığı farklı şeyleri ezberlemesini istemeyecektim. Onlara edebiyatı sevdirebilirsem eğer, onlara farklı şeyler katmasını isteyecektim.
Sonra Nazlının açmayı hedeflediği kafesinde, akşamları canlı müziğe çıkacaktım. Bunun amacı fazladan para kazanmak değildi. Müzik benim hayatımda hep varolan ve asla atamayacağım bir sanattı ve, ben şarkı söylemezsem büyük ihtimal geri kalan hayatımı somurtarak geçirirdim.
Ondan sonra, Arda olacaktı. Birlikte sahil kenarında bahçeli bir evimiz olacaktı. 30 uma kadar çocuk istemiyordum böylelikle kaybettiğimiz yıllarımızın yerine yenisini koyabilecektik. Belki bir köpeğimiz olurdu. Akşamüstleri onu gezdirirdik. Canlı müziğe gitmediğim akşamları yorgunluktan kapımızın önündeki kanepede uyuyakalırdım ve o beni yatağımıza taşırdı.
Hayalimin her yerinde, hayatımın her yerinde Arda vardı.
İşte benim mutlu olmam bu kadar kolaydı. Ailem, dostlarım, Arda, Edebiyat ve Müzik.
Siz de büyük şeyler istemeyin. Küçük şeylerle mutlu olmayı bilirseniz, hayatınız boyunca yüzünüzde ufak bir gülümseme kalacağını bilirsiniz.
Bu hayat siz güldükçe güzel. Bu hayat, biz güldükçe güzel.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BABAMIN GÜNAHLARI
Romansababasından dolayı yaşadığı ağır travma nedeniyle sevdiği adamdan ve tüm sevdiklerinden,canından çok sevdiği İzmir'den ayrılmak zorunda kalan Arya, kaçtığı yere sevdiği çocuk Arda'nın gelmesiyle bu kaçmacaya bir son vermişti.Zaman içinde tüm gerçekle...