Görkem "Markete gidiyorum. Bir şey istiyor musun?" diye sorduğunda omuz silkerek oturduğum kanepeye yayıldım. Resmen buraya kurulmuş, sadece yemek yemek için ayağa kalkıyordum. Başını şikayet edercesine sallayıp çıktı. Market kelimesini her duyduğumda içime bir hüzün doluyordu.
Artık yerimden kalkmam gerekiyordu. Ortalığa biraz bakındım ve evin bir öğrenci evine göre bile aşırı dağınık olduğunu farkettim. Belki biraz toparlasam hoşuna giderdi. Belki de beni överdi.
Salonu ve mutfağı toparlamam gayet kısa sürmüştü. Kapısı açık olan yatak odasına doğru baktım. Yatak odaları genelde insanların en özel eşyalarını barındıran odalar olurdu. Bir süre kirlilerini yerden toparladım ve hepsini kirli sepetine attım. Odaya geri döndüğümde yatağın kenarındaki zarfları farkettim. Bir süre zarflarla bakıştım ve derin derin nefes alıp verdim.
"Pekala." dedim kendi kendime. "O gelmeden küçük bir bakış atabilirim sanırım."
Yatak odasının kapısını kapatıp yatağın yanına oturdum ve ilk zarfı açtım. O çocuğa yazmıştı. Ne kadar özlediğini, onu ne kadar sevdiğini ve onunla daha ne planları olduğunu anlatmıştı her satırında.
Kapının hızla açılmasıyla olduğum yerde donup kaldım. Görkem yanıma gelip elimdeki kağıdı çekti ve "Ver lan onu!" diye bağırdı. Sinirli gözlerle bana baktı. "Başkalarının eşyalarını karıştırmasana."
"Özür dilerim." dedim ağlamak üzereyken. Gözlerim dolmuştu. O çocuğun yerine geçmek istiyordum. Bana kızmasını değil, beni övmesini istemiştim. Söylemeyecektim ama söyleme ihtiyacı duydum. "Ev ahır gibiydi. Ben de sen yokken biraz düzelteyim dedim. Sonra mektupları gördüm ve..."
"Senin olmayan mektupları okumaya mı karar verdin?" diyerek sözümü kesti.
"Cidden özür dilerim. Meraklı biriyim. Bir daha olmaz. Söz veriyorum. Affet beni." Ağzıma gelen her cümleyi sıralamıştım heyecandan. Adam öldürürken bile bu kadar heyecanlandığımı hatırlamıyordum.
"Tamam tamam."dedi ve güzel bir kahkaha attı. Elini başımın üstüne koyduğunda tüm organlarımın eridiğine yemin edebilirdim. "Kısacık boyunla dikilmişsin karşıma çocuk gibi."
Tek kaşımı kaldırdım. "İyi de, boyum 1.90?"
"Benden kısasın uzatma." diyerek dağıttığım mektupları toplamaya başladı.
"Şey... Sevgiline mi yazıyorsun bunları?" diye sordum bir anlık cesaretle. "Öylesine baktım. Okumadım yani. Ama özledim falan yazdığın gözüme takıldı. Uzakta sanırım."
Cidden tiyatrocu olmalıydım ve bu bedende harcanıyordum. Gayet de okumuştum. Yazdıklarının sebebini de biliyordum. Ancak ona karşı masum ve aptal gözükmek, beni olayların en başındaki gibi saf biriymişim gibi hissettiriyordu.
"Evet." dedi sıkıntılı bir şekilde. "Çok uzakta."
"Başka ülkede falan mı?" Öldüğünü bildiğimi farketmemeliydi.
"Bu dünyada değil." derken direkt olarak gözlerimin içine baktı.
Stresten gözlerimi olabildiğince çok açtım. "Uzaylıyla mı çıkıyorsun? Oha!" Belki de kendimi rolüme fazla kaptırmıştım.
"Yok amına koyayım." dedi. Hem sinirli duruyordu hem de gülmemeye çalışıyordu. "Bu dünyada değil derken, Midgard'da değil. Loki ile seviyeli bir ilişkimiz var."
"İsmi Loki mi? Midgard diye bir gezegen olduğunu bilmiyordum ve oradan olmaması ne alaka anlayamadım." Bu sefer cidden bir bok anlamamıştım.
Bir şeyler fısıldadı ancak duyamadım. "Aslına bakarsan..." dedim sağ kolumu ovuştururken. "Sadece iki gezegen ismi biliyorum." Bu doğruydu.
Bir süre bana dolu ve yumuşamış gözlerle baktı ve beklemediğim bir anda birden sarıldı.
"Şey... Bu biraz ani oldu." dedim gülümsememi bastırmaya çalışarak. Kendini hızla geri çekti.
"Bundan sonra her gece film izliyoruz. Sana bütün efsaneleri öğreteceğim." derken gözleri parlıyordu.
"Abi , ne gerek var?" Utanmıştım.
"Seni bu dünyadan bomboş göndermeyeceğim Güneş."
"Eyvallah da, ne alaka şimdi?" Gösterdiği ilgiye minnettardım ancak ciddi anlamda utandırıyordu.
"Boş ver alakasını şimdi." dedi hızla. "Sen biraz bekle, ben cdleri karıştırayım. En sevdiğim filmi izleyeceğiz."
Bu özel anı onunla yaşayacağım için çok heyecanlıydım bu yüzden hiçbir şey diyemedim.
Mutfağa gitti ve tencereye bir şeyler doldurup yatak odasına geçti. Birkaç tıkırtı sesinden sonra elinde bir cd ile geri geldi. Tencereden gelen seslerle mutfağa geri döndü. Tekrar geldiğinde elinde koca bir kasede patlamış mısır vardı.
"Battaniyeni al." dedi kocaman gülümseyerek. "Film gecesi yapıyoruz. Şey, aslında her gece film gecesi yapıyoruz."
.
Film gecesi dediği şey aşırı eğlenceliydi. Aslında filmden çok, aynı battaniyenin altında olmamıza seviniyordum. Ancak açtığı film o kadar güzeldi ki tüm duygularımı dışarı vurmadan edemiyordum. Sanırım izlediğim ilk film olduğu için olabilirdi. O anki ortamın aşırı rahat olması yüzünden, çok merak etsem de filmin sonuna kadar dayanamayıp uyuyakaldım. Başımı bilerek omzuna düşürmüştüm. Bir şeyler fısıldadı ancak duyamadım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sunshine Boy (boyxboy)
Krótkie OpowiadaniaBaby Powder'daki alternatif evrenin Güneş'i gerçekten rüyadaki gibi olsaydı...