"Bu orospu çocuklarını bahçemizde bulduk." dedi Demir, adamlardan birinin kafasının üstüne ayağını koyarak. İki adamı sırt sırta birbirine bağlayıp yere oturtmuşlardı.
"Vay amına koyduklarım." dedi Zen ve bana bakıp gülümsedi. "Sen beni hiç işkence yaparken görmedin değil mi?" Gözlerinin parlamasından biraz korkmuştum.
"İşkence mi?"
"Ya o kadar eğlenceli oluyor ki!" Çocuk gibi yerinde zıplayıp yumruklarını göğüs hizasında sallıyordu. Yüzünde şirin ama rahatsız edici, kocaman bir gülümseme vardı. Adamlar ağızlarındaki bantlar yüzünden garip sesler çıkarıp gözyaşlarıyla başlarını iki yana salladı.
"Rehineleri mutfakta tutmayın. Her yer kirleniyor." Hilal gelmişti. Tiksinerek adamlara baktı. "Yiyeceklerimize mikrop bulaştırmalarını istemem."
Demir, adamları saçlarından tutup dışarı doğru sürüklerken Zen de bulduğu ilk bıçağı eline aldı.
"Seni öldürürüm Zen." dedi Hilal. "O benim favori bıçaklarımdan. Sana düzgün bir tane vereyim."
Neler olduğunu ciddi anlamda anlamıyor, saf saf olanları izliyordum.
"Gri, sen de gel. Çok heyecanlı olacak." dedi Zen. Hiç bu kadar mutlu olduğunu görmemiştim.
.
.
"Abi mükemmel!" Zen kahkaha atarak adamların kafalarını birbirine vurdu. "Acı çekiyorsunuz değil mi? Çekin diye çok uğraşıyorum çünkü."Adamlar bantların izin verdiği kadarıyla bir şeyler mırıldanıp daha fazla ağladılar. Zen bana dönüp elini uzattı. Baştan anlamayıp uzattığı elini tuttum.
"Aşkım ben de seni özledim ama işim bitmedi daha." dedi. "Bıçağı istemiştim."
"Ha." diyerek diğer elimde duran bıçağı uzattım. Bıçağı eline alan Zen bana şirince gülümsedi ve bakışlarını adamlara çevirdi. Demir'e başıyla işaret verdiğinde Demir, adamların ağızlarındaki bantları çıkardı. Adamlar bağırmaya ve yalvarmaya başladılar.
"Sesinizi kesmezseniz daha çok acı çekersiniz." Zen'in buz gibi sesini duyduklarında anında sustular.
"Şimdi." dedi Zen. Adamlardan birinin yanağına bıçakla bir çizik attı. "Anlatın bakalım. Neler dönüyor?"
Birkaç bıçaklanma, kafaya silah dayama, Zen'in sinir krizi geçirip adamların her yerlerine tekme atması, Demir'in tırnak çekmesi ve iğrençlik yüzünden birilerinin kusmasından (bu kesinlikle ben değildim) sonra adamlardan, ne zaman nerede nasıl saldırıya uğrayacağımızı öğrenmiştik.
"Ah, işimiz bitti sonunda." dedi Zen. Küçük, karanlık oda kan ve kusmuk dolmuştu. İğrenç kokuyordu.
"B-bizi bırakacak mısınız?" dedi adamlardan biri. Zen onlara gülümsediğinde onlar da Zen'e gülümsedi.
"Öldürebilirsin." dedi Zen Demir'e bakarak. "Ben gideyim de sevgilimle vakit geçireyim."
Bu tecrübeden sonra sevişmek istiyor muydum emin değildim. Hatta Zen'e bir daha aynı gözle bakabilir miydim onu da bilmiyordum. Yaptığı şeyleri, küçük bir çocuğun mutluluğuyla yapmasıydı beni korkutan.
"İyi misin?" diye sormaya çalıştığımda sesim ördek gibi çıkmıştı.
"Asıl sen iyi misin?" Kolunu omzuma attı. "Çok kustun. Git bir elini yüzünü yıka istersen."
"Aslında, duş alsam daha iyi olacak. Garip hissediyorum."
Kanlı elleriyle saçlarımı okşadı. "Sana katılabilir miyim?"
"Tabii."
.
.Aynı küvette Zen'le beraber oturmak güzeldi. Büktüğüm dizlerimin arasından avcuma aldığım sıcak suyu yüzüme çarptım.
"Bu yüzünü görmek garip hissettirdi." dedim ona bakmadan.
