"Zen." diye fısıldadım stresle. Uyandırmaya çalışmıştım ancak uyanmıyordu. Başı kirlenmesin diye yere çöküp başını dizlerimin üzerine koydum. Yanaklarını okşamaya başladım. "Ne oldu birden? Aç gözlerini."
Telefon da yoktu ki. Kimseyi arayamıyordum. Uyanmasını mı beklesem diye düşündüm. Ancak uyanmaması ihtimali beni çok korkutuyordu.
Gözyaşlarımı elimin tersiyle silerek ayağa kalktım. Poşetleri kollarıma geçirdiğimde ağırlıkları yüzünden bir anlık sendeledim. Onları götürmem lazımdı. Azar yemek istemiyordum.
Dengemi sağlamaya çalışarak Zen'i yerden kaldırdım ve vücudunu kendime yasladım.
Evin önüne geldiğimizde son gücümle zile bastım ve olduğum yere çöktüm. Kapıyı Hilal açtı.
"Lan ne oldu size!?" diye bağırdı.
"Zen.." diyebildim nefes alış verişlerimin arasından. "Zen bayıldı."
"Yine mi?" dedi ve içeri gitti. Umursamamak yerine yardım için birilerini çağırdığını umdum. Biraz sonra yanında Demir'le geldi. Hilal beni, Demir de Zen'i yerden kaldırdı ve bizi salona götürdüler. Bana doğru uzatılan bardağı alıp içindeki suyu içtim.
"Düzelir değil mi?" dedim titreyen sesimle.
"Düzelir düzelir merak etme." dedi Hilal. "Hep oluyor böyle. Yılan sıçacak ağzına."
"Nesi var ki?"
"Yeme bozukluğu. Bazen hayvan gibi yiyor, bazense günlerce ağzına tek lokma koymuyor. Yine hiçbir şey yemeyip fazla spor yaptı gerizekalı."
Sertçe yüzümü ovuşturdum.
.Biraz sonra Zen uyandığında, yediği ilk şey Yılan'ın tokatı oldu.
"Abicim ayıp oluyor sevgilisinin yanında." dedi kızlardan biri.
"Ben sana kaç kere yemeklerini düzenli ye dedim it herif!" Bir tokat daha attı. Yılan'ın bileğinden tuttum.
"Zen'e dokunma."
Burun delikleri çok hızlı bir şekilde büyüyüp küçülüyordu. "Sen karışma."
"Karışırım!"
"Sen kim oluyorsun amınakoyayım? Zen'e istediğimi yaparım kimse de karışamaz."
"Sevgilime dokunma.." dedim dişlerim arasından. Yılan da ben de aşırı sinirliydik.
"Sevgilin mi? İki yiyiştiniz diye hemen havalara mı girdin?" Artık neredeyse tamamen ayılmış olan Zen'e döndü. "Anlatsana biricik sevgiline, altıma nasıl yattığını."
Sol gözüm seğirdi. Hilal araya girmese oracıkta Yılan'ı boğabilirdim.
"Neden insanları gaza getiriyorsun lan?" dedi Yılan'ın saçlarından tutarken. "Çiftlerin arasını bozma. Git Patron'a ver. Zen ile ilişkiniz eskide kaldı."
Zen ile ilişkisi mi? Yüzümü yana çevirdiğimde Zen'in endişeli bakışlarıyla buluştu gözlerim. "Sorun yok." dercesine gülümsedim. Ayağa kalktım. Bu arada Yılan da gitmişti.
"Hilal. Gel de Zen'e yiyecek bir şeyler hazırlayalım." dedim. Sesim çok cılız çıkmıştı. Hilal'in cevabını beklemeden mutfağa gittim. O da peşimden geldi.
"Bu evde çoğu kişi Yılan'ın altından geçmiştir." dedi endişeli bir sesle. "Kıskanmana gerek yok."
"İlişki dedin."
"Ya, bir ara oldu küçük bir ilişkileri." Yanıma gelip elini omzuma koydu. "Hemen ayrıldılar ama. Zen sevmedi onu. Seni seviyor. Merak etme."
Burnumu çekip başımla onu onayladım. Bir şeyler hazırlayıp salona geri döndük. Yemeği Zen'e ellerimle yedirdim.
"Yapma böyle." dedim uzattığım kaşığı kapalı ağzından içeri sokmaya çalışırken. "Yemelisin."
Kafasını hayır anlamında salladı.
"Bak uçak geliyor aaa."
"Çocuk muyum amınakoyayım?" derken açılan ağzına soktum kaşığı. Biraz beceriksiz olduğum için çorbanın bir kısmı çenesinden aşağı süzüldü.
"Ya al siktin her yerimi." dedi cıklayarak. Yüzüne yaklaşıp çenesini yalayınca hafifçe inledi.
"Yuh çocuklar oyun oynuyor gidin başka yerde sevişin." lafını duyunca Zen'e çapkın bir bakış attım. Aynı istekli bakışı onda da gördüğümde gülümsedim.
"Yemeğini bitirmeyene seks yok."
Oflayarak olduğu yere kuruldu. Bu sefer her şeyi reddetmeden yemişti.
"Vaay." dedi Hilal biz odadan çıkarken. "Önce yemeği yedin şimdi de ya-" Kafasına atılan yastıkla sustu.
Bir şey demeden üst kata çıktık. Tek yatak bulunan odaya girer girmez kapıyı kapattım ve kilitledim.
"Daha iyi misin?" dedim. "Yorgunsan uyuyabilirsin."
"Sence uyuyabilir miyim?" dedi alt tarafını okşayarak. Okşadığı yeri görünce dudaklarımı ısırdım. Belimden tutup beni kendine çekti. Birkaç dakika boyunca deliler gibi öpüştükten sonra ikimiz de daha fazla dayanamayacağımızı anladık ve kendimizi yatağa attık.
Hırsla Zen'in pantolonunu çekiştirdim. Boxerla beraber çıkan pantolonu bir kenara attığımda karşıma çıkan manzara daha da hareketlenmeme neden olmuştu.
Genişletmeyi, kayganlaştırıcıyı bile düşünemeden içine girmeye çalıştım. İlk denememde başarılı olduğumda Zen kızararak bakışlarını benden kaçırdı. Olması gerekenden fazla genişti.
Bir şey dememeye karar verdim. Ancak genişliğe yüzünden, Zen beni ne kadar tahrik etse de zevk alamıyordum.
"Biraz sık kendini." dedim. Aletimi anında daha sıkı saran duvarlarla inledim. Çok yavaş hareket ediyordum. Zen gittikçe daha da zayıflıyordu. Elime gelen kaburgalarıyla iyice yavaşladım.
"Kaç kilosun lan?"
"Kırk."
"Öleceksin."
"Bana bir şey olmaz. Dedim ya, kaç bıçaklanmadan sağ kurtulmuş adamım."
Gözlerimde yaşlarla gülümserken boşalmayı beklemiyordum. Altımdaki beden titredi ve o da geldi.
"Ağlarken boşalmak çok seksi geldi oğlum bu ne?" dedi ve dudaklarıma kapandı.
"Aşırı garip bir insansın." dedim. "Seni çok seviyorum."
Dal taşak gezmemek için boxerlarımızı geri giydik. Sırtımı duvara yaslayarak oturdum. Zen de başını kucağıma koyarak yattı. Bir yandan yanağını aletime sürtüyordu.
"Artık seni sıkı kontrole alıyorum." dedim. "Kavga ettiğini, yemek yemediğini, orada burada itlik yaptığını görürsem..."
"Hm? Ne yaparsın?"
"Küserim sana."
Yanağını sürtmeyi bırakıp aletime boxer üzerinden bir öpücük verdi. "Barıştırmasını biliriz."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sunshine Boy (boyxboy)
Short StoryBaby Powder'daki alternatif evrenin Güneş'i gerçekten rüyadaki gibi olsaydı...