"Özür dilerim." dedi. Sesi gerçekten üzgün çıkmıştı. "Kimse benim gibi psikolojisi bozuk birini sevgili olarak istemez sanırım. Bu yüzden hep seks ilişkileri yaşadım. Vücudum güzel ama zihnim değil."
Hızla yüzümü ona çevirdim. "Bu doğru değil!" Dizlerimden destek alarak ona doğru eğildim ve çıplak bedenine sarıldım. "Seni seviyorum Zen. Aslında iyi bir insan olduğunu biliyorum. Bunlar senin hatan değil."
"Emin misin?" dedi burnunu çekerek.
"Eminim tabii. Şu geldiğim yurt var ya, dıştan bakınca yardımsever ve iyi insanlar gibi gözüküyorlar. Ama asıl psikolojisi bozuk olanlar onlar. Bana hayatımda en iyi davranan insan sensin."
Omzuma yasladığı başını kaldırıp gözlerimin içine baktı. Gözleri çok güzeldi. Baktığım zaman yıldızları gösteren gözler...
"Seni çok seviyorum." dedikten sonra dudaklarını benimkilerle buluşturdu. Dillerimiz aracılığıyla duygusal bir alışveriş gerçekleştirdikten sonra masum yüz ifadesiyle tekrar bana baktı. "Eğer şu olaylardan sağ salim kurtulursak, seni de alıp kaçacağım buralardan."
"Aptal." dedim başına hafifçe vurarak. "Nereye kaçacağız? Nasıl geçineceğiz?"
"Bilmiyorum. Buluruz bir yolunu. Sen yeter ki benimle ol."
"Kırışacağız burada." Utanmıştım. "Çıkalım artık."
Banyodan çıkıp kıyafetlerin olduğu odaya gittik. Buraya hiç kıyafetim olmadan geldiğim için bana da birkaç parça bir şey almışlardı. Temiz giysilerimi giydikten sonra üstüme, en başından beri yanımda olan kot ceketimi giydim.
Tam dışarı çıkacaktık ki biri kapıyı yumrukladı. Sonra da "Geldiler." diyen Hilal'in sesini duyduk.
Hilal'in çığlıkları, silah sesi, kapı kulbunun zorlanması...
Her şey aniden yavaşlamıştı sanki. "Gri, dolaba gir." dedi Zen cebinden silahını çıkarırken. "Kıyafetlerin arasına saklan. Ben çık diyene kadar çıkma."
"Gerek yok. Silahım var." dedim şaşkın bir sesle.
"Kullanmayı tam bilmiyorsun kendini yaralayabilirsin."
"Olsun Zen yardım etmek istiyorum."
"Gri, dolaba gir dedim!"
Daha fazla diretmeyip dediğini yaptım. Biraz sonra kapı açıldı. Silah sesleri geldi yine, ancak hangi sesin kime ait olduğunu seçemiyordum. Zen'e bir şey olması ihtimali beni korkutuyordu.
"Öldürme! Omzundan vur!" dedi adamın biri. Sonra Zen'in acı dolu çığlığı doldu kulaklarıma.
"Bu güzel parçaymış ha." dedi aynı adam. "Bizim patronun fahişesi olmaya layık. Omzunu iyileştirir teslim ederiz."
Gözyaşlarıma engel olamıyordum. Elimdeki silah, benimle beraber titriyordu. İstemsizce hıçkırdım.
"Biri daha var." dedi başka bir ses. Siktir..
Adım sesleri duydum. Biraz sonra aniden dolabın kapısı açılınca elimdeki silahı ateşlemeye çalıştım ancak yapamadım.
Adam elimdeki silahı aldı. "Bu da güzel parçaymış. Diğeri kadar olmasa da.. Ne dersin, alalım mı?"
Çirkin ve esmer bir adam, Zen'i taşıyarak önüme dikildi. "İyiymiş. Alalım." dedi pis pis sırıtarak.
Odadan çıkarılırken kapının önüne yığılmış olan Hilal'in cesedini gördüm.
"Gri, bakma." dedi Zen hızlı nefeslerinin arasından. "Bana bak, oraya bakma."
Ağlayarak Zen'in yüzüne baktım. Kelepçelenmiş bir şekilde yan yana yürüyorduk. Evden çıkana kadar birsürü tanıdık yüzün yerde yatan bedenlerini gördüm. Birkaçımız kelepçelenmiş, onlara hizmet etmek için onların mekanına götürülüyorduk.
Çocukları göremedim. Kaçmış olmalarını umut etmekten başka bir şey gelmedi elimden.
Bu ne biçim bölüm amk
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sunshine Boy (boyxboy)
Short StoryBaby Powder'daki alternatif evrenin Güneş'i gerçekten rüyadaki gibi olsaydı